Belçika'da insan haklarının ihlal edilmesi normallești
HABERİnsafsızlığın normalleşmesi artık Belçika' da da sıradan oldu...
Bruxelles Korner
Zehra Özer
Belçika'da insan haklarının ihlal edilmesi normallești
İnsafsızlığın normalleşmesi artık Belçika' da da sıradan oldu...
İlk çocuklu bir aile, bu hafta Salı sabahı, Steenokkerzeel'deki yeni 127bis kapalı barınma merkezlerinden birine zorunlu olarak kapatıldı. Belçika hükümeti, sürekli insan haklarını açık ve sistematik bir șekilde ihlal etmesine rağmen bu politikasını sürdürmeye devam edebiliyor.
Ekvadorlu on bir yaşında bir kız olan Angelica'nın "Beni buradan çıkarın, korkuyorum" sözleri 2007 yılına dayanmaktadır. Angelica'nın bu sözleri Belçikalı politikacıların çocukların ve ebeveynlerinin artık kapalı merkezlerde tutulmayacağına karar alınmasını sağlamıștı. Belçika'nın daha önce bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından birkaç kez yargılanması da böyle bir kararın alınmasını tabii ki tetiklemiști.
Yıl 2018. Mevcut hükümet on yıl sonra çocukları tekrar ebeveynleri ile birlikte bu merkezlere kapatmaya bașladı. Bu hafta, bir ile altı yaș arasında dört çocuğu olan bir anne Steenokkerzeel'in kapalı merkezine kapatıldı.
Ancak çocukların kapalı merkezlerde tutulması çocuğun temel haklarına aykırıdır. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 3. maddesi ihlal edilmiştir. Bu zorunlu kapatılma, çocuğun temel haklarının açık bir ihlalidir. Bu durumda bilimsel araştırmaların çocukların kapalı yerlerde tutulmasına karşı argümanlar sağladığı da göz ardı edilemez.
Böylelikle ebeveynlerin hakları da ihlal edilmiştir, daha spesifik olarak, AİHS'nin 8. maddesinde belirtilen aile hakları. Bu tür kapatılmalar, ebeveynlerinin onurunun ihlal edilmesini ve insanlığa yönelik bir saldırı olarak nitelendiriliyor.
Mevcut hükümetin insan haklarını ihlal ettiğinin birçok örneği vardır. Örneğin, Brükselin Maximilian Park'ı üç yıldır, Belçika hükümetinin başarısız politikasını gözler önüne sermektedir.
Üç yıldır bu parkta yașama tutunmaya çalıșan bu mültecilerin hiçbiri, devletten yardım almıyor. Sığınma ve göçten sorumlu olan Devlet Bakanı Francken’ın (N-VA) tek bir hedefi vardır, bu kilitleyi biran önce sınırdıșı etmek. Bu çözümünü daha geçtiğimiz 8 Ağustos'ta Terzake programında dile getirmiștir.
Francken bu insanları Sudan veya Eritre gibi ülkelere geri göndermek istiyor. Francken ve Belçika hükümeti Sudan başbakanı Ömer El-Beşir ile ișbirliği yapmaktan birkaç kez uluslararası basının da yer aldı. Sudan başbakanı Ömer El- Beşir ise Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde insanlığa karşı işlenen suçlardan ve Darfur'daki savaş suçlarından yargılanmakta olan bir diktatördür. Bu savaş sırasında 300.000 kişi öldü ve üç milyon insan ülkesinden kaçmak zorunda kaldı. Bu içler acısı durum, Belçika hükümetinin Sudan'dan Maximilian Parkı'na bir kimlik tanınma heyetini getirmesini engellemedi. İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göre, güvensiz olan, zulüm edilen ve işkence uygulanan bu ülke, Francken’a göre Sudanlı mültecileri sınır dışı edecek kadar güvenli bir yerdir.
Aynı durum, askeri diktatör Isaias Afewerki'nin 25 yıldır iktidarda olduğu Eritre'den kaçıp gelen mültecilerin bașına da geldi. Birleşmiş Milletler'in 2014 ve 2016 yıllarına ait çeşitli raporlarına göre, bu ülkede vatandaşlarına işkence, zulüm ve çeşitli kölelik türleri uygulanmaktadır. Bu yüzden nüfusunun 'si ülkeyi terk ettiği bilinmektedir. Wall Street Journal gazetesine göre, Eritre uygulanan ișkenceler yüzünden dünyadaki en hızlı boşalan ülkelerden biridir.
Mültecilere temel ihtiyacı olan hizmeti sunmamak ve onları sınır dışı etmek, uluslararası mülteci hukukunun temel ilkelerinin açıkça ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Non-Refoulement - Geri göndermeme ilkesinde, mültecinin zulümden korktuğu veya hayatının veya güvenliğinin tehlikede olduğu bir ülkeye geri gönderilmesi yasaktır. Bu ilkenin iltica başvurusunda bulunmayanlara da geçerli olduğu açıkça belirtilmiştir. Mülteci Sözleşmesinin 2.maddesinde yer alan 'Geri Göndermeme' ilkesi mutlak olarak bir insan hakkıdır.
İnsan haklarının aleni ve sistematik ihlallerine rağmen, Belçika hükümeti bu politikasını sürdürmeye devam ediyor. Belçika politikası, büyük ölçüde, yıllardır el-Beşir ve Afewerki gibi diktatör rejimleriyle pazarlık eden Avrupa Birliğinin politikasına bağlıdır. 2015 yılında AB, mültecilerin Yunanistan güzergahı üzerinden Avrupa ya yol almasını engelleyen Türkiye ile üç milyar euroluk bir anlaşma imzaladı. 2016 yılında Libya ile bir anlaşma yapıldı. Libya'da insan haklarının ihlal edildiği ve köle pazarlarının bile bulunmasının gerçeği AB için bir sorun değildir.
İnsanlık dışı politikalar ve insan haklarının ihlal edilmesi normalleşti. Aşırı sağın iktidara gelmesi artık normal karșılanıyor. Mültecilerin suç diktatörlüklerine geri gönderilmesi artık normal karșılanıyor. Belçika ve AB'nin ișkence uygulayan diktatörlerle anlaşmalar yapması artık normaldir. Belçikalı polisin kurșunuyla annesinin kucağında üç yaşında mülteci çocugunun vurulup ölmesi normal karșılanır hale getirildi. Çocukların kapalı merkezlere kapatılması da artık normal karșılanır oldu.
Belçika'daki insan haklarının sistematik ve büyük ölçekli ihlalleri dikkate alınarak, Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde insanlığa karşı işlenen suçlardan dolayı bir soruşturma bașlatılmalıdır. Sadece El-Bashir ve Afewerki değil, vatandaşlarına işkence uygulanyan bu diktatörlerle işbirliği yapan Viktor Orban ve Theo Francken gibi politikacılar da Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesinin huzuruna çıkarılmalıdır. Belçika'daki insan haklarının artık ihlal edilmemesi için bu gereklidir, böylece çocuklar zorunlu olarak kapalı yerlerde tutulmayacaktır ve böylece insan haklarının sürekli ihlal edilmesi artık normale dönüșmeyecektir.
Burada her birimizi de önemli iș düșüyor. Her yurttaş insani sorumluluklarını ve görevini keşfetmeli ve geliştirmelidir ve insanlık dışı tutumların normalleştirilmemesini sağlamalıdır.
İlginizi Çekebilir