© © 2025 S-B-E Ltd

Anna yıllarca kocasının ayarlamış olduğu ölüm taklitine yardım etti

'Biz oğullarımıza bile yalan söyledik. Ben nasıl bu kadar batabildim?' Şeytani bir komplo: Anne Darwin 2002 yılında ölümünü taklit ederek sigortasını dolandıran kocası John’a yardım etti. Sonunda sahtekarlıkları su üstüne çıktı ve her ikisi de 2008 yılında dolandırıcılıktan yargılandı. Kadın şimdi "çılgın eylemleri" hakkında sansasyonel bir kitap yazdı. "Biz, hatta oğullarımıza bile babalarının ölümü hakkında yalan söyledik. Ben bir anne olarak nasıl bu kadar derine batabildim?" diye kendini sorguluyor, 'Out of my depth' (Derinliğimin içinden) başlıklı kitabında.

Bruxelles Korner

Zehra Özer

 

Eski gardiyan kırmızı kanosuyla Kuzey Denizi'nde boğulduğunun taklitini yaptı. Ancak gerçekte, o sadece kanosunu denize iteklemişti ve Anna kocasını trene bindirdikten sonra yetkililere onun resmi kayıp ilanını vermişti.

Arama ekipleri Kuzey Denizi'nde 60.000 Euro maliyeti olan aramalar düzenlendi ve John’un sadece kanosunu buldular. Anna bu şekilde 800.000 Euro dan fazla sigorta primleri aldı. Çift bu para ile borçlarını ödemek ve sonunda Panama da yeni bir hayata başlamak istiyordu.

John bir süre sonra eve geri döndü ve gizli bir odada saklandı. Kano çifti 'sevgi tüneli' diye adlandırdıkları geçit sayesinde hala birbirlerini görebiliyordu. Hatta oğulları Mark ve Anthony dahi babalarının yaşadığını asla fark edemediler.

Çelenk ile yas

İki oğulları babaları kaybolduktan iki yıl sonra anneleri ile birlikte Kuzey Denizi kenarında denize iki çelenk bırakarak yas tuttular. "Ben, oğullarımızın hayatlarında bu bölümü kapatabilmeleri için babalarının cesedi bulunmamış olsa bile böyle küçük bir anma töreni gerekli olduğunu düşündüm", diye yazıyor kitabında. "Onların bilmediği babalarının hala hayatta olmasıydı. Kocam ve ben sevdiklerimize en acımasız bir şekilde hayal kırıklığı yaşattık. Bir anne nasıl bu kadar düşebilir di? Ben hala her gün kendi kendimi bu soruyu soruyorum."

"Oğullarımız acaba babalarının kendilerine sadece birkaç metre uzaklıkta evinde olduğunu bilselerdi, ne düşünürlerdi? John belki de bir pencereden bizi izliyordu, gizlendiği yerinde onun neler yaptığını nereden bileyim? Ben hala günün her anını bu yaptığımızın utancıyla yaşıyorum."

Victoria evi ve Range Rover araba

Önce ki hayatımızda, bize dışarıdan bakan bir yabancı için ‘ne güzel hayatları var’ gibi görünüyordu. Bizim deniz manzaralı güzel bir Victorian evimiz vardı ve evinimizin önünde kişiselleştirilmiş plakalı mavi Range Rover markalı arabamız vardı. Onun yanı sıra ondan fazla odasını kiraya veriyorduk. İkimizin kalıcı bir işi vardı, John cezaevinde gardiyan olarak çalışıyordu, bende yoğun bir tıb merkezinde resepsiyonist olarak çalışıyordum. Evliliğimiz bazı ağır fırtınalardan geçmişti, ama ayakta kalmayı başarmıştık ve yakışıklı oğullarımız ile gurur duyuyorduk."

"Borçlarımız yüzünden sefalete düştük"

"Ancak dışarıdan görünüm aldatabilir. Biz Seaton Carew dan bir ev satın aldıktan sonra borçlarımız yüzünden sefalet içine düştük. İpoteğini ödemekte zorlanıyordu. Bu da yetmiyormuş gibi kocam yandaki başka bir evi daha satın aldı. O evi yüksek fiyata kiraya vermeyi düşünüyordu, ancak kimse ilgi göstermedi. Artı evin onarımı içinde paramız yoktu. Elimizde olan diğer mallarımızı satmamız da mümkün değildi çünkü John zaten hepsinin üzerine toplu bir ipotek yaptırmıştı."   

"Her ay 1735 Pound (2.000 Euro) ödemek zorundaydık, ve benim sadece 750 Pound (865 Euro) bir kazancım vardı. Arabamız için ayda 650 Pound (750 Euro) ödemek zorundaydık ve buna ek olarak ödememiz gerektiğimiz John’un birkaç ağır kredisi daha vardı. Biz belirli bir zaman içinde, geçen her gün daha da büyüyen 350.000 Pound luk (400.000 Euro) bir  borca girmiştik. Her gün işten eve geldiğimde yenisi eklenen tüm bu faturaları ve tehdit mektuplarını görmekten iyicene nefret etmiştim."

"Fikirleri her geçen gün aşırılık kazandı"

"John artık benimle konuşmak istemiyordu ve sık sık küskün bir şekilde oturuyordu. Ben kendim tüm bu evleri istemiyordum, ama aniden gelişen yanlışların ne zaman ve nerede başladığını da göremiyordum. Sorunlarımızı hiç kimseyle paylaşmadık, ama başka bir şeyi düşünemez hale gelmiştim.  Bankalardan da hiçbir yardım isteyemezdik çünkü artık bize kapılarını kapatmışlardı."

"John’un fikirleri her geçen gün daha da aşırılık kazandı. Bir akşam Range Rover ile eve dönerken kaza yapmayı önerdi.  Böylelikle sigortadan para toplayabilirdik. Ama kaza anında belki kendisi de ölebilirdi diye düşündü ve bu riski almak istemedi. "

"Ben ona başka seçeneklerimizin olduğunu söyleyerek, cevap verdim. Bir iflasın esiğine gelmek acı ve onur kırıcıdır, ama en azından biz birimiz için varız ve hayatımıza sıfırdan yeniden başlayabilirdik. Ben tüm bu baş ağrıları olmadan normal bir hayatım olsun istiyordum. John bunu düşünmek bile istemedi, bir iflasın utancı onun için çok büyüktü."

"Oğullarımıza ne söyleyeceğiz?"

"Ve seytani fikir bundan sonra gelişti: O kendi ölümünün taklidini yapacaktı. O bir zaman için ortadan kaybolacaktı ve daha sonra geri dönecekti. Ben bu arada sigortadan para alacaktım ve o para ile tüm borçlarımızı ödeyecektim.  Daha sonra biz başka bir yerde yeni bir hayata başlayacaktık."

"O çılgın fikrini kafasında ayrıntılı bir şekilde planlamıştı. O kanosu ile denize açılacaktı ve denizde boğuldu numarası yapacaktı. Gerçekte, ben onu güvenli bir yere bırakacaktım ve resmi olarak onun kayıp ilanını verecektim.

"John'a bu fikir çok basit geliyordu, ama bana fikrini ilk anlattığında ben kulaklarıma inanamamıştım. Oğullarımıza ne diyeceğiz?" diye sordum. "Çocuklarımızı bile öldüğüne inandırmak mı istiyorsun, sen emin değilsin, değilmi? Ya polisler ne olacak? İkimizi hapise atarlar. Başka bir plan düşün," dedim kocama.

"Onda ki adrenalin tavan yapmıştı"

"Ben onun delirdiğini falan düşündüm. Bu fikrine çok kızmıştım, çünkü benden benim herkese yalan söylememi bekliyordu. Sen benden çocuklarımıza  kendi babalarının öldüğü konusunda yalan söylememi bekleye bilirmisin? Sen benim nasıl bir anne olduğumu düşünüyorsun?"

