© © 2024 S-B-E Ltd

Helal yemeklerin kaynağı İslam'ın köktendincilik (Fundamentalism) tanımında yatıyor

Üç Flaman üniversitelerin rektörleri etnik azınlıkların öğrenci sayılarının azınlığı konusunda endişe duyuyor ve harekete geçiyorlar. Luckas Vander Taelen, bu konuda atılan tüm adımların doğru bir sinyal göndermediğinin kanaatinde,"Helal yemeğe izin veren, Pandora'nın kutusunu açmış olur." diyor.

Bruxelles korner

Zehra Özer

 

Belçika’nın Leuven üniversitesi sadece % 11,2, Gent üniversitesi % 14.4 ve Anvers üniversitesi % 9 yabancı kökenli öğrenci sayısına sahiptir. Bu rakamlar toplumun yabancı kökenli gençlerin sayısı ile orantılı değildir.

Yani böylece birçok yetenekleri kaybediyoruz, diyor rektörler haklı olarak. Onlar özelleştirilmiş rehberlik sistemi ve özel ders aracılığıyla üniversitelerin eğitim derecesini düşürmek istiyorlar.

Ama Anvers üniversitesinin rektörü Herman Van Goethem biraz daha ileri gitmek istiyor. Onun rektörlük yaptığı Anvers üniversitesi eğitim müdahaleleri ile sınırlı olmamalıdır. O yabancı kökenli öğrencilerin de kendilerini üniversitesinde iyi hissetmelerini istiyor.  Bu nedenle de yabancı kökenli öğrenciler için üniversitelerin restoranlarında helal yemeklerin verilmesi gerektiğini tavsiye ediyor.

“Profesör Van Goethem’in, Fransız sosyolog Floransa Bergeaud-Blacker’in çalışmalarını bilmeği talihsiz bir durumdur.” diyor rektör Luckas Vander Taelen.  Bergeaud, "Le Marché Halal ou l'invention d'une tradition" -  "Helal pazarcılık bir gelenektir" de, Kuran'a göre Müslümanların helal yeme yükümlülüğü sadece dini kutlamalarda geçerlidir ve diğer zamanlarda Hıristiyanlarla aynı gıdaları yiyebileceklerini belirtiyor. 

Tam anlamıyla Kur'an’in beşinci suresinin beşinci ayetinde, "Kendilerine kitap verilenlerin  (Hıristiyanlar, ed.) yiyecekleri size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir [...]" diye yazıyor diyor.

Sadece geçen yüzyılın doksanlı yıllarından beri Müslümanlar kendilerine daha katı gıda normları empoze etmeye başladılar. Bergeaud-Blacker çalışmasında bunun İran devriminden ileri geldiğini açıklıyor. Ayatollah Khomeini, ülkesine et ithal etmek isteyenlere karşı helal standardını koydu. Yabancı şirketler İran müfettişlerinin ziyaretinden sonra ticari nedenlerle uysalca kesim yöntemlerini dini düzenlemelere göre uygulamaya başladılar. Mezbahalar da ona keza hemen İslam pazarının muazzam değerini fark ettiler ve kendilerini  ihraç edilen etin helal sertifikasına bağladılar. Böylece köktendincilerin sayesinde et endüstrisi için son derece kazançlı olan küresel bir pazar alanı doğdu.

Bergeaud, inananların entegrasyonunu engelleyen ve Müslüman topluluğunun kapalı doğasını daha da kapalı hale getiren bu sisteme,"geleneksel  bir buluş," adını verdi.  Ben yaşlı Faslılar ile konuşurken onlarda Bergeaud’un araştırmalarının yankılarını duyuyorum. Onlara göre eskiden 'helal' terimi nerdeyse hiç kullanılmazmış ve bende asır değişiminden önce hiçbir “helal” atıştırmalık (snack) görmemiştim.  

Brükselli Fas kökenli oyun yazarı Ismael Saïdi de bir röportajda “bize çocuk iken sadece öğretilmiş olan domuz eti yemeyin”, sözlerini açıkladı. O zamanlar kimse helal yemekten bahsetmiyordu. Ama bu günümüzde kimseler Brüksel'in her bir yerinde İslam kasaplarının çoğaldığını garip bulmuyor. Bazen Papa, inanlarına Vatikan'dan bir sertifika empoze etmiş olsaydı buna da aynı tolerans gösterilirmiydi diye merak ediyorum. Ya her hangi bir yerde Katolik bir fırın açılmış olsaydı eğer buna nasıl bir tepki verilirdi acaba?   

Su akışına karşı gelmek zordur. Ve bazen helal terimin kökünü eleştirmeniz,  İslama karşı olmakla suçlanmadan imkansız gibi görünüyor. İslamofobik sözcüğü de, (islam dini mensuplarından nefret eden kimseye verilen ad) İslam devrimi hakkında en ufak bir eleştiri yapana karşı kullanılıyor ve Humeyni tarafından popüler bir hale getirildi.    

Çoğu Müslümanlar iyi niyetleriyle helal gıdanın dinlerinin bir önkoşulu olduğuna inanıyor. Bu doğru değildir. Hükmün hayata getirilme tarihinin toplum içinde hakim olmadığı çok büyük bir talihsizliktir. Bu bana şehitleri cennete bakirelerin değil de, üzümlerin beklediğini kimsenin bilmediğinin gerçeğini hatırlatıyor. Bakireler hakkında bilinen fakat özellikle tehlikeli olan bu efsane bir çevirmenin hatasından dolayı ortaya çıktı ve hiçbir zaman düzeltilmedi. Hata gösterildi, ama bundan haberdar olan kim var?   

("Kuru üzüm" yanılsaması Christoph Luxenberg mahlaslı çağdaş bir yazardan kaynaklanmaktadır. Onun, Hıristiyan savunuculuğu gütmekle itham edilen anti-islamcı yaklaşımı doğrultusundaki iddiası Kur'an'ın Arapları Hıristiyanlaştırmak için  8.yy başları Hıristiyan Süryani yazmalarından alındığı ve Aramice 'hur' (beyaz kuru üzüm) sözcüğünün Arap yorumcularca Arapça 'huri' (bakire) sözcüğüne (yanlış) çevrildiğidir.)

Bugün Anvers, Gent ve Leuven üniversitelerinin rektörleri diğer yöne doğru yöneliyorlar gibi görünüyor. Helal yemekler ayrıntılı değildir, ancak kaynağı İslam'ın (Fundamentalism) köktendincilik seminerinde yatmaktadır. Kim ki bunu inançlı öğrencilerin kendilerini ünversitelerde daha iyi hissetmeleri için uygulamak isterse, sözde makul uygulama denilen Pandora'nın kutusunu açmıs olacak.

(Pandora’nın Kutusu deyimini birçoğumuz mutlaka duymuşuzdur. Mitolojide, tüm kötülüklerin ortaya çıkma noktasıdır Pandora’nın Kutusu.)

Burada küçük tavizler önemli sonuçlar doğurabilir.  Hassasiyetlerinden dolayı bunun ardından karışık yüzme havuzları, Ramazan ve Müslüman öğrencilerin diğer dini yükümlülüklerini dikkate almamız ile ilgili de talepler gelebilir.

Bu ülkede son yüzyılın ortalarından beri kamu hayatında dini azaltarak kişisel deneyimler oluşturmak için bir mücadele verildi. Bu sosyal kurtuluşumuzu sürdürmemiz önemlidir ve özellikle hiçbir şeyi sonsuza kadar elde edemeyeceğimizin farkında olmalıyız.

Başarıların ne kadar da çabuk baskı altında kalabileceğini, Brükselde ki okulların dinlerinin yaratılışçılığına inandıkları için evrim teorisi hakkında bilgilenmek istemeyen öğrenciler ile yaşanan zorlukları bize göstermiştir.  

“Dini taleplerine yenik düşmek yerine, aksine, kökeni ne olursa olsun tüm öğrencilere tüm dinleri eleştiren bir seminer aşılasalardı keşke, bu rektörlere daha çok yakışacaktı, “ diyor Luckas Vander Taelen.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER