Adem oğlu kızgın fırın, Havva kızı mercimek
KÜLTÜR SANATHerşey Adem'in yasak ağaca yaklaşmasıyla başladı aslında. Yaradanın sözüne sadık kalmadı en başta. Sonra bu beşerî muhteviyat, çocuklarına geçti. Yaradanın söz dinletemediği Adem, bu kez kendi çocuklarına söz geçiremedi. Bir oğlu Kabil, öteki oğlu Habil'i öldürdü.
BRUXELLES KORNER
Yüksel Çilingir
Adem oğlu kızgın fırın, Havva kızı mercimek
Herşey Adem'in yasak ağaca yaklaşmasıyla başladı aslında. Yaradanın sözüne sadık kalmadı en başta. Sonra bu beşerî muhteviyat, çocuklarına geçti. Yaradanın söz dinletemediği Adem, bu kez kendi çocuklarına söz geçiremedi. Bir oğlu Kabil, öteki oğlu Habil'i öldürdü.
Tasvirlere bakıyoruz, üreme organları örtülü. Yasak bir nevi... Ama yaprak bu durur mu? Yasaktan yasak doğuyor. Beşer, şaşıyor.
Sadakat... Kelimeler beşeri anlatmaya yeter mi? Ama biz yine de bakalım. Türk Dil Kurumu “içten bağlılık” diyor sadakat için.
İhanet... 1. Kutsal sayılan şeylere el uzatma, kötülük etme veya karşı davranma, hainlik, ihanet. 2. Güveni kötüye kullanma, aldatma, vefasızlık diyor ihanet için de...
Sadakat basitçe iki kelimeyle anlatılmış. Aldatmak ise dolambaçlı, bir sürü tanımı var. Beşerin gözleri dört dönüyor böyle durumlarda, bir yolunu buluyor.
O zaman, sadakat nerede başlar, nerede biter?
Gizlice yapılan şey, yanı başınızdakini etkileyecek bir şey değil gibi görünen şey, kötülük sayılır mı?
Bunun cevabı da evrenin dokusu denebilir; hiç bir anda tek başımıza degiliz. Hele fani dünyada, 510.065.284 km²'cik bir alanda...
Evrende hep doku'nuyoruz birbirimize, kimse kendisinden başkasını aldatamıyor.
Zira;
Çıt ediyor bir şey gecenin bir vakti. Uyu(tul)dugu sanılan can parçası, dünyanın en uzak yerinde bile olsa bir türlü uyanıyor.
Bir beşer diyor ki, yoldan geçen öteki beşerlere bakıp; ben çiceklere bakar gibi bakıyorum, güzeli seviyorum. Kır çiçeklerinin ortasına koymuş tabureyi... Ama evdeki çiçegini saksıda seviyor, ya da bacaklarını kırmış, vazoya koymuş. Su verirse yaşayacak...
Bir başka beşer oturmuş bilgisayarın başına, ne var canım, ha televizyon seyretmişsin ha bu diyor. Oysa, yasak meyvenin kokusu siniyor üzerine.
Ya da klasik örnek; eşinin ütülediği gömlekle, aldığı kolyeyle ne de şık görünüyor gittigi yerde... Ama ah o ten kokusu, o bakışlar...
Şarkı oluyor bunlar sonra sineye çekenlere. Aysel ışık seli olup akarken görmüş, sözü Sezen'e vermiş, o da akmış su olup;
Bırak beni yeter aldattığın yeter
Bırak beni deli ettin
Artık çek git bu nasıl sevgi
Sen kendine aşıksın
Sen yalancısın
Hatta sevişirken bile yabancısın
Sen kimsin sen ne rahat insansın bırak
Bırak benim ıçin ne mümkün ayrılmak
Ben ayrılamam sen beni bırak
Sevişirken bile yabancısın da demiş ya.. Gözleri kapalı başkasını hayal ediyorsa insan sevişirken, aldatmış olmaz mı? Evine ekmeğini getirmek, saçını süpürge etmek bunu telafi eder mi?
Peki aldatılan gidip aldatanı aldatsa.. Sorun ortadan kaybolur mu? Birbirlerini daha mı iyi anlarlar? İki aldatma bir sadakat eder mi?
Hepsi bir tarafa bu fani dünyaya tariflerin.. Bunlar kültürdür kültür diyor ya bazıları.. Biyolojimiz ne diyor buna? Biyoloji = Nefs midir? Nefsimizi durduralım derken nefesimizi durduruyor olabilir miyiz?
Sevgiyle kalın.
Yüksel Çilingir
İlginizi Çekebilir