Kocamın bu fikrinden dolayı birçok kavgalarımız oldu, ama John başka bir çözüm olmadığını vurgulamaya devam etti.  Ve Anna nihayet 21 Mart 2002 tarihinde kocasının planını gerçekleştirmek için zorda olsa harekete geçti.

"O sabah ben onu kaybolma planından son kez vazgeçirmeye çalıştım, ve kendisine yardım edeceğime kendimde inanamıyordum. Kendimi çok kötü hissediyordum. Ama yinede o gün işten çıktıktan sonra anlaştığımız gibi Kuzey Gare sahiline gittim. Sahilde yürüyen birkaç kişi onu kanosuyla gördüklerini söylediler bana, John onların önemli görgü tanığı olacağını umuyordu. Vücudumdaki adrenalin salgısı tavan yapmıştı. Ben kocama bunu yapmaması için son bir kez yalvardım, ama o kararında kesindi. Ve kabus başlamıştı."

"Eve giderken tüm yol boyu ağladım"

"Ben John’u Durham tren istasyonuna bıraktım. O oradan Newcastle geçecek ve Carlisle seyahat ile daha da uzaklaşacıktı." Şimdi artık yalnızsın, üzgünüm," dedi giderken. Son bir duygusal kucaklaşmadan sonra birbirimize veda ettik."

"Eve giderken tüm yol boyu ağladım. O gözyaşlarımı John için mi ya da kendim için mi aktığımı bilmiyordum. Söylemem gereken bütün o korkunç yalanlar, yok edeceğim tüm hayatlar,...  Neden polisle o telefon görüşmesini yaptım? Bugün hala bu soruyu kendi kendime sorarım. Motivasyonum asla para değildi. Kulağa ne kadar inanılmaz da gelse, ben açıklamasının John’a olan sadakatımda aranmasını düşünüyorum. Onun eşi olarak onun benden istediğini yapmam gerektiğini hissettim. Dolayısıyla, benimde bu konuda tamamen suçlu olduğumu çok iyi fark ediyorum."

"Ben bizim ayrıntılı senaryomuzu uygulamak için harekete geçtim. ‘Ben açıkcası kocam için biraz endişe duyduğumu  itiraf etmeliyim,’ dedim telefonda acil hizmetlerinin operatörüne. Ben çalıştığı cezaevini de aradım ama onlarda kendisine ulaşamadıklarını söylediler. John normalde bizi endişe içinde bırakacak sorumsuz biri değildir."

"Yalan çok kolay söylendi"

"Evime iki polis memuru geldiğinde benim onlara anlatacağım hikayem hazırdı. ‘Ben onlara John’un çok tecrübeli bir kanocu olduğunu, ama kötü bir şey olduğundan endişe duyduğumu söyledim’. "Ben, bu kadar hazırlanmış yalanların ağzımdan mükemmel bir şekilde çıkartabilmeme şaşırmıştım."

"Polisler evin içini ipuçları bulmak için dolaştılar ve her dolaba her yatak altında baktılar. Ben polislere, onları gereksiz yere endişelendirmek istemediğimden dolayı çocukları henüz bilgilendirmediğimi anlattım. Gerçekte ise, ben o yalanları çocuklarıma söyleyemekte zorlandığımı biliyordum."

"Annem, oğlum Mark’a korkunç haberi dayısının yani kardeşimin söylemesini önerdi. Küçük oğlum, Anthony, bu arada Niagara Şelalesini gezmek için tatile gitmişti. O orada kız arkadaşı Louise’e evlenme teklifi yapacaktı. Ben onun hayatının en güzel anlarından birini yok yere bozmak üzere olduğuma bile inanamadım. Bu yalanın herkesin hayatını olumsuz yönde etkileyeceğini biliyordum ama bu şimdiye kadar mümkün kıldığımdan çok daha ötesine gidiyordu."

"Duygularımı taklit etmeye gerek yoktu"

"O gün öğleden sonra Mark bana geldiğinde, ben duygularımı taklit etmek zorunda değildim. Ben gerçekten konuşamaz hale gelmiştim. Biz birbirimize sıkıca sarıldık ve Mark gözyaşlarına boğulmamak için kendini zor tutuyordu. Ben bu yaptığımdan dolayı kendimden nefret ettim. Hangi anne böyle birşey yapabilir ki?"

"Ertesi gün yine John’dan hiçbir iz bulunamadığından Anthony'ye de bilgi verildi. O ve kız arkadaşı hemen tatillerini bölerek doğruca eve uçtular ve tüm bunlarda benim affedilmez yalanım yatıyordu. Bende oldukça kötü hissediyordum kendimi, ama bunun nedeni herkesin düşündüğü gibi değildi."

"Sen deli misin?"

"John kaybolduktan dört gün sonra, denizde aramalar durduruldu.  Ondan üç gün sonra, John bana aniden telefon etti. Ben onun sesini duyduğumda çok kötü olmuştum. "Herkes evine gitti mi?" diye sordu bana. Ben ona cevap olarak "Sen deli misin? Tabii ki değil. Polis sürekli kapımızda ve sen TV'de ve radyo ‘da sürekli konumdasın," yanıtını verdim.

"O Silloth’ta bir sahilde çadırda kaldığını söyledi ve beni bir telefon kabininden aradı. Ben, ‘Geri gel ve teslim ol’ diye gözyaşları içinde ona yalvardım. Ben en azından Mark ve Anthony’ye  durumu izah edeyim. Onlara yalan söylemek zorunda kalmam beni mahvediyor."

"Hayır, bunu yapamazsın, polis şimdiye kadar yaptığı aramaları elbet bir zaman sonra durduracakır ve sonra her şey normale dönecektir. Güven bana," dedi John ve telefonu kapattı.

"Onu görünce neredeyse tanıyamadım"

Bir iki hafta sonra, Anna arabasını bakımsız kocasını almak için Cumbria ilçesine sürdü. "Ben ilk başta onu tanıyamadım, o kadar değişmişti ki. O, ağır zayıflamıştı ve onun uzun bir sakalı vardı. Üstü başı kir pas içindeydi. Ben onun bunların dışında başka bir sorunu olmadığına çok sevinmiştim, ama aynı zamanda ona çok kızgındım. Ben ona bu yalının ortadan kalkması gerektiğini söyledim,  ama o en kötü anların atlatıldığını, bana sakin olmamı söyledi. Oğullarımıza da gerçeği söylemememiz gerektiğini, aksi takdirde onlarıda bu yalanın içine katmaları gerektiğini, söyledi. Ve biz bunu ikimizde istemiyorduk."  

Panama

Panama da yeni bir hayata başlamak için plan olgunlaşmıştı artık. Panama ya önce John uçtu, Anna daha sonra gidecekti. Ama John Darwin Aralık 2007'de sürdürdükleri çifte yaşamlarından artık iyicene bıkmıştı. O vizesini yenilemek için İngiltere'ye dönmek zorunda kaldı ve gönüllü olarak polise gitti. O, yeniden taklite başladı ama bu sefer amnezi hastalığının, yani hafıza kayıplığı çekiyormuş numarasını yaptı. Bayan Darwin kocası ile birlikte yine oyunu oynamaya devam etti ve kaybolan kocasına kavustuğu için çok "memnun" görünüyordu. Ama daha sonra internette çiftin Panama'da çekilmiş bir fotoğrafı bulundu. Oyun bitmişti artık... Temmuz 2008'de ikisi de hücreye kapatıldı.

Anna serbest bırakıldıktan sonra, iki oğlu ile tekrar temasa geçti, kocası John ile hiç bir bağlantısı kalmadı. John şimdi yeni eşi ile Filipin’in başkenti Manila’da sefil bir yerde yaşıyor. Yani ince ayrıntılarına kadar planladığı lüks hayatın tam tersini yaşıyor...

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER