ARAF'ta gezinirken..
KÜLTÜR SANATCennetle cehennem arasında bir yer, bir oluş deniyor Araf için. Günah ve sevaplarımız eşitse ortasında duruyoruz. Değilse?...
Bruxelles Korner
ARAF'ta geezinirken...
Cennetle cehennem arasında bir yer, bir oluş deniyor Araf için. Günah ve sevaplarımız eşitse ortasında duruyoruz. Değilse?...
Arapça bir kelime Araf, malumunuz belki, Urf'un çoğulu. Urf ise kum tepesi demek. Çöl coğrafyasında yüksekçe bir yer anlamına geliyor. Araf, yani kum tepecikleri iki tarafı ayıran (ya da birleştiren) ortada bir yer anlamında kullanılıyor. Kuran-ı Kerim'den hareketle sevap ve günah arasında biryerlere denk geldiğini düşünüyoruz. Cennetle cehennem, ödül ile ceza, huzur ile acı arasında kum tepelerinden Çin seddi gibi bir sur. Üzerinden iki tarafa bakıp akıbetimizi bekliyoruz adeta. Aslında belirliyoruz.
Sonra mecazî anlamlar geliyor; sıkışmışlıklar, sonuçsuzluklar, hatta boşvermişlikler... Sanki herşeyin bir yere varması gerekiyor gibi. Süreci anbean yaşamak varken...
"Beni bu dipsiz kuyuda saklayan dalga, çok yaşa!" demiş Nil Görkem facebook sayfasında. Bir kadın sufi, bir mesnevi yasam sanatçısı Nil Görkem, ARAF isimli müthiş bir projenin ön çalışmasını sergiledi geçtiğimiz günlerde (Prova görüntüleri:https://youtu.be/61jrfWnzOOk). Programın tanıtımında şöyle tarif ediyordu ARAF'ı:
ARAF; bir dağdaki kum taneciklerinin en tepesi. O tepe ne cennet ne de cehennem, üryan bir eşitliğin bazen de uyumsuzluğun seslenişi. O tepe ne zamanın içinde,"ne de büsbütünüyle dışında; geniş bir anın parçalanmaz akışındaki" kum tanecikleri.
ARAF; Varlık & Yokluk, Aydınlık & Karanlık, Yalnızlık & Çokluk, Sessizlik & Gürültü, Hareketsizlik ve Devinim ve İki Ülke arasında kalmış özgürleşmekte olan bedenlerimizin sesi.
ARAF; Varlık & Yokluk, Aydınlık & Karanlık, Yalnızlık & Çokluk, Sessizlik & Gürültü, Hareketsizlik ve Devinim ve İki Ülke arasında kalmış özgürleşmekte olan bedenlerimizin sesi.
Tarif edilen değil, tarif edilemeyendir ARAF. Yunus'un, Mevlana'nın, Şems'in yaşadıklarında, satır aralarındadır. O boşluktadır. Satırlar ifade mecburiyetinden. Yoksa yaradandan gelen hersey sonsuz...
“Via negativa” felsefesi var mesela. Diyor ki; tanrıyı tanımlamak ne haddimize. O tarif edilemeyendir. “Tanrı sevgidir, tanrı iyidir, tanrı güzelliktir” gibi olumlu tanımları kullanmayı da reddediyor, sınırlayıcı buluyor.
Allah'ın zati tanımlarında da dediği gibi;
Kıdem: Varlığının başlangıcı yoktur.
Beka: Varlığının sonu olmaz.
Muhâlefetün li’l-Havâdis: Sonradan olanlara benzemez.
Vahdâniyyet: Zâtında ve sıfatlarında bir ve tektir, eşi, benzeri, ortağı yoktur.
Beka: Varlığının sonu olmaz.
Muhâlefetün li’l-Havâdis: Sonradan olanlara benzemez.
Vahdâniyyet: Zâtında ve sıfatlarında bir ve tektir, eşi, benzeri, ortağı yoktur.
Sonsuz ve sınırsız yaradanın “ol” dediği, inanışa göre topraktan gelip toprağa giden varlıklarız. Hayatın kendisi evren sonsuzluğunda bir Araf değil midir o zaman?..
Öyleyse;
Aşk... Hissedelim. Hissetmeye devam edeceksek kavuşalım.
Kelimeler... Anlayalım. Anlamaya devam edeceksek konuşalım.
Sonsuz, sınırsız...
Araf'ta yazı bitmez. Ara verelim.
Sevgiyle kalın.
Yüksel Çilingir
İlginizi Çekebilir