KAMİL SAYIN KİMDİR ?
BIYOGRAFIBelçika Başarı Hıkayeleri KAMİL SAYIN KİMDİR ? BIYOGRAFI 6
Bruxelles Korner
Kadir Duran
KAMİL SAYIN ÖZGEÇMİŞ
Belçika’daki Türk entelijansiyasının önemli isimlerinden Âşık Kamil Sayın, Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesinde, 8 Ocak 1955 tarihinde doğdu. Babası Musa Kazım Sayın ve annesi Dursun Sayın’dır. Sayın, üç yaşındayken babasının görevi nedeniyle ailesiyle birlikte Ankara’ya yerleşti. İlk, orta eğitiminden sonra Ulus‘taki Ankara 1. Sanat Enstitüsü‘nün torna ve tesviye bölümünden mezun olan Sayın, 1973 yılında eşi Döne Kubat’la evlendi ve aynı yıl torna tesviyeci olarak Elektrik, Hava Gazı ve Otobüs İşletmesi’nin atölyesinde görev yaptı. 1975 yılına kadar burada görevini sürdüren Sayın, askerliğini tamamladıktan sonra EGO‘daki görevine döndü. Sayın, 1978 yılının Mart ayında gittiği Belçika’da yaşamını sürdürüyor. Belçika’daki ilk üç yılında bir fabrikada çalışan Sayın daha sonra Holiday Inn Oteli’nde göreve başladı ve uzun süre orada görev yaptı.
Şiirlerinde Dost Kâmil, Kul Kâmil mahlaslarını kullanan Sayın, dayısı Âşık Şemsettin Kubat ve babasının yakın dostları Âşık Veysel Şatıroğlu ve Âşık Mahzuni Şerif’in bulunduğu ortamlarda büyüdüğü için şiirle çok küçük yaşlarda tanıştı. İlk şiirini bu büyük ozanların etkisinde, 1967 yılında 30‘lu yaşlarındaki amcası Abdülkâdir Sayın‘ın kansere yenik düşmesiyle yazdı, şiirinde çok sevdiği amcasını kaybetmenin acısını yansıttı. Öğretmenine verdiği öğrencilerin temizlik konusundaki alışkanlıklarına eleştiren şiir ise okulun duvar gazetesinde yayımlandı. Aşık, 1972-1973 Öğrenim Yılı’nda Sümer Bank tarafından Yerli Malı Haftası nedeniyle düzenlenen yarışmada şiir dalında liselerarası Türkiye birinciliğini kazandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Cevdet Sunay tarafından kabul edilerek kutlandı ve birincilik diploması ile ödüllendirildi.
Sayın o günleri şöyle anlatıyor:
“Sanat enstitüsü son sınıfta öğrenci iken bir gün öğretmenlerimiz bize Sümerbank’ın, Yerli Malları Haftası nedeni ile Türkiye çapında şiir, makale ve resim dalında bir yarışma açtığını, katılmak isteyenlerin hazırlanıp okul idaresine müracaat etmesi gerektiğini bildirdi. Aradan iki hafta kadar geçmişti, edebiyat dersimiz için sınıfımıza giren Hayal Zülfikar Hoca’mız beni öğretmenler odasına çağırdı. “Kamil, okul adına bir şeyler yapman lazım. Bunu bir düşünürsen sevinirim.” dedi. Öğleden sonra okulumuzun hademesi Hayri Efendi, öğretmenimin beni müdür beyin odasına çağırdığını ve hemen gitmemi söyledi. İçimde bir heyecan, ürperti ve “Acaba ne oldu?” düşüncesi ile koşarak merdivenleri çıkıp müdür beyin kapısını çaldım ve girdim.
Müdür bey bana alıcı gözlerle baktıktan sonra “Evladım, biliyorsun, Sümerbank’ın yarışması var ve katılım için verilen sürenin son günü bu gün mesai bitimine kadar yani hiç zamanımız yok. Hayal Hanım, bana senin şiir yeteneğinden söz etti. İki satır olsun yaz, katılmamış olmayalım, Sümerbank’la ilgili bazı bilgiler şunlar.” dedi ve elime iki satır yazı verip acele olsun anlamındaki bakışları ile beni odadan çıkardı. Verdiği notta Sümerbank’ın kuruluş tarihi, amacı ve mevcut fabrika sayısı ile çalışan sayısı gibi bazı bilgiler vardı. Onlara bakarken sanki ağzımdan kelimeler akıyordu.
Atölyeye girer girmez öğretmenimize yönelip bir dosya kağıdı istedim, kağıda geçtiğimde otuz dokuz kıta olduğunu gördüm. Bu otuz dokuz kıtayı yazdığım kadar zaman alan kırkıncı kıtayı da yazdım. Müdür Bey’in yanına gittim. Kapısını çalıp odasına girdiğimdeki şaşkın bakışlarını hiç unutmuyorum. “Hazır Hocam.” dediğimde şaşkın bakışlarının nedenini, “Evladım, sen benim dediklerimi anlamadın herhâlde. Başkasının yazdığı bir şiiri bir kitaptan yazıp getir, demedim, başımıza iş açma.” deyince anladım ve yazılı sayfayı masasına koyup gömleğimin kolunu çevirerek kolumdaki ve parmak aralarımdaki yazıları gösterdim. Hiddet ve hayretle ayağa kalktı ve oku, dedi. Ben okudukça, hıçkırarak ağlıyordu.
Şiir bittiğinde Müdür Erol Köseoğlu hıçkırıklarla boynuma sarıldı beni candan öperek kutladı ve hemen kâtibesini çağırttı. Şiirin yirmi kıtasını üç nüsha olarak yazdırttı. Okul mührü ve tarih sayı numarasını taşıyan şiirlerin bir nüshasını milli eğitim bakanlığına, diğer bir nüshasını da Sümerbank Genel Müdürlüğü’ne verilmesini, kalan nüshanın okulda dosyalanmasını emredip okul şoförü ile beni gönderdi ve nihayet verilen süre dolmadan gereken yapılmış oldu. Artık her gün müdürüm beni bir şekilde görüp “Başarırız merak etme.” diyordu. Beklenen gün gelip çatmıştı. Müdür bey bana o gün izin vermişti, biliyordu ki ben elemelerin yapılacağı Sümerbank Genel Müdürlüğü’nü bekleyecektim.
Müfettişler saat 15.30 civarında salonun olduğu kattan ayrıldı. Onların ardından o katta bir koşuşturmaca başladı, kime yaklaşsam yönünü öteye dönüyordu. Bir müddet sonra bir kadının yolunu kestim ve “Ne olur, bakın, şimdi mesai bitecek, herkes gidecek. Ben katılımcı bir öğrenciyim, neticeyi çok merak ediyorum.” dedim. Öylesine kurtulma amaçlı olsa gerek “Senin adın ne?” diye sordu. Ben kendisine “Kamil Sayın” dedim ve “Birinci sanat…” diye devam ederken “Dur bir dakika. Acaba birincilik alan sen miydin?” diye sordu ve hemen dönüp odaya yöneldi. Beni öyle bir heyecan sarmıştı ki yerimde duramıyordum. Kadın, odadan bana yaklaştığında gözlerindeki parıltıdan bir başarı müjdesi okunuyordu. Elini uzatıp “Tebrik ederim, bütün müfettişlerin hepsinden on puan alarak şiir dalında Türkiye birincisi oldun. Neticeler okullara iletildikten sonra sayın cumhurbaşkanımız derece alan tüm öğrencileri köşke davet ederek kutlayıp hediyeler verecek. “dedi.
Heyecandan ayaklarım yürümüyordu sanki ama ne olursa olsun okula yetişip müdür beye neticeyi bildirmeliydim. Müdür beyin odasına nasıl girdiğimin farkında bile değilim. “Hocam.” dedim. Adamcağız sanki biliyormuşçasına bana sarıldı, gözlerimizden sessiz sedasız yaşlar süzülüyordu. Keşke üçüncü bir kişi daha olsaydı da bize o sevincin hüzünlü mutluluğunda ortak olsaydı! Keşke Hayal Hocam hâlâ okulda olsaydı. Bu mutlu dakikaların ardından müdürümden iznini isteyerek okuldan ayrıldım. Sıra evdekilere müjdeyi vermekteydi. Eve geldiğimde babam işten gelmiş, yemek sofrası kuruluyordu. Babam çok arif bir insandı. “Kamil oğlum, çok sevinçlisin, anlat bakalım.” dedi, “Neler oldu?” diye sordu. Olanları anlattım, hepimiz yemeğimizi sevinç gözyaşlarımızı katarak yedik.
Okul idaresine resmi yazı ile neticeler geldikten birkaç gün sonra cumhurbaşkanlığı davet yazısı da gelmişti. Çağırılan gün ve saatte, Edebiyat Öğretmeni Ayhan Şendöl ile önce Sümerbank Genel Müdürlüğü’nde yapılan konuşma, kutlama ve resim çekinmelerin ardından hazırlanan araba ile Cumhurbaşkanımız Sayın Cevdet Sunay’ın köşküne çıktık. Sayın Cumhurbaşkanı’mız Cevdet Sunay, basın ve yayın kuruluşları ve TRT’nin de hazır bulunduğu bir törenle bize derece diplomalarımızı ve Sümerbank’ın hazırladığı hediye paketlerini verdi. Yapılan anlamlı konuşmalar ve televizyon çekimlerinin ardından unutulmaz bir hatırayı daha anılarımın arasına alarak evin yolunu tuttum.”
Belçika’da şiir yaşantısı
Belçika’da da şiir yazmayı sürdüren Sayın, 1988 yılında bir şiir yarışmasında Avrupa birinciliğini kazandı. T.C. Kültür Bakanlığı tarafından halk şairi kimliğine layık görülen Aşık’ın şiirleri, Belçika Kütüphanesi’nde de bulunan “Gönül Penceresi”, “Tasavvufta Gerçek”, “Gönül Bahçemdeki Yediverenler” isimli şiir kitaplarında bir araya getirildi. Ayrıca “Gizli İlimler Hazinesi–Tasavvufi Bilgiler” isimli derleme kitabı yayımlandı. Şiirlerinin ana eksenini oluşturan tasavvuf ilmini, Kadiri tarikatının Hüseynî kolundan gelen Hak Halili dergâhından alan Âşık sonradan kitap hâline dönüştüreceği şiirlerinin başlangıcını 24 Aralık 1971 olarak belirler.
Şiirdeki başarısından dolayı üç plaket ile ödüllendirilen Sayın Profesör Dr. Fatma Ahsen Turan’ın 12 ciltlik çalışması olan, Sazın ve Sözün Sultanları Yaşayan Halk Şairleri Antolojisi’nde ve Sayın Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu tarafından yazılmış olan “Afyonkarahisarlı Halk Ozanları kitabında ve Ahmet Yesevi Üniversitesi ve Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan TEİS Türk Edebiyatçıları İsimler Sözlüğü’nde yer aldı. Hayatı ve şiirleri yüksek lisans tezlerine konu olan Sayın, Türkiye’de Âşık Edebiyatı dersinde geleneğin Avrupa’daki temsilcilerinden biri olması nedeniyle ders konusu olarak işleniyor. UNESCO’nun Yaşayan İnsan Hazinesi bünyesine girmeye aday gösterilen Sayın, birçok televizyon programına da konuk oluyor. Sayın şiirlerini bazı bölgesel ve yerel dergi ve gazetelerde yayımlamaya devam ediyor. Sayın’ın üç çocuğu bulunuyor.
.... "TÜRKİYE BİRİNCİLİĞİM...." ( KAMİL SAYIN )
Çok çalışkan bir öğrenci olmamama rağmen kısa zamanda Öğretmenlerimin sevgisini ve takdirlerini kazanmıştım. Bilhassa Edebiyat Öğretmenim Sayın Hayal Zülfikar hanımefendinin en gözde öğrencileri arasındaydım. Okulumuzun giriş katında bir duvar gazetemiz var idi. Duyurular dışında bazı makalelerde yazılıyordu. Bir gün öğrencilerin kulvarlara çöp ve benzeri şeyleri atmalarından duyduğum rahatsızlığı dile getiren bir şiir yazarak Hayal Hocama verdim. Kendisi çok beğenip şiirimi duvar dergisine yazdırttı.
Öğrencilik yıllarını bilmeyeniniz yoktur sanırım. Bizim öğrenci kardeşlere gırgır malzemesi çıkmıştı. Beni ders aralarında, ve hatta ders esnasında dahi tevazu selamı veriyorlarmış gibi selamlayıp gülüyorlardı. İster istemez rahatsız oluyordum ve onların bu derece anlayışsızlıkları ve vurdum duymazlıklarına çok ama çok üzülüyordum. Artık son sınıf öğrencisi idik.
Bir gün Öğretmenlerimiz bizlere Sümerbank’ın Yerli malları haftası nedeni ile Türkiye çapında şiir, makale ve resim dalında bir yarışma açtığını, katılmak isteyenlerin hazırlanıp okul idaresine müracaat etmelerini bildirdiler. Aradan iki hafta kadar geçmişti, edebiyat dersimiz için sınıfımıza giren Hayal Hocamız özellikle bana bakarak “çocuklar biliyorsunuz size söylemiştim koskoca okuldan hiçbir dalda, hiç kimse katılmamış Müdür bey çok kızıyor ve bizim okulumuz temsil edilmeyecek mi diye de çok üzülüyor” dedi ve dersini bitirdiğinde beni öğretmenler odasına çağırdı. “Kamil seni anlıyorum arkadaşların seni üzdüler, ama okul adına bir şeyler yapman lazım bunu bir düşünürsen sevinirim” dedi. Öğleden sonra pratik derslerimizi yaptığımız atölyelerimiz okulun bahçesinden yaklaşık otuz kadar merdiven basamağı ile inilen alt katta tesviye dersinde idik. Okulumuzun hademesi Hayri dayı dediğimiz Hayri efendi, atölyeye girerek ders öğretmenimize bir şeyler söyledi ve gitti. Öğretmenin bana bakarak gelişinden şüphelenmiştim, acaba bir hatam mı olmuştu. Öğretme nim beni Müdür beyin odasına çağırdığını ve hemen gitmemi söyledi. İçimde bir heyecan ve ürperti, acaba ne oldu düşüncesi ile koşarak merdivenleri çıkıp Müdür beyin kapısını çaldım ve girdim.
Müdür bey bana alıcı gözlerle baktıktan sonra “ evladım biliyorsun Sümerbankın yarışması var ve katılım için verilen sürenin son günü bu gün, mesai bitimine kadar, yani hiç zamanımız yok Hayal hanım bana senin şiir yeteneğinden söz etti iki satır olsun yaz, katılmamış olmayalım, Sümerbankla ilgili bazı bilgiler şunlar” dedi ve elime iki satır yazı verip acele olsun anlamındaki bakışları ile beni odadan çıkardı. Verdiği notta Sümerbankın kuruluş tarihi amacı ve mevcut fabrika sayısı ile çalışan sayısı gibi bazı bilgiler vardı. Onlara bakarken sanki ağzımdan kelimeler akıyordu.
Atölye önlüğümün cebinden kalemi aldığımı bile hatırlamıyorum yanımda Müdür Beyin verdiği ufak not kağıdı dışında hiçbir şey yoktu, sol koluma yazıyordum, kolumda yer kalmamış ki artık parmak aralarıma yazıyor aynı zamanda da merdivenleri iniyordum. Atölyeye girer girmez Öğretmenimize yönelip bir dosya kağıdı istedim, kağıda geçtiğimde otuz dokuz kıta olduğunu gördüm. Bu otuz dokuz kıtayı yazdığım kadar zaman alan kırkıncı kıtayı da yazdık
tan sonra Müdür Beyin yanına gittim. Kapısını çalıp odasına girdiğimde ki şaşkın bakışlarını hiç unutmuyorum.” Hazır Hocam “ dediğimde şaşkın bakışlarının nedenini, “Evladım sen benim dediklerimi anlamadın herhalde. Başkasının yazdığı bir şiiri bir kitaptan yazıp getir demedim, başımıza iş açma” deyince anladım ve yazılı sayfayı masasına koyup gömleğimin kolunu çevirerek kolumdaki ve parmak aralarımda ki yazıları gösterdim. Hiddet ve hayretle ayağa kalktı. Ve oku dedi. Ben okudukça hıçkırarak ağlıyordu. İtiraf edeyim şu an aynı heyecanı yaşadım ve hıçkırıklara boğuldum ağlıyorum. Şiirime değil Müdürümün o güzel duygularını hatırlayarak ağlıyorum.
Şiir bittiğinde Müdürüm Erol Köseoğlu hıçkırıklarla boynuma sarıldı beni candan öperek kutladı ve hemen katibesini çağırttı. Şiirin yirmi kıtasını üç nüsha olarak yazdırttı okul mührü ve tarih sayı numarasını taşıyan şiirlerin bir nüshasını Milli eğitim bakanlığına, diğer bir nüshasını da Sümerbank genel müdürlüğüne verilmesini, kalan nüshanın okulda dosyalanmasını emredip okul şoförü ile beni gönderdi ve nihayet verilen süre dolmadan gereken yapılmış oldu. Artık her gün Müdürüm beni bir şekilde görüp “başarırız merak etme” diyordu. Ve beklenen gün gelip çatmıştı. Müdür bey bana o gün izin vermişti, biliyordu ki ben elemelerin yapılacağı Sümerbank genel müdürlüğünü bekleyecektim.
Aynen öyle olmuştu. Müfettişler yemek molası yerine sanıyorum pasta türü bir şeylerle idare ederek hiç ara vermeden son elemeleri bitirmiş olmalılardı ki saat 15.30 civarında salonun olduğu kattan ayrıldılar. Onların ardından o katta bir koşuşturmaca başladı, kime yaklaşsam yönünü öteye dönüyordu. Bir müddet sonra bir bayanın yolunu kestim ve “ne olur bakın şimdi mesai bitecek herkes gidecek ben katılımcı bir öğrenciyim neticeyi çok merak ediyorum” dedim. “Kardeşim yüzlerce binlerce katılımcı var her katılımcı merak ediyor neticeler iki güne kadar okullara bildirilecek” dedi. “Ben şu an burada ki tek kişiyim ne olur” dedim. Öylesine, kurtulma amaçlı olsa gerek “senin adın ne” dedi. Ben kendisine “Kamil Sayın” dedim ve Birinci Sanat diye devam ederken “dur dedi, dur bir dakika bu isim, acaba birincilik alan sen mi idin” dedi ve hemen dönüp odaya yöneldi. Beni öyle bir heyecan sarmıştı ki yerimde duramıyordum. Bayan odadan bana yaklaştığında gözlerindeki parıltıdan bir başarı müjdesi okunuyordu. Elini uzatıp “tebrik ederim bütün müfettişlerin hepsinden on puan alarak şiir dalında Türkiye birincisi oldun neticeler okullara iletildikten sonra Sayın Cumhur Başkanı’mız derece alan tüm öğrencileri köşke davet ederek kutlayıp hediyeler verecek “dedi.
Heyecandan ayaklarım yürümüyordu sanki, ama ne olursa olsun okula yetişip Müdür Beye neticeyi bildirmeli idim. Onca yolu bir nefeste bir koşu almıştım ve işte okulun önünde idim. Müdür Beyin odasına nasıl girdim farkında bile değilim. Hocam dedim Adamcağız sanki biliyormuşçasına bana sarıldı gözlerimizden sessiz sedasız yaşlar süzülüyordu. Keşke üçüncü bir kişi daha olsaydı da bize o sevincin hüzünlü mutluluğunda ortak olsa idi, keşke Hayal Hocam hala okulda olsa idi. Bu mutlu dakikaların ardından Müdürümden iznini isteyerek okuldan ayrıldım. Sıra evdekilere müjdeyi vermekte idi. Eve geldiğimde Babam işten gelmiş yemek sofrası kuruluyordu. Babam çok arif bir insandı. “Kamil oğlum çok sevinçlisin anlat bakalım neler oldu” dedi. Olanları anlattım hepimiz yemeğimizi sevinç gözyaşlarımızı katarak yedik.
Okul idaresine resmi yazı ile neticeler geldikten bir kaç gün sonra Cumhur Başkanlığı davet yazısı da gelmişti. Çağırılan gün ve saatte, 15. 12. 1972 tarihinde Hayal Hanımın gelemeyecek olması nedeniyle okulumuzda ki diğer edebiyat Öğretmenimiz olan Ayhan Şendöl Bey ile önce Sümerbank Genel Müdürlüğünde yapılan, konuşma, kutlama ve resim çekinmelerin ardından, hazırlanan araba ile Cumhur Başkanımız Sayın Cevdet Sunay’ın Köşküne çıktık. Sayın Cumhur Başkanımız Cevdet Sunay, basın ve yayın kuruluşları ve TRT.ninde hazır bulundukları bir törenle bizlere derece diplomalarımızı ve Sümerbankın hazırladığı hediye paketlerini verdi. Yapılan anlamlı konuşmalar ve televizyon çekimlerinin ardından unutulmaz bir hatırayı daha anılarımın arasına alarak evin yolunu tuttum.
Ertesi gün, okul Müdürüm Sayın Erol Köseoğlu’nun sevinci görülmeye değerdi. Beni çağırıp “Kamil evladım Biz de okul olarak sana bir takım elbise yaptıracağız. Bildiğiniz bir terziniz var ise oraya, yok ise Ulusta ki bir terziye gidip elbiseni diktir. Terzinin adresini ve telefon numarasını da Bize getir gerekenleri Biz yapacağız” dedi. İtirazlarım kabul edilmeyince, Ulusta bir terziye elbiseyi diktirdim.
Elbisem dikilip bittiğinde paket yaptırıp okula, Müdür Beye getirdim. Odasında giymemi istedi. “Giy bakayım evladım olmuş mu” dedi. Giyindiğimde de “çok güzel olmuş, sana da yakıştı güle, güle giy” dedi. Kendilerine teşekkür edip, yeni elbisemle evin yolunu tuttum.
Babam, Annem ve kardeşlerimde elbisemi beğendiler. Asıl hepimizin gözlerimizde ki pırıltı Türkiye genelinde onbinlerce şiir arasından birinci seçilmenin mutluluğu idi. Bu gelişme beni çok motive etmişti, kendime güvenim artmıştı. Bunun yanı sıra okulumda büyük bir çevreye ve Öğretmenlerim arasında inanılmaz bir sevgiye sahip olmamı sağlamıştı. Bilhassa okul Müdürüm sayın Erol Köseoğlu’nun bana karşı büyük bir sevgi, şefkat ve güveninin oluşmasını sağlamıştı.
Çoğu zaman Müdürüm beni çağırttırıp, “ Kamil evladım senin tasavvufa ilgin çok bak şunu dinle, bunu dinle” diyerek duyduğu bilgileri bana aktarırdı.
Beni manevi evladı gibi görüyordu, Allah ondan razı olsun.
MÜDÜRÜM EROL KÖSEOĞLU VE OĞLU MEHMET İLE
CUMHURBAŞKANIMIZIN KABULÜ 15. 12. 1972
YARIŞMAYA KATILDIĞIM BİRİNCİLİK BELGEM VE ŞİİRİ
SÜMERBANK
Kırk yıldır vatana hizmet edersin
Yerli malın kutlu olsun Sümerbank
Şehri, kasabayı, köyü gezersin
Yerli malın kutlu olsun Sümerbank
Otuz iki fabrikan var dört yönde
Doğu, batı, kuzey ile güney de
Şube açtın ilçelerde illerde
Yerli malın kutlu olsun Sümerbank
Pamuklu, ipekli, yünlü dokursun
Bir bülbül misali dalda şakırsın
Yıldan yıla yerli malı okursun
Yerli malın kutlu olsun Sümerbank
Deste, deste, desen, desen kumaşın
Her birinde bin bir çeşit nakışın
Gelin Yurttaşlarım mala bakışın
Yerli malın kutlu olsun Sümerbank
Halıların boydan, boya serilir
Her bir çeşit vitrinlerde görülür
Kalkınmaya örnek böyle verilir
Yerli malın kutlu olsun Sümerbank
Porselen, seramik, çini, formiikan
İnsanlığa hizmet verir fabrikan
Devletler içinde aldın büyük şan
Yerli malın kutlu olsun Sümerbank
Kırk bin çalışana aylık verirsin
Kırk bininin gönlünü de görürsün
Yurdun dört bir bucağında durursun
Yerli malın kutlu olsun Sümerbank
Bin dokuz yüz otuz üçten bu yana
Bin bir moda verdin insan oğluna
İhraç ettin doğu, batı boyuna
Yerli malın kutlu olsun Sümerbank
İmalattan, imalata koşarsın
Varlığınla bedenlerde yaşarsın
Sümerbank’ım daha çok şey başarsın
Yerli malın kutlu olsun Sümerbank
Kâmil vasfın dile getiremedi
Anlatmakla seni bitiremedi
Bütün Vatandaşım maşallah dedi
Yerli malın kutlu olsun Sümerbank
1972.- 1. SANAT ENSTİTÜSÜ 3-A No:160
SAZ HATIRAM. 15. 12. 1972
Yıl 1972 Yerli malı haftası nedeni ile Sümerbank’ın açtığı yarışmada Şiir dalı Türkiye Birinciliğini kazanmıştım.
Babam çok mutlu olmuştu. “Kamil ağa, yarın akşam ulus’ta buluşalımda sana bir saz alalım, sen bunu hak ettin” dedi. Ve dediği gibi Ulus’ta buluştuk. Hamamönü caddesinde ki saz evlerinden birkaçına sorduk ama bütçemize yakın fiatlar da bir saz bulamadık .Umutlarımızı yitirmiş gibiydik. Bir üst kata çıktık CİHAN Saz evi yazıyordu. Selam verip girdik. Beyefendi TRT. de saz sanatçısı olan, meşhur Şinasi Cihan beyin Babası, Mehmet Cihan imiş. Kaç paranız var ona göre saz göstereyim dedi. Babam çekinerek elindeki mevcudu söyleyince Mehmet bey bizi alaya alır gibi bir tavır almıştı. Babam çok asabi biri olmasına rağmen oluruna bırakıyordu, ben dayanamayıp bir dakika abi diyerek şu şiiri orada doğaçlama olarak okudum.
Babam işten geldi, bende okuldan
Kazancımız, çimentoyla çakıldan
Bir Saz sevdasıdır, gitmez akıldan
Vereceksen bir Saz ver de gidelim.
Yüce Şah’a ederiz biz niyazı
Dut’un iyi çıkar imiş avazı
İstemem gürgeni, kestane sazı
Vereceksen bir Saz ver de gidelim
Kul Kâmil’im gerçek Baba balıyım
Mihnet etmem, Yaradan’ın kuluyum
Dost ceminde aşka düştüm deliyim
Vereceksen bir Saz ver de gidelim…
Deyince, Mehmet bey Makam masasının arkasında asılı duran sazı aldı ve bana uzatarak, “bu benim özel sazım al ve arkana bakmadan git, sen beni Can evimden vurdun” dedi. Babam elindeki mevcudu masaya koyup, “sağ olun, azımızı çoğa sayın, Mehmet bey” dedi ve oradan tabiri caiz ise arkamıza bakmadan ayrıldık.
Bu şiiri yazmışım, aradan kırk sene geçtikten sonra, eski albümlerden birinde resimlerin arasında buldum. Bu güzel hatıra bana o günü yeniden yaşattı. Ben de bu olayı yazarak Sizlerle paylaşmak istedim
AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU’nu ZİYARETİM.
Birinci Sanat Enstitüsünde okurken Halk Ozanımız Aşık Veysel’in hasta olduğunu, hastanede yattığını duyup çok üzüldüm. Okulum daki diğer sınıflara ders veren ama beni tanıyan Edebiyat öğretmenimiz Ayhan Şendöl Beyinde ısrarları ile beraber hastane ziyaretine gitmeye karar verdik. Okulumuz öğle paydosunda 12 ile 13,30 arası kapalı idi. Bu zaman içerisinde gidip gelecektik. Aşık Veysel’in odasına girdiğimizde, odası meclis rozetli kişilerle dolu idi. Millet vekilleri ve Senatörler vardı. Özel odada idi ama odası küçük bir oda idi .Veysel Babanın elini öpüp bir kenara sıkıştık. İlk sessizlikten yararlanarak ona yaklaşıp “ben dikmen den Kazım ustanın oğluyum” dedim ve o an dilime gelen doğaçlamayı, “Veysel Babam sana geçmişler olsun” şiirimi okudum. Rahmetli ağlayarak dinledi. Odadakiler söylediklerimden etkilenmişler ve söylediklerimi yazıyorlardı. Edebiyat Öğretmenimin akıllı davranışı sayesinde onların yazabildikleri kadarını elde edebilmiştik. Ona gazetelerde Aşık Veysel’in vasiyeti diye bazı yazılar okuduğumu, bunların Aşık Veysel’e ait olamayacağını söyledim.
Okuduğum vasiyette onun Sivas’ın Şarkışla kazasının sivralan köyünde çoban deresi mevkiine defnedilmesini ve sazınında yanına konulmasını istediğini yazıyordu. Bunun kendi vasiyeti olmadığı yönünde bir yüz hali ile “sen nasıl düşündün” dedi. Bende “sazın toprakta çürümesinin bir yararının olmayacağını sazın bir müzeye konulup her yıl Aşık Veyselin yıldönümünde o günün Aşıklarının en ileri geleninin o sazla Aşık Veysel’e bir eser okumasının doğru olacağını ayrıca müzede birçok insanın ziyaret etmekle kendisini anacağını doğru bulduğumu söyleyip affınıza sığınarak düşüncelerimi aktardım” dedim. Herkes hayretle bakıyordu. Rahmetli Aşık Veysel Baba, hastanede refakatçı olan, ilk defa gördüğüm oğlu imiş ona hitaben “Ahmet oğlum Ahmet duydun mu işte benim vasiyetim bu şekildedir” dedikten sonra, bana dönerek “İnanıyorum ki sizler bizi unutturmayacaksınız inşallah yolumuzu yürüteceksiniz.” Dedi.
Zamanımızın azlığı nedeni ile Elini öperek oradan ayrıldık. Öğretmenim Ayhan Şendöl, hala şaşkındı, şiirimi çok beğenmişti oradakilerin hızlı, hızlı nasıl yazdıklarını, benim bu şiiri o anda nasıl dile getirdiğimi şaşkınlıkla anlatıp duruyordu. Okula geldiğimizde ilk işi olanları bütün öğretmenlere anlatmak olmuş ki, beni gören her öğretmenim olayı soruyorlardı. Bu güzel hatırayı da anılarım arasına almanın mutluluğunu yaşıyordum ve ömrümce de yaşayacaktım.
Orada doğaçlama olarak okuduğum şiiri de Sizlerle paylaşmak istedim.
VEYSEL BABA
Tasavvufun esrarından söylesem
Senin her sözüne bir canım versem
Bazen bahşeylesen yüzünü görsem
Veysel Babam sana geçmişler olsun
Vururdun sazına düzen verirdin
Her dem cana gelip yeksan dururdun
Kul gönlünde hakikati görürdün
Veysel Babam sana geçmişler olsun
Kırk milyon yurttaşım seni dinlerdi
Sözlerinden binbir hisse alırdı
Sıtkile dinleyen Hak’kı bulurdu
Veysel Babam sana geçmişler olsun
Hazan yeli sizin köye mi geldi
Esip solduracak seni mi buldu
Deli gönül yine ahu zar doldu
Veysel Babam sana geçmişler olsun
Dost Kâmil’im sağlığına duacı
Gül solarsa gitmez bülbülden acı
Erenler sultanı çalsın ilacı
Veysel Babam sana geçmişler olsun
18/02/1972
Aradan yaklaşık kırk yıl kadar bir zaman geçmişti, dayım Âşık Yoksul Divani bana Âşık Veysel Şatıroğlu babanın torunu Nazender Hanımın beni aradığını söyledi ve Nazender hanımın telefon numarasını bana verdi. Ankaraya gelince Nazender hanımı aradım. Kendileri beni Gazi Osman Paşadaki studyolarına davet ettiler. Tanıştık orada video kayıtları ve fotoğraf çekimleri yaptılar.
Vasiyet olayını anlattırdılar. Ben Âşık Veysel babanın hastanedeki refakatçisinin gerçekten de oğlu olduğunu öğrenerek bir bakıma yaşananların kanıtlanmış olduğunu düşünerek sevinmiştim. Stüdyoda çekilen fotoğraflardan birkaç tanesini sizlerle paylaşmak istedim.
ÂŞIK VEYSEL BABANIN TORUNU NAZENDER HANIM İLE
BİR MAYIS KÜLTÜR SANAT VE EDEBİYAT ŞENLİĞİ
- MAYIS ŞİİR EDEBİYAT GÜNÜ İÇİN TELEVİZYON ÇEKİMLERİNDEYİZ 1 MAYIS. 2018 SANAT, KÜLTÜR VE EDEBİYAT GÜNÜ;
Değerli misafirlerimiz, bu güzel günde Siz değerli misafirlerimizi aramızda görmekten büyük mutluluk duyduğumu ifade etmek isterim.
Kültür ve sanata saygının giderek azaldığı günümüzde Bu güzel ve anlamlı etkinliği hazırlayan Kadir Duran Beyefendiye ve Emeği geçen tüm ekip arkadaşlarına huzurlarınızda sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum, sağ olsunlar, var olsunlar.
Aşıklık geleneğinin vazgeçilmezi olan hoşlama şiirimle devam etmek istiyorum.
Bu gün dostluk günümüze
Gelen Canlar hoş geldiniz
Sevgi ile yüzümüze
Gülen Canlar hoş geldiniz
Bir Mayıs bahar gülleri
Öter dostluk bülbülleri
Gönlümüzden geçenleri
Bilen Canlar hoş geldiniz
Dilerim hep gülesiniz
Her sohbete gelesiniz
Gam, kederi silesiniz
Silen Canlar hoş geldiniz
Teşekkürler Kadir bey’e
Emek verenler geceye
Bizi yüceden, yüceye
Salan Canlar hoş geldiniz
Dost Kâmil’im Dosttur size
Dostluklar hedeftir bize
Saygı selam hepinize
Alan Canlar hoş geldiniz…
GECEDE ZEHRA ÖZER HANIMEFENDİDEN PLAKET ALIRKEN
KAMİL SAYIN’IN YAYIMLANAN KİTAPLARI
KAMİL SAYIN’IN 2003 YILINDA YAYINLANAN 1. KİTABI
KAMİL SAYIN’IN 2003 YILINDA YAYINLANAN 2. KİTABI
MERVE KARATAY TARAFINDAN KAMİL SAYIN HAKKINDA 2014 YILINDA YAPILAN YÜKSEK LİSANS TEZİ VE ŞİİRLERİNİN BULUNDUĞU KİTAP
GİZLİ İLİMLER HAZİNESİ
TASAVVUF-İ BİLGİLER
KAMİL SAYIN’IN 2017 YILINDA YAYINLANAN 4. KİTABI
GÖNÜL GÜLLERİ KAMİL SAYIN’IN 2019 YILINDA YAYINLANAN 5. KİTABI
KAMİL SAYIN’IN 2019 YILINDA YAYINLANAN 6. KİTABI
KAMİL SAYIN’IN BÜTÜN ŞİİRLERİNİ KAPSAYAN DİVN MAHİYETİN DEKİ KİTABI
İlginizi Çekebilir