© © 2024 S-B-E Ltd

'Kanser korkusu kanser yapıyor'

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Pençe, "Araştırmalarda bazı kanser türlerine, kanserden korkmanın sebep olduğu görülmüştür. İnanç ve iyi moral kanseri yenmekte önemli rol oynamaktadır." dedi.

İSTANBUL - Hatice Şenses

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sadrettin Pençe, yakın zamanda yapılan araştırmalarda bazı kanser türlerine, "kanserden korkmanın" sebep olduğunun görüldüğünü belirterek, "Unutulmamalıdır ki inanç ve iyi moral vücudumuzun savunma sistemine destek vermekte ve kanseri yenmekte önemli rol oynamaktadır." dedi.

Pençe, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kanserin genellikle vücuttaki tek bir hücrenin farklılaşması ve savunma sisteminden kurtularak, çoğalmaya ve farklılaşmaya devam etmesiyle oluşan, hücresel ya da tümoral boyutlarda seyredebilen bir hastalık olduğunu ifade etti.

"Ölme ve öldürme fonksiyonu bozulunca kanser meydana geliyor"

Hastalığın esas nedeninin normal hücrelerin bölünmesi esnasında DNA eşleşmesinde meydana gelen bozulmalar nedeniyle farklılaşıp anormal hale gelmesi olduğunu anlatan Pençe, vücudun her gün milyarlarca yeni hücre ürettiğini, bu üretim esnasında birkaç milyon da bozuk hücre oluştuğunu belirtti.

Prof. Dr. Pençe, organizmanın ölme ve öldürme fonksiyonu sayesinde bozuk hücreleri yok ettiğini aktararak, ölme ve öldürme fonksiyonu bozulunca da kanserin meydana geldiğini söyledi.

Prof. Dr. Sadrettin Pençe, şunları kaydetti:

"Kalıtım yoluyla kanser meydana gelme ihtimali yüzde 10-15 olup, çevresel faktörler, geriye kalan yüzde 85-90'lık oranı oluşturmaktadır. Tümör oluşumunu önleyen tümör baskılayıcı genlerdeki bir bozukluğun, kalıtımsal olarak aktarılması ve onu tetikleyen çevresel bir karsinojenin ilave katkısıyla kişiler kansere yatkın bir hale gelebilmektedirler. Bir insanda kanser geni varsa, sağlıklı beslenerek, doğal ve sağlıklı yaşayarak kansere yakalanmayabilir. Ancak bir insanda kanser geni yoksa, sağlıksız beslenerek ve yaşayarak hastalığa yakalanabilir. Sigaranın kanserojen etkisi oldukça yüksektir. Akciğer kanseri yüzde 85-90 oranında sigara kullanımıyla kesin bağlantılıdır. Ayrıca düzenli sigara içenlerin sigarayla ilişkili olan diğer hastalıklardan ve kanserlerden öleceği varsayılmaktadır. Sigara içen kadınlarda akciğer kanserine yakalanma ihtimali erkeklere göre 3 kat fazladır. Bunun nedeni yüksek östrojen seviyesinin, çevresel etmenlerle bir araya gelerek tetiklenmiş, kanser oluşturma riskini arttırmasıdır."

"Türkiye'de erkeklerde prostat, kadınlarda meme kanseri birinci sırada"

Prof. Dr. Sadrettin Pençe, "Dünyada, erkeklerde ilk üç sıra kanser türü, prostat, akciğer ve kolon iken, Türkiye'de bu sıralama akciğer, prostat ve mesane şeklindedir. Kadınlarda ilk üç kanser türü dünyada meme, kolon ve akciğer kanseri iken, Türkiye'de sıralama, meme, tiroit ve kolorektal kanseri şeklinde olmaktadır." diye konuştu.

Türkiye'deki son resmi rakamlar değerlendirildiğinde bir yıl içerisinde yaklaşık 96 bin 200 erkek ve 67 bin 200 kadına kanser teşhisi konduğunun belirlendiğini vurgulayan Pençe, şöyle devam etti:

"Ülkemizde günde yaklaşık 450 kişiye kanser teşhisi konulmaktadır. Avrupa'da kanser hastalarının oranı 100 binde 500, ABD'de 600, Türkiye'de ise 250'dir. Rakamlar Türkiye'deki kanser oranının Avrupa'nın ve Amerika'nın yarısı kadar olduğunu göstermektedir. Ancak bu rakamların sebebi, ülkemizin Avrupa ve Amerika kadar yaşlı nüfusa sahip olmaması ve kanserin yüzde 80-90 oranında yaşlılık hastalığı olmasından ileri gelmektedir. Türk halkının, doğru beslenmeye dikkat etmesi, hazır gıda tüketiminin az olması, her besini kapsayan bir beslenme alışkanlığının bulunması ve çok fazla obez olmaması da diğer şanslı etkilerdendir."

Pençe, erken tanı ve geliştirilmiş tedavi imkanlarıyla çoğu hastanın kanseri atlatabildiğine ancak hastalığın hala ölüm nedeni olarak ikinci sırada yer aldığına işaret ederek, "Dünyada her yıl 12,7 milyon insana kanser tanısı konulmakta ve 7,6 milyonu kanserden ölmektedir. Ülkemizde yılda yaklaşık 175 bin kişiye kanser teşhisi konulmaktadır." diye konuştu.

Görüntüleme teknikleri ve biyopsinin yanı sıra, vücut sıvılarından kanser türüne özgü bilinen belirteç seviyeleri test edilerek hastalığın tanısının konulabildiğini vurgulayan Pençe, sağlıklı ve dengeli beslenmenin, stresten uzak bir hayatın, egzersiz yapmanın ve kanserin belirtileri hakkında bilinçlenmenin hastalığa yakalanmamak adına önemli adımlar olduğuna dikkati çekti.

"İmmünoterapi, kansere karşı en büyük umudumuz oldu"

Prof. Dr. Pençe, "Eğer bu hastalığa maruz kaldıysak hemen doktora başvurup tedaviye yönelmeliyiz. Yakın zamanda yapılan araştırmalarda bazı kanser türlerine, kanserden korkmanın sebep olduğu görülmüştür. Unutulmamalıdır ki inanç ve iyi moral vücudumuzun savunma sistemine destek vermekte ve kanseri yenmekte önemli rol oynamaktadır." ifadelerini kullandı.

Günümüzde kanserin tanı, takip ve tedavisinde gelişen, kişiye yönelik tıp çalışmalarının yanı sıra, cerrahi, radyoterapi, kemoterapi gibi tedavi seçenekleri olduğunu, ayrıca immünoterapi, hormonoterapi, biyolojik tedavi, kök hücre ve hedefe yönelik tedavilerin de yeni ufuklar açtığını aktaran Pençe, şu değerlendirmede bulundu:

"Kişiye yönelik tıp, önleme, tanı, tedavi ve takip dahil olmak üzere birçok hastalığın tüm aşamalarında hastanın bireysel özellikleri, gereklilikleri ve tercihlerine göre tedaviye uygun hale getirilmesidir. Hastalığın önlenmesi, tanısı ve tedavisine dair kararların verilmesine imkan sağlayan genetik profilin kullanılmasıyla ortaya çıkar. İmmünoterapi, kansere karşı en büyük umudumuz olmuştur. Kanser tedavisinde yeni bir çığır açtığı söylenebilir. Şu anda üzerinde en fazla yatırım yapılan kanser ilaçları, immünoterapi kökenli ilaçlardır. Yakın gelecekte tümör dokusundan biyopsi alınacak ve tanısı moleküler olarak konulabilecektir. Tedaviye başlanmadan önce hangi tedavilerin yapılacağı moleküler olarak tespit edilecek. Sonrasında özellikle kişiye özel immünoterapi ve diğer biyolojik kökenli tedaviler uygulanabilecektir."

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER