© © 2024 S-B-E Ltd

KAMİL SAYIN KİMDİR ?

Belçika Başarı Hıkayeleri KAMİL SAYIN KİMDİR ? BIYOGRAFI 6

Bruxelles Korner

Kadir Duran

 

KAMİL SAYIN ÖZGEÇMİŞ

 

Belçika’daki Türk entelijansiyasının önemli isimlerinden Âşık Kamil Sayın, Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesinde, 8 Ocak 1955 tarihinde doğdu. Babası Musa Kazım Sayın ve annesi Dursun Sayın’dır. Sayın, üç yaşındayken babasının görevi nedeniyle ailesiyle birlikte Ankara’ya yerleşti. İlk, orta eğitiminden sonra Ulus‘taki Ankara 1. Sanat Enstitüsü‘nün torna ve tesviye bölümünden mezun olan Sayın, 1973 yılında eşi Döne Kubat’la evlendi ve aynı yıl torna tesviyeci olarak Elektrik, Hava Gazı ve Otobüs İşletmesi’nin atölyesinde görev yaptı. 1975 yılına kadar burada görevini sürdüren Sayın, askerliğini tamamladıktan sonra EGO‘daki görevine döndü. Sayın, 1978 yılının Mart ayında gittiği Belçika’da yaşamını sürdürüyor. Belçika’daki ilk üç yılında bir fabrikada çalışan Sayın daha sonra Holiday Inn Oteli’nde göreve başladı ve uzun süre orada görev yaptı.  

                                                           

Şiirlerinde Dost Kâmil, Kul Kâmil mahlaslarını kullanan Sayın, dayısı Âşık Şemsettin Kubat ve babasının yakın dostları Âşık Veysel Şatıroğlu ve Âşık Mahzuni Şerif’in bulunduğu ortamlarda büyüdüğü için şiirle çok küçük yaşlarda tanıştı. İlk şiirini bu büyük ozanların etkisinde, 1967 yılında 30‘lu yaşlarındaki amcası Abdülkâdir Sayın‘ın kansere yenik düşmesiyle yazdı, şiirinde çok sevdiği amcasını kaybetmenin acısını yansıttı. Öğretmenine verdiği öğrencilerin temizlik konusundaki alışkanlıklarına eleştiren şiir ise okulun duvar gazetesinde yayımlandı. Aşık, 1972-1973 Öğrenim Yılı’nda Sümer Bank tarafından Yerli Malı Haftası nedeniyle düzenlenen yarışmada şiir dalında liselerarası Türkiye birinciliğini kazandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Cevdet Sunay tarafından kabul edilerek kutlandı ve birincilik diploması ile ödüllendirildi. 

Sayın o günleri şöyle anlatıyor:

“Sanat enstitüsü son sınıfta öğrenci iken bir gün öğretmenlerimiz bize Sümerbank’ın, Yerli Malları Haftası nedeni ile Türkiye çapında şiir, makale ve resim dalında bir yarışma açtığını, katılmak  isteyenlerin hazırlanıp okul idaresine müracaat etmesi gerektiğini bildirdi. Aradan iki hafta kadar geçmişti, edebiyat dersimiz için sınıfımıza giren Hayal Zülfikar Hoca’mız beni öğretmenler odasına çağırdı. “Kamil, okul adına bir şeyler yapman lazım. Bunu bir düşünürsen sevinirim.” dedi. Öğleden sonra okulumuzun hademesi Hayri Efendi, öğretmenimin beni müdür beyin odasına çağırdığını ve hemen gitmemi söyledi. İçimde bir heyecan, ürperti ve “Acaba ne oldu?” düşüncesi ile koşarak merdivenleri çıkıp müdür beyin kapısını çaldım ve girdim.

Müdür bey bana alıcı gözlerle baktıktan sonra “Evladım, biliyorsun, Sümerbank’ın yarışması var ve katılım için verilen sürenin son günü bu gün mesai bitimine kadar yani hiç zamanımız yok. Hayal Hanım, bana senin şiir yeteneğinden söz etti. İki satır olsun yaz, katılmamış olmayalım, Sümerbank’la ilgili bazı bilgiler şunlar.” dedi ve elime iki satır yazı verip acele olsun anlamındaki bakışları ile beni odadan çıkardı. Verdiği notta Sümerbank’ın kuruluş tarihi, amacı ve mevcut fabrika sayısı ile çalışan sayısı gibi bazı bilgiler vardı. Onlara bakarken sanki ağzımdan kelimeler akıyordu.

Atölyeye girer girmez öğretmenimize yönelip bir dosya kağıdı istedim, kağıda geçtiğimde otuz dokuz kıta olduğunu gördüm. Bu otuz dokuz kıtayı yazdığım kadar zaman alan kırkıncı kıtayı da yazdım. Müdür Bey’in yanına gittim. Kapısını çalıp odasına girdiğimdeki şaşkın bakışlarını hiç unutmuyorum. “Hazır Hocam.” dediğimde şaşkın bakışlarının nedenini, “Evladım, sen benim dediklerimi anlamadın herhâlde. Başkasının yazdığı bir şiiri bir kitaptan yazıp getir, demedim, başımıza iş açma.” deyince anladım ve yazılı sayfayı  masasına koyup gömleğimin kolunu çevirerek kolumdaki ve parmak aralarımdaki yazıları gösterdim. Hiddet ve hayretle ayağa kalktı ve oku, dedi. Ben okudukça, hıçkırarak ağlıyordu.

Şiir bittiğinde Müdür Erol Köseoğlu hıçkırıklarla boynuma sarıldı beni candan öperek kutladı ve hemen kâtibesini çağırttı. Şiirin yirmi kıtasını üç nüsha olarak yazdırttı. Okul mührü ve tarih sayı numarasını taşıyan şiirlerin bir nüshasını milli eğitim bakanlığına, diğer bir nüshasını da Sümerbank Genel  Müdürlüğü’ne verilmesini, kalan nüshanın okulda dosyalanmasını emredip okul şoförü ile beni gönderdi ve nihayet verilen süre dolmadan gereken yapılmış oldu. Artık her gün müdürüm beni bir şekilde görüp “Başarırız merak etme.” diyordu. Beklenen gün gelip çatmıştı. Müdür bey bana o gün izin vermişti, biliyordu ki ben elemelerin yapılacağı Sümerbank Genel Müdürlüğü’nü bekleyecektim.

Müfettişler saat 15.30 civarında salonun olduğu kattan ayrıldı. Onların ardından o katta bir koşuşturmaca başladı, kime yaklaşsam yönünü öteye dönüyordu. Bir müddet sonra bir kadının yolunu kestim ve “Ne olur, bakın, şimdi mesai bitecek, herkes gidecek. Ben katılımcı bir öğrenciyim, neticeyi çok merak ediyorum.” dedim. Öylesine kurtulma amaçlı olsa gerek “Senin adın ne?” diye sordu. Ben kendisine “Kamil Sayın” dedim ve “Birinci sanat…” diye devam ederken “Dur bir dakika. Acaba birincilik alan sen miydin?” diye sordu ve hemen dönüp odaya yöneldi. Beni öyle bir heyecan sarmıştı ki yerimde duramıyordum. Kadın, odadan bana yaklaştığında gözlerindeki parıltıdan bir başarı müjdesi okunuyordu. Elini uzatıp “Tebrik ederim, bütün müfettişlerin hepsinden on puan alarak şiir dalında  Türkiye  birincisi  oldun. Neticeler okullara iletildikten sonra sayın cumhurbaşkanımız derece alan tüm öğrencileri köşke davet ederek kutlayıp hediyeler verecek. “dedi.

Heyecandan ayaklarım yürümüyordu sanki ama ne olursa olsun okula yetişip müdür beye neticeyi bildirmeliydim. Müdür beyin odasına nasıl girdiğimin farkında bile değilim. “Hocam.” dedim. Adamcağız sanki biliyormuşçasına bana sarıldı, gözlerimizden sessiz sedasız yaşlar süzülüyordu. Keşke üçüncü bir kişi daha olsaydı da bize o sevincin hüzünlü mutluluğunda ortak olsaydı! Keşke Hayal Hocam hâlâ okulda olsaydı. Bu mutlu dakikaların ardından müdürümden iznini isteyerek okuldan ayrıldım. Sıra evdekilere müjdeyi vermekteydi. Eve geldiğimde babam işten gelmiş, yemek sofrası  kuruluyordu. Babam çok arif bir insandı. “Kamil oğlum, çok sevinçlisin, anlat bakalım.” dedi, “Neler oldu?” diye sordu. Olanları anlattım, hepimiz  yemeğimizi sevinç gözyaşlarımızı katarak yedik.

Okul idaresine resmi yazı ile neticeler geldikten birkaç gün sonra cumhurbaşkanlığı davet yazısı da gelmişti. Çağırılan gün ve saatte, Edebiyat Öğretmeni Ayhan Şendöl ile önce Sümerbank Genel Müdürlüğü’nde yapılan konuşma, kutlama ve resim çekinmelerin ardından hazırlanan araba ile Cumhurbaşkanımız Sayın Cevdet Sunay’ın köşküne çıktık. Sayın Cumhurbaşkanı’mız Cevdet Sunay, basın ve yayın kuruluşları ve TRT’nin de hazır bulunduğu bir törenle bize derece diplomalarımızı ve Sümerbank’ın hazırladığı hediye paketlerini verdi. Yapılan anlamlı konuşmalar ve televizyon çekimlerinin ardından unutulmaz bir hatırayı daha anılarımın arasına alarak evin yolunu tuttum.”

Belçika’da şiir yaşantısı

Belçika’da da şiir yazmayı sürdüren Sayın, 1988 yılında bir şiir yarışmasında Avrupa birinciliğini kazandı. T.C. Kültür Bakanlığı tarafından halk şairi kimliğine layık görülen Aşık’ın şiirleri, Belçika Kütüphanesi’nde de bulunan “Gönül Penceresi”, “Tasavvufta Gerçek”, “Gönül Bahçemdeki Yediverenler” isimli şiir kitaplarında bir araya getirildi. Ayrıca “Gizli İlimler Hazinesi–Tasavvufi Bilgiler” isimli derleme kitabı yayımlandı. Şiirlerinin ana eksenini oluşturan tasavvuf ilmini, Kadiri tarikatının Hüseynî kolundan gelen Hak Halili dergâhından alan Âşık sonradan kitap hâline dönüştüreceği şiirlerinin başlangıcını 24 Aralık 1971 olarak belirler.

Şiirdeki başarısından dolayı üç plaket ile ödüllendirilen Sayın Profesör Dr. Fatma Ahsen Turan’ın 12 ciltlik çalışması olan, Sazın ve Sözün Sultanları Yaşayan Halk Şairleri Antolojisi’nde ve Sayın Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu tarafından yazılmış olan “Afyonkarahisarlı Halk Ozanları kitabında ve Ahmet Yesevi Üniversitesi ve Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan TEİS Türk Edebiyatçıları İsimler Sözlüğü’nde yer aldı. Hayatı ve şiirleri yüksek lisans tezlerine konu olan Sayın, Türkiye’de Âşık Edebiyatı dersinde geleneğin Avrupa’daki temsilcilerinden biri olması nedeniyle ders konusu olarak işleniyor. UNESCO’nun Yaşayan İnsan Hazinesi bünyesine girmeye aday gösterilen Sayın, birçok televizyon programına da konuk oluyor. Sayın şiirlerini bazı bölgesel ve yerel dergi ve gazetelerde yayımlamaya devam ediyor. Sayın’ın üç çocuğu bulunuyor.

 

.... "TÜRKİYE  BİRİNCİLİĞİM...." ( KAMİL SAYIN )

 

Çok  çalışkan  bir  öğrenci  olmamama  rağmen  kısa  zamanda  Öğretmenlerimin sevgisini  ve  takdirlerini  kazanmıştım. Bilhassa  Edebiyat  Öğretmenim Sayın Hayal Zülfikar hanımefendinin  en  gözde  öğrencileri  arasındaydım.  Okulumuzun  giriş  katında  bir  duvar gazetemiz  var  idi. Duyurular  dışında  bazı  makalelerde  yazılıyordu. Bir gün  öğrencilerin kulvarlara  çöp  ve  benzeri  şeyleri  atmalarından  duyduğum  rahatsızlığı  dile  getiren bir şiir yazarak   Hayal  Hocama   verdim.  Kendisi  çok  beğenip   şiirimi  duvar   dergisine  yazdırttı.

Öğrencilik  yıllarını  bilmeyeniniz yoktur  sanırım. Bizim öğrenci kardeşlere gırgır malzemesi çıkmıştı. Beni  ders  aralarında, ve hatta  ders  esnasında dahi tevazu selamı veriyorlarmış gibi selamlayıp  gülüyorlardı. İster  istemez  rahatsız  oluyordum  ve  onların  bu  derece anlayışsızlıkları  ve  vurdum  duymazlıklarına  çok ama çok üzülüyordum. Artık son sınıf öğrencisi idik.

                Bir gün  Öğretmenlerimiz  bizlere  Sümerbank’ın  Yerli  malları  haftası  nedeni  ile Türkiye  çapında  şiir, makale  ve  resim  dalında  bir  yarışma  açtığını,  katılmak   isteyenlerin hazırlanıp  okul  idaresine  müracaat etmelerini  bildirdiler. Aradan iki hafta kadar geçmişti, edebiyat dersimiz  için  sınıfımıza giren  Hayal Hocamız  özellikle bana  bakarak “çocuklar biliyorsunuz size  söylemiştim koskoca okuldan hiçbir dalda, hiç kimse katılmamış Müdür bey çok kızıyor ve  bizim okulumuz  temsil  edilmeyecek mi  diye de  çok üzülüyor” dedi ve dersini bitirdiğinde beni  öğretmenler odasına çağırdı. “Kamil seni anlıyorum arkadaşların seni üzdüler, ama okul adına  bir şeyler  yapman  lazım bunu  bir  düşünürsen  sevinirim”  dedi. Öğleden sonra pratik derslerimizi  yaptığımız  atölyelerimiz  okulun  bahçesinden  yaklaşık  otuz  kadar  merdiven basamağı ile inilen alt katta tesviye dersinde idik. Okulumuzun hademesi Hayri dayı dediğimiz Hayri  efendi, atölyeye girerek ders öğretmenimize bir şeyler söyledi ve gitti. Öğretmenin bana bakarak  gelişinden  şüphelenmiştim, acaba  bir  hatam mı olmuştu. Öğretme nim  beni  Müdür beyin odasına çağırdığını ve hemen gitmemi söyledi. İçimde bir heyecan ve  ürperti,  acaba ne  oldu  düşüncesi  ile  koşarak  merdivenleri çıkıp  Müdür  beyin  kapısını çaldım ve girdim.

           Müdür  bey  bana  alıcı  gözlerle  baktıktan  sonra “ evladım  biliyorsun  Sümerbankın yarışması  var  ve  katılım için verilen sürenin son günü bu gün, mesai bitimine  kadar, yani hiç zamanımız  yok  Hayal  hanım   bana  senin  şiir  yeteneğinden  söz  etti  iki satır  olsun yaz, katılmamış  olmayalım, Sümerbankla  ilgili bazı  bilgiler şunlar” dedi ve elime iki satır yazı verip acele  olsun anlamındaki bakışları ile beni odadan çıkardı. Verdiği notta Sümerbankın kuruluş tarihi amacı ve mevcut fabrika sayısı ile çalışan sayısı gibi bazı bilgiler vardı. Onlara bakarken sanki ağzımdan kelimeler akıyordu.

            Atölye  önlüğümün  cebinden   kalemi  aldığımı  bile  hatırlamıyorum yanımda  Müdür Beyin verdiği ufak  not  kağıdı dışında  hiçbir şey yoktu, sol koluma yazıyordum, kolumda  yer kalmamış ki artık  parmak aralarıma yazıyor aynı zamanda da merdivenleri  iniyordum. Atölyeye girer girmez Öğretmenimize yönelip bir dosya kağıdı istedim, kağıda  geçtiğimde  otuz dokuz  kıta olduğunu  gördüm. Bu otuz dokuz  kıtayı  yazdığım  kadar zaman alan kırkıncı kıtayı da yazdık

tan  sonra  Müdür  Beyin yanına gittim. Kapısını çalıp  odasına  girdiğimde  ki şaşkın bakışlarını  hiç  unutmuyorum.” Hazır  Hocam “ dediğimde  şaşkın  bakışlarının nedenini, “Evladım sen benim dediklerimi anlamadın herhalde. Başkasının yazdığı bir şiiri bir kitaptan yazıp getir demedim,  başımıza  iş  açma”  deyince  anladım  ve yazılı  sayfayı   masasına  koyup  gömleğimin  kolunu çevirerek  kolumdaki  ve  parmak  aralarımda ki  yazıları  gösterdim. Hiddet ve hayretle ayağa kalktı. Ve oku dedi. Ben okudukça  hıçkırarak  ağlıyordu. İtiraf  edeyim  şu an  aynı  heyecanı yaşadım ve hıçkırıklara boğuldum  ağlıyorum. Şiirime değil  Müdürümün  o  güzel  duygularını hatırlayarak ağlıyorum.

             Şiir  bittiğinde  Müdürüm  Erol  Köseoğlu  hıçkırıklarla boynuma  sarıldı  beni candan öperek kutladı ve hemen katibesini çağırttı. Şiirin yirmi kıtasını üç nüsha olarak yazdırttı  okul mührü ve tarih sayı numarasını  taşıyan şiirlerin bir nüshasını  Milli  eğitim  bakanlığına,  diğer bir  nüshasını da  Sümerbank  genel   müdürlüğüne verilmesini,  kalan  nüshanın  okulda dosyalanmasını  emredip  okul  şoförü  ile  beni  gönderdi ve nihayet verilen süre dolmadan gereken yapılmış oldu. Artık her gün Müdürüm beni bir şekilde görüp “başarırız merak etme” diyordu. Ve beklenen gün gelip çatmıştı. Müdür bey bana o gün  izin  vermişti, biliyordu ki  ben  elemelerin yapılacağı  Sümerbank  genel  müdürlüğünü  bekleyecektim.

Aynen öyle olmuştu. Müfettişler yemek  molası  yerine  sanıyorum pasta türü  bir şeylerle  idare  ederek  hiç ara  vermeden  son elemeleri bitirmiş olmalılardı ki saat 15.30 civarında salonun olduğu kattan ayrıldılar. Onların ardından o  katta  bir  koşuşturmaca  başladı,  kime  yaklaşsam yönünü  öteye  dönüyordu. Bir müddet  sonra bir  bayanın yolunu kestim ve “ne olur bakın şimdi mesai bitecek herkes gidecek ben katılımcı bir öğrenciyim neticeyi çok merak ediyorum” dedim. “Kardeşim yüzlerce binlerce katılımcı var her katılımcı merak ediyor neticeler iki güne kadar okullara bildirilecek” dedi. “Ben şu an  burada ki tek kişiyim ne olur” dedim.  Öylesine, kurtulma amaçlı olsa gerek “senin adın  ne” dedi. Ben kendisine “Kamil Sayın” dedim ve  Birinci Sanat  diye  devam  ederken “dur dedi,  dur bir dakika  bu  isim, acaba  birincilik  alan  sen mi idin”  dedi  ve  hemen  dönüp odaya yöneldi. Beni  öyle bir heyecan sarmıştı ki yerimde duramıyordum.   Bayan odadan  bana  yaklaştığında  gözlerindeki   parıltıdan  bir  başarı  müjdesi  okunuyordu.  Elini  uzatıp  “tebrik  ederim  bütün müfettişlerin  hepsinden  on  puan  alarak  şiir  dalında   Türkiye   birincisi   oldun   neticeler  okullara iletildikten  sonra  Sayın Cumhur Başkanı’mız derece alan tüm öğrencileri köşke davet ederek kutlayıp hediyeler verecek “dedi.

Heyecandan  ayaklarım yürümüyordu sanki, ama ne  olursa olsun  okula  yetişip  Müdür Beye neticeyi bildirmeli idim. Onca yolu bir nefeste bir koşu almıştım ve işte okulun önünde idim. Müdür Beyin odasına nasıl girdim farkında bile değilim. Hocam dedim Adamcağız sanki biliyormuşçasına bana sarıldı gözlerimizden sessiz sedasız yaşlar süzülüyordu. Keşke  üçüncü  bir  kişi daha  olsaydı da  bize o sevincin  hüzünlü mutluluğunda ortak olsa idi, keşke  Hayal Hocam hala okulda olsa idi. Bu mutlu dakikaların ardından  Müdürümden  iznini isteyerek  okuldan  ayrıldım. Sıra evdekilere müjdeyi vermekte idi. Eve  geldiğimde  Babam işten gelmiş yemek sofrası   kuruluyordu. Babam çok  arif  bir insandı.  “Kamil oğlum çok  sevinçlisin anlat  bakalım neler oldu” dedi.  Olanları  anlattım hepimiz   yemeğimizi sevinç  gözyaşlarımızı  katarak  yedik.

             Okul idaresine resmi yazı ile neticeler geldikten bir kaç gün sonra Cumhur Başkanlığı davet yazısı da gelmişti. Çağırılan gün ve saatte,  15. 12. 1972 tarihinde Hayal Hanımın gelemeyecek olması nedeniyle okulumuzda ki  diğer edebiyat Öğretmenimiz olan Ayhan Şendöl Bey ile önce Sümerbank Genel Müdürlüğünde yapılan, konuşma, kutlama ve resim çekinmelerin ardından, hazırlanan araba ile Cumhur Başkanımız Sayın Cevdet Sunay’ın Köşküne çıktık. Sayın Cumhur Başkanımız Cevdet Sunay, basın ve yayın kuruluşları ve TRT.ninde hazır bulundukları bir törenle bizlere derece diplomalarımızı ve Sümerbankın hazırladığı hediye paketlerini verdi. Yapılan anlamlı konuşmalar ve televizyon çekimlerinin ardından unutulmaz bir hatırayı daha anılarımın arasına alarak evin yolunu tuttum. 

            Ertesi gün, okul  Müdürüm  Sayın  Erol  Köseoğlu’nun  sevinci  görülmeye  değerdi.  Beni   çağırıp  “Kamil  evladım  Biz de  okul  olarak  sana  bir  takım  elbise  yaptıracağız.  Bildiğiniz  bir  terziniz  var  ise   oraya,  yok  ise  Ulusta ki  bir  terziye  gidip  elbiseni  diktir. Terzinin  adresini  ve  telefon  numarasını da  Bize  getir  gerekenleri  Biz  yapacağız”  dedi.  İtirazlarım  kabul  edilmeyince,  Ulusta  bir  terziye  elbiseyi  diktirdim.

            Elbisem  dikilip  bittiğinde  paket  yaptırıp  okula,  Müdür  Beye  getirdim. Odasında  giymemi  istedi. “Giy  bakayım  evladım  olmuş mu”  dedi. Giyindiğimde de  “çok  güzel  olmuş,  sana da  yakıştı  güle, güle  giy” dedi.  Kendilerine  teşekkür  edip, yeni  elbisemle  evin  yolunu  tuttum.

Babam, Annem ve kardeşlerimde elbisemi beğendiler. Asıl hepimizin gözlerimizde ki pırıltı Türkiye genelinde onbinlerce şiir arasından birinci seçilmenin mutluluğu idi. Bu gelişme beni çok motive etmişti, kendime güvenim artmıştı. Bunun yanı sıra okulumda büyük bir çevreye ve Öğretmenlerim arasında inanılmaz bir sevgiye sahip olmamı sağlamıştı. Bilhassa okul Müdürüm sayın Erol Köseoğlu’nun bana karşı büyük bir sevgi, şefkat ve güveninin oluşmasını sağlamıştı.

 

Çoğu zaman Müdürüm beni çağırttırıp, “ Kamil evladım senin tasavvufa ilgin çok bak şunu dinle, bunu dinle” diyerek duyduğu bilgileri bana aktarırdı.

 


Beni manevi evladı gibi görüyordu, Allah ondan razı olsun.

 

MÜDÜRÜM  EROL  KÖSEOĞLU  VE  OĞLU  MEHMET  İLE

 

           

 

 

 

CUMHURBAŞKANIMIZIN KABULÜ 15. 12. 1972

 

 

 

                                                   

YARIŞMAYA  KATILDIĞIM  BİRİNCİLİK  BELGEM VE ŞİİRİ

 

 

SÜMERBANK

Kırk yıldır vatana hizmet edersin

Yerli malın kutlu olsun Sümerbank

Şehri, kasabayı, köyü gezersin

Yerli malın kutlu olsun Sümerbank

 

Otuz iki fabrikan var dört yönde

Doğu, batı, kuzey ile güney de

Şube açtın ilçelerde illerde

Yerli malın kutlu olsun Sümerbank

 

Pamuklu, ipekli, yünlü  dokursun

Bir  bülbül  misali  dalda  şakırsın

Yıldan  yıla  yerli  malı  okursun

Yerli malın kutlu olsun Sümerbank

 

Deste, deste, desen, desen  kumaşın

Her  birinde  bin bir  çeşit  nakışın

Gelin  Yurttaşlarım  mala  bakışın

Yerli malın kutlu olsun Sümerbank

 

Halıların  boydan, boya  serilir

Her  bir  çeşit  vitrinlerde  görülür

Kalkınmaya  örnek  böyle  verilir

Yerli malın kutlu olsun Sümerbank

 

Porselen, seramik, çini, formiikan

İnsanlığa  hizmet  verir  fabrikan

Devletler  içinde  aldın  büyük  şan

Yerli malın kutlu olsun Sümerbank 

 

Kırk bin  çalışana  aylık  verirsin

Kırk bininin  gönlünü de  görürsün

Yurdun  dört bir  bucağında  durursun

Yerli malın kutlu olsun Sümerbank

 

Bin dokuz yüz otuz üçten bu yana

Bin bir moda verdin insan oğluna

İhraç ettin doğu, batı  boyuna

Yerli malın kutlu olsun Sümerbank

 

İmalattan, imalata  koşarsın

Varlığınla  bedenlerde  yaşarsın

Sümerbank’ım  daha  çok şey  başarsın

Yerli malın kutlu olsun Sümerbank

 

Kâmil vasfın dile getiremedi

Anlatmakla seni bitiremedi

Bütün Vatandaşım maşallah dedi

Yerli malın kutlu olsun Sümerbank     

 1972.- 1. SANAT  ENSTİTÜSÜ  3-A  No:160 

 

SAZ HATIRAM.  15. 12. 1972

 

Yıl  1972 Yerli  malı  haftası nedeni ile Sümerbank’ın açtığı yarışmada Şiir dalı Türkiye Birinciliğini  kazanmıştım.

            Babam çok mutlu olmuştu. “Kamil ağa, yarın akşam  ulus’ta  buluşalımda sana bir saz alalım, sen bunu hak ettin” dedi. Ve dediği  gibi  Ulus’ta buluştuk. Hamamönü caddesinde ki saz evlerinden birkaçına sorduk ama bütçemize yakın fiatlar da bir saz bulamadık .Umutlarımızı yitirmiş gibiydik. Bir üst kata çıktık CİHAN Saz evi yazıyordu. Selam verip girdik. Beyefendi TRT. de  saz  sanatçısı  olan, meşhur Şinasi  Cihan  beyin  Babası, Mehmet Cihan imiş. Kaç paranız var ona göre saz göstereyim dedi. Babam çekinerek elindeki mevcudu söyleyince Mehmet  bey bizi alaya alır gibi bir tavır almıştı. Babam çok asabi biri olmasına rağmen oluruna bırakıyordu, ben  dayanamayıp  bir  dakika  abi  diyerek  şu  şiiri  orada  doğaçlama  olarak  okudum.

 

Babam işten geldi, bende okuldan

Kazancımız,  çimentoyla çakıldan

Bir Saz sevdasıdır, gitmez akıldan

Vereceksen bir Saz ver de gidelim.

 

            Yüce Şah’a ederiz biz niyazı

            Dut’un iyi çıkar imiş avazı

            İstemem gürgeni, kestane sazı

            Vereceksen bir Saz ver de gidelim

 

Kul Kâmil’im gerçek Baba balıyım

Mihnet etmem, Yaradan’ın kuluyum

Dost ceminde aşka düştüm deliyim

Vereceksen bir Saz ver de gidelim…           

   

Deyince, Mehmet bey Makam masasının arkasında asılı duran sazı aldı ve  bana uzatarak, “bu benim özel sazım al ve arkana bakmadan git, sen beni Can evimden vurdun” dedi. Babam elindeki mevcudu masaya koyup, “sağ olun, azımızı çoğa sayın, Mehmet bey” dedi ve oradan tabiri caiz ise arkamıza bakmadan ayrıldık.

            Bu şiiri yazmışım, aradan kırk sene geçtikten sonra, eski albümlerden birinde resimlerin  arasında  buldum. Bu güzel hatıra bana o günü yeniden yaşattı. Ben de bu olayı yazarak   Sizlerle  paylaşmak  istedim

 

AŞIK  VEYSEL  ŞATIROĞLU’nu  ZİYARETİM.

 

         Birinci Sanat Enstitüsünde okurken Halk Ozanımız Aşık Veysel’in hasta olduğunu, hastanede yattığını duyup çok üzüldüm. Okulum daki diğer sınıflara ders veren ama beni tanıyan Edebiyat öğretmenimiz Ayhan Şendöl Beyinde ısrarları ile beraber hastane ziyaretine gitmeye karar verdik. Okulumuz öğle paydosunda 12 ile 13,30 arası kapalı idi. Bu zaman içerisinde gidip gelecektik. Aşık Veysel’in odasına girdiğimizde, odası meclis rozetli kişilerle dolu idi. Millet vekilleri ve Senatörler vardı. Özel odada idi ama odası küçük bir oda idi .Veysel Babanın elini öpüp bir kenara sıkıştık. İlk sessizlikten yararlanarak ona yaklaşıp “ben dikmen den Kazım ustanın oğluyum” dedim ve o an dilime gelen doğaçlamayı, “Veysel Babam sana geçmişler olsun” şiirimi okudum. Rahmetli ağlayarak dinledi. Odadakiler söylediklerimden etkilenmişler ve söylediklerimi yazıyorlardı. Edebiyat Öğretmenimin akıllı davranışı sayesinde onların yazabildikleri kadarını elde edebilmiştik. Ona gazetelerde Aşık Veysel’in vasiyeti diye bazı yazılar okuduğumu, bunların   Aşık Veysel’e ait olamayacağını söyledim.

       Okuduğum vasiyette onun Sivas’ın Şarkışla kazasının sivralan köyünde çoban deresi mevkiine defnedilmesini ve sazınında yanına konulmasını istediğini yazıyordu. Bunun kendi vasiyeti olmadığı yönünde bir yüz hali ile “sen nasıl düşündün” dedi. Bende “sazın toprakta çürümesinin bir yararının olmayacağını sazın bir müzeye konulup her yıl Aşık Veyselin yıldönümünde o günün Aşıklarının en ileri geleninin o sazla Aşık Veysel’e bir eser okumasının doğru olacağını ayrıca müzede birçok insanın ziyaret etmekle kendisini anacağını doğru bulduğumu söyleyip affınıza sığınarak düşüncelerimi aktardım” dedim. Herkes hayretle bakıyordu. Rahmetli  Aşık Veysel Baba, hastanede refakatçı olan, ilk defa gördüğüm oğlu imiş ona hitaben “Ahmet oğlum Ahmet duydun mu işte benim vasiyetim bu şekildedir” dedikten sonra, bana dönerek  “İnanıyorum ki sizler bizi unutturmayacaksınız inşallah yolumuzu yürüteceksiniz.” Dedi.

Zamanımızın azlığı nedeni ile Elini öperek oradan ayrıldık. Öğretmenim Ayhan Şendöl, hala şaşkındı, şiirimi çok beğenmişti oradakilerin hızlı, hızlı nasıl yazdıklarını, benim bu şiiri o anda nasıl dile getirdiğimi şaşkınlıkla anlatıp duruyordu. Okula geldiğimizde ilk işi olanları bütün öğretmenlere anlatmak olmuş ki, beni gören her öğretmenim olayı soruyorlardı. Bu güzel hatırayı da anılarım arasına almanın mutluluğunu yaşıyordum ve ömrümce de yaşayacaktım.

Orada  doğaçlama  olarak  okuduğum  şiiri de Sizlerle  paylaşmak  istedim.

 

VEYSEL  BABA

 

Tasavvufun esrarından söylesem

Senin her sözüne bir canım versem

Bazen bahşeylesen yüzünü görsem

Veysel Babam sana geçmişler olsun

 

Vururdun sazına düzen verirdin

Her dem cana gelip yeksan dururdun

Kul gönlünde hakikati görürdün

Veysel Babam sana geçmişler olsun

 

Kırk milyon yurttaşım seni dinlerdi

Sözlerinden binbir hisse alırdı

Sıtkile dinleyen Hak’kı bulurdu

Veysel Babam sana geçmişler olsun

 

Hazan yeli sizin köye mi geldi

Esip solduracak seni mi buldu

Deli gönül yine ahu zar doldu

Veysel Babam sana geçmişler olsun

 

Dost Kâmil’im sağlığına duacı

Gül solarsa gitmez bülbülden acı

Erenler sultanı çalsın ilacı

Veysel Babam sana geçmişler olsun

 

18/02/1972

 

Aradan yaklaşık kırk yıl kadar bir zaman geçmişti, dayım Âşık Yoksul Divani bana Âşık Veysel Şatıroğlu babanın torunu Nazender Hanımın beni aradığını söyledi ve Nazender hanımın telefon numarasını bana verdi. Ankaraya gelince Nazender hanımı aradım. Kendileri beni Gazi Osman Paşadaki studyolarına davet ettiler. Tanıştık orada video kayıtları ve fotoğraf çekimleri yaptılar.


            Vasiyet olayını anlattırdılar. Ben Âşık Veysel babanın hastanedeki refakatçisinin gerçekten de oğlu olduğunu öğrenerek bir bakıma yaşananların kanıtlanmış olduğunu düşünerek sevinmiştim. Stüdyoda çekilen fotoğraflardan birkaç tanesini sizlerle paylaşmak istedim.

 

 

ÂŞIK VEYSEL BABANIN TORUNU NAZENDER HANIM İLE

 

 

 

 

BİR MAYIS KÜLTÜR SANAT VE EDEBİYAT ŞENLİĞİ

                                                      

 

 

 

 

  1. MAYIS ŞİİR EDEBİYAT GÜNÜ İÇİN TELEVİZYON ÇEKİMLERİNDEYİZ    1 MAYIS. 2018 SANAT, KÜLTÜR VE EDEBİYAT GÜNÜ;

Değerli misafirlerimiz, bu güzel günde Siz değerli misafirlerimizi aramızda görmekten büyük mutluluk duyduğumu ifade etmek isterim.

         Kültür ve sanata saygının giderek azaldığı günümüzde Bu güzel ve anlamlı etkinliği hazırlayan Kadir Duran Beyefendiye ve Emeği geçen tüm ekip arkadaşlarına huzurlarınızda sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum, sağ olsunlar, var olsunlar.

         Aşıklık  geleneğinin vazgeçilmezi olan hoşlama şiirimle devam etmek istiyorum.

 

         Bu gün dostluk günümüze

         Gelen Canlar hoş geldiniz

         Sevgi ile yüzümüze

         Gülen Canlar hoş geldiniz

 

                   Bir Mayıs bahar gülleri

                   Öter dostluk bülbülleri

                   Gönlümüzden geçenleri

                   Bilen Canlar hoş geldiniz

 

 

Dilerim hep gülesiniz

Her sohbete gelesiniz

Gam, kederi silesiniz

Silen Canlar hoş geldiniz

 

                   Teşekkürler Kadir bey’e

                   Emek verenler  geceye

                   Bizi yüceden, yüceye

                   Salan Canlar hoş geldiniz

 

Dost Kâmil’im Dosttur size

Dostluklar hedeftir bize

Saygı selam hepinize

Alan Canlar hoş geldiniz…

                                            

 

 

 

 

GECEDE ZEHRA ÖZER HANIMEFENDİDEN PLAKET ALIRKEN

                                     

                                     

 

 
 
 

               KAMİL SAYIN’IN YAYIMLANAN KİTAPLARI

KAMİL SAYIN’IN 2003 YILINDA YAYINLANAN 1. KİTABI

                                                      

 

KAMİL SAYIN’IN 2003 YILINDA YAYINLANAN 2. KİTABI

                                         

MERVE KARATAY TARAFINDAN KAMİL SAYIN HAKKINDA 2014 YILINDA YAPILAN YÜKSEK LİSANS TEZİ VE ŞİİRLERİNİN BULUNDUĞU KİTAP

                                        

 

 

 

GİZLİ İLİMLER HAZİNESİ

TASAVVUF-İ BİLGİLER

KAMİL SAYIN’IN 2017 YILINDA YAYINLANAN 4. KİTABI

 

 

GÖNÜL GÜLLERİ KAMİL SAYIN’IN 2019 YILINDA YAYINLANAN 5. KİTABI

                                                        

                                                                       KAMİL SAYIN’IN 2019 YILINDA YAYINLANAN 6. KİTABI

                                                      

 

 

 

KAMİL SAYIN’IN BÜTÜN ŞİİRLERİNİ KAPSAYAN DİVN MAHİYETİN DEKİ KİTABI

 

                                                           

                                                     

                                                    

                                                    

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER