© © 2024 S-B-E Ltd

Afrika frank zincirinden kurtuluyor

AA - 14 Afrika ülkesi tarafından kullanılan ve beynelmilel geçerliliği bulunmayan Afrika Frankı'nın her geçen gün arkası görülemeyen bir çıkmaza sürüklenmesi, ilgili ülkeleri kalıcı tedbir almaya sevketti.

Prof. Dr. Ahmet Kavas

İstanbul

15 Ocak 2020 tarihi itibarıyla Batı Afrika ve Orta Afrika’daki bazı ülkeler (1939’da alınan kararla 25 Aralık 1945’te ilk defa basılıp tedavüle giren) 74 yıldır kullanmak zorunda bırakıldıkları, kısaca “Afrika Frankı” olarak bilinen FCFA isimli para biriminden kurtuluyorlar. FCFA halen Portekiz’in eski sömürgesi Gine Bissau ile Fransa’nın 14 eski sömürgesinden müteşekkil 15 ülkenin para birimi. Afrika’nın toplam nüfusunun yüzde 13’üne denk gelen 155 milyon kişi bu para birimiyle alışveriş yapıyor. Bu kısaltma başlangıçta “Afrika Fransız Sömürgeleri Frankı” (Franc des Colonies Françaises d’Afrique) iken 1960’da kıtanın batısında yaşayanlar için Afrika Finans Topluluğu Frankı (Franc de la Communauté financiére africaine), orta bölgesindekiler için ise Afrika Finans İşbirliği Frankı (Franc de la cooperation financiére africaine) ismini aldı. O dönem henüz bağımsızlıklarına ne zaman kavuşacakları belli olmayan bu Fransız sömürgelerinin ekonomik bağımlılıkları günümüze kadar devam ettirildi. Şimdilerde 14 Afrika ülkesi tarafından kullanılan ve beynelmilel geçerliliği bulunmayan bu frankın her geçen gün arkası görülemeyen bir çıkmaza sürüklenmesi, ister istemez ilgili ülkeleri kalıcı tedbir almaya sevketti. Zira şimdilerde Fransa’nın 2,5 trilyon avro tutarındaki kamu borcunun ve bunun aylık 22,5 milyar avro tutarındaki faizlerinin getirdiği aşırı yük, artık kendisine bağlı ekonomileri de endişelendiriyor.

2019 yılının dördüncü çeyreğinde Fransa’nın 2 trilyon 415 milyar avroya ulaşan kamu borçları gayrisafi milli hasılasının (GSMH) yüzde 100,4’lük kısmına karşılık geliyor. Bu yılın üçüncü çeyreğiyle kıyaslandığında ise 39,6 milyar avroluk rekor bir artış görünüyor. 1996 yılında 266,6 milyar avro olan bu borcun neredeyse son 23 yılda 10 kat artması, bugün ülkeyi ekonomik açıdan saran sosyal krizin, şimdilik Avrupa’daki sekiz köşeli sınırları (hekzagon) içindeki yansımaları. Öyle ki şu an kamu borcu, ülkede bir yılda üretilen zenginliklerin oluşturduğu seviyeye denk olan yüzde 100 oranını bir kez daha aştı. 2017 yılının ilk çeyreğinde yüzde 100,7 ve ikinci çeyreğinde ise yüzde 100,9 ile kamu borcu iki kere GSMH’yi geçmişti. Bu durum Fransız hazinesine aylık 22,5 milyar avroluk bir ödeme fazlalığı yüklüyor. Oysaki Maastrich Anlaşması sınırları içindeki ülkelerin GSMH’sinin kamu borçlanmalarında yüzde 60 sınırını aşmasına müsaade edilmiyor. Fakat daha vahimi, en hassas neticenin ortaya çıkacağı ve de meselenin kırılgan tarafını oluşturacak yerlerin, Afrika’da kendi idaresi altında bulunan Frank Bölgesi olacak olması. Bu para birimini kullanan ülkeler zaten uzunca bir zamandır adeta diken üstünde yürümeye çalışıyorlardı. 2012’den bu tarafa onların döviz rezervlerinin yüzde 50’sini tutan Fransız Merkez Bankası’nın bu kararı, 1960’larda yüzde 82 seviyesindeki uygulamasına göre bir avantaj gibi görünse de, aslında uçuruma sürüklenme sürecini durdurmadı ve bugünlerde Paris ile kesin bir ayrımı zorunlu kıldı.

Afrikalılara takılan Frank zinciri

Köle ticaretinden büyük fırsatlar elde eden Fransa, köleliği 1848 yılında yasaklamıştı. Ama bir asır sonra uygulamaya koyduğu para birimi Afrika Frankı, 1940’lı yıllarda bağımsızlığa kavuşmaları an meselesi olan kıtadaki ilgili ülkelerin ekonomik anlamda ayaklarına vurulan yeni bir zincirdi. 1 Haziran 1983 tarihinde Gine’nin başkenti Konakri’de Batı Afrika ülkeleri arasında her türlü ticari alışverişi kolaylaştıracak tek bir para biriminin benimsenmesi fikrinin üzerinden 36 yıl geçti. Gerçi Muammer Kaddafi bu fikri tüm kıta genelinde uygulamak için 2014 yılını hedef belirlemiş ve gerekli çalışmalara ciddi miktarda maddi kaynak ayırmıştı. Onun öldürülmesi bu konudaki teşebbüslere vurulan en büyük darbe oldu. Bu konunun önemi ortadaydı ve 24 Ekim 2017 günü Nijer’in başkenti Niamey’de toplanan Batı Afrika Ekonomi ve Kalkınma Topluluğu üyesi ülke temsilcileri 2020 yılı başından itibaren ortak para birimine geçeceklerdi.

EKO: Ekonomik bağımsızlığın sembolü

29 Haziran 2019 günü Nijerya’nın başkenti Abuja’da bir kez daha bir araya gelen devlet adamlarının en büyük gündemi ortak para birimiydi. Yıllardır özlemi çekilen konuda sona gelindi ve kullanılacak paranın adı EKO olarak ifade edildi. Batı Afrika ve Orta Afrika’da Afrika Frankı kullanan 14 ülke var. Yeni paraya geçecek Batı Afrika Ekonomik Topluluğuna bağlı ülke sayısı ise 15. Bunların içinde Nijerya ve Gana gibi frank bölgesinde yer almayan ülkeler de var. Hatta bu iki ülke esnek bir kura sahip, otonomisi olan bir para istiyorlar. Fransa ikna edebildiği takdirde ilgili devletleri kendi çizgisinde tutmaya devam edecek. Bu yüzden EKO ile avro arasında sabit parite oluşturulmasını öğütlüyor. Hatta bazı devlet adamlarının ağzından, Fransız hazinesinden bağımsız kullanılacak paranın sağlam ve güvenilir olmayacağını dillendiriyor. Özellikle Nijerya zaten kendi parası Nara varken uygulamaya konulacak ve ipleri başkasının elinde olacak bir sürece kesin olarak karşı çıkıyor, “Bu para sadece topluluğa bağlı ülkelerce yönetilmeli; hükümranlık onlarda kalmalı” diyor.

Afrikalı devlet adamlarını yıllarca baskı altında tutan ve (en ufak tepki gösterenden Afrika Frankı sürecini baltalamaya çalışanlara kadar) aksi davranış sergileyen ülkeleri iç karışıklıklar, hatta askeri darbelerle hizaya getiren Fransa’ya şimdiye dek ciddi bir tepki gösterilemedi. O da bu para birimini en büyük gelir kaynaklarından biri olarak bugünlere kadar getirdi. Kıtada sayıları giderek artan ve özellikle kendilerini akademik olarak ispat eden (başta ekonomistler olmak üzere) entelektüeller ve STK temsilcileri öncü görevler üstlendiler. Bunların sert çıkışları ise devlet başkanlarını da ister istemez bir karar almaya sevk etti. İçlerinde frankın çok sağlam, istikrarlı ve iyi yönetilen bir para olduğunu iddia edenlerin yanında, bunun Paris’ten bağını kopararak ilgili ülkelerde devamını savunanlar da var. Fransız Merkez Bankası’nda onlarca yıldır biriken yüzlerce milyar dolarlık döviz rezervlerini talep edenlerin, demeçleriyle medya organlarında öne çıktığı görülüyor. Fakat bir gerçek göz ardı ediliyor ki Fransa buna razı olsa bile, her gün Paris Borsası’nda işleme koyduğu bu kazancını ilgili ülkelere ödeyebilir mi? Yıllık GSMH’sini aşan kamu borçlarının gölgesinde, frank kullanan ülkelere bu kaynakları aktarması imkânsız görünüyor. Maalesef ekonomik gerçekler eko-politiğe, yani siyasetin etkisindeki ekonomiye kurban ediliyor.

Benin Cumhurbaşkanı Patrice Talon’un Fransa’dan döviz kaynaklarını çekme yönündeki demeci, aslında ortamı yumuşatmaya yönelik bir açıklama olarak değerlendiriliyor. Hatta bunu Fransa’nın siyasi bir manevrası şeklinde değerlendirenler de var. EKO’nun 15 Ocak 2020 tarihinde tedavüle girmesine artık sayılı günler kaldı. Burada önemli olan, Fransa’nın bu süreci imkân dahilinde kendi lehine çevirmesi ki son yıllarda kendi ekonomik buhranları altında ezilirken bu pek de mümkün görünmüyor. Zira EKO’nun önünü açmasının ciddi anlamda menfi getirileri olacaktır; çünkü bu paranın önünün açılması, Fransız Milli Bankası’ndaki döviz kaynaklarının ısrarla geri istenmesini de beraberinde getirecektir. Fransa eğer insan kaynakları bakımından (çok değil) bir nesil önceki dinamikleri harekete geçirme kabiliyetini hâlâ koruyorsa, sömürgeleştirme sürecinde olduğu gibi, kıtadaki güç dengelerini yine kendi menfaati doğrultusunda kullanıp yeni bir zorunlu birlikteliğe yönelecektir. Fakat artık Paris sokaklarını ateş sarmışken Fransa’nın, Afrika’da da büyüyen ekonomik sıkıntıların üstüne bir de Çin, Rusya, Türkiye ve Fas gibi yeni aktörlerle rekabete girmesi gittikçe imkânsız hale geliyor.

EKO bölgesinde yeni süreç

Batı Afrika ülkelerinden sekizi öncelikle Fransız sömürgeciliğinin en etkili izlerinden biri olan franktan kurtuluyorlar. Yaşananlar aslında başlı başına bir devrim. Bunu anadilleri yerine resmi dil olarak kullanma zorunda bırakıldıkları Fransızcayla ilgili süreç takip edecektir. Böylece bu adımlar, sömürgecilik sonrası yaşanan ve “yeni sömürgecilik” olarak ifade edilen dönemin de kapanmakta olduğu anlamına gelmektedir.

Batı ve Orta Afrika ülkelerinde EKO’nun devreye girmesiyle birlikte Fransız Milli Bankası 2012’den bu tarafa yüzde 50 seviyesinde tutmaya devam ettiği döviz kaynaklarını serbest bırakacak. Buna bağlı olarak Batı Afrika Para Birliği’ndeki görevlerini de nihayete erdirecek. Batı Afrika Para Birliği’nin idaresine, para politikası heyetine ve para komisyonuna Fransa temsilci tayin edemeyecek. Ama şimdilik avro ile sabitlenen kur devam edecek. Aslında franka karşı gelişin en temel sebeplerinden biri, kurun avro karşısında sabitlenmesiydi. Çin, ABD ve diğer ülkelerin kıtada giderek artan etkinlikleri, ister istemez sadece avroya sabitlenen kura karşı gelmeyi de gerektiriyor. Ayrıca Fransa, Afrika Frankı bölgesindeki eski sekiz Batı Afrika ülkesinin garantörü olduğu için, Paris bu ülkeler üzerinde finans yönünden etkisini koruyacaktır. 15 ülke içinde Afrika Frankı kullanmaya alışmış ülkelerle diğerlerinin aralarında uyuşmazlıklar yaşanacağı şimdiden konuşuluyor.

EKO bölgesi başlangıçta 15 ülkeyle şekillense bile zamanla diğerleri de bunun içinde yer alacaklar. Nijerya ve Gana ile Fildişi Sahili ve Nijer bu yeni para biriminin tedavüle girmesinde öncü ülkeler oldular. 2020 yılı EKO için frankın devre dışı bırakılacağı anlamına gelmiyor. Bu yeni para tedavüle girecek, fakat herkes mevcut durum itibarıyla içinde bulunduğu durumu şimdilik devam ettirecek. En büyük beklenti, bir türlü kalkınamayan ülkelerin önündeki en ciddi engel olan frankın tam anlamıyla saf dışı bırakılması. Bu başarıldığında, kalkınma hamlelerinin önündeki temel engeller ortadan kalkacaktır. Bundan böyle (ülkelere hangi yatırımın geleceği kararını şimdiye kadar tekelinde bulunduran) Fransa’nın hammadde kaynaklarının ihracatını engelleme teşebbüslerine son verilecektir. Afrikalılar kendi paralarını artık ekonomistleriyle idare edeceklerdir.

[Osmanlı-Afrika ilişkileri alanında eserler veren, Afrika konusunda Başbakanlık Müşavirliği ve Çad Büyükelçiliği görevlerinde bulunan Prof. Dr. Ahmet Kavas, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı ve Afrika Araştırmacıları Derneği (AFAM) kurucu başkanıdır]

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER