© © 2025 S-B-E Ltd

Kuzey Kıbrıs: Avrupa’nın Stratejik Unutuşu

Kuzey Kıbrıs: Avrupa’nın Stratejik Unutuşu

Kuzey Kıbrıs: Avrupa’nın Stratejik Unutuşu

Kadir Duran – Köşe Yazarı

Avrupa Birliği ile Orta Asya ülkeleri – Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan – arasında gerçekleştirilen son zirve, ilk bakışta Brüksel’in jeopolitik önceliklerini teyit eden bir ilke bildirisiyle sona erdi: enerji güvenliği, ortaklıkların çeşitlendirilmesi, Doğu’ya açılım. Ancak satır aralarında, bu zirve Avrupa dış politikasının kör noktalarına dair çok şey söylüyor. Ve bunlardan biri, belki de en kalıcı olanı: Kıbrıs meselesi.

Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler kararlarına bağlılığını yineleyerek – şaşırtıcı olmayan bir şekilde – yalnızca AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin adanın tamamını meşru şekilde temsil ettiği resmi tutumunu yeniden onayladı. Ancak bu donmuş diplomatik çizginin arkasında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) varlığı büsbütün yok sayılıyor. Oysa ki KKTC; hükümeti, kurumları, ekonomisi ve gençliği olan, fiilen var olan ama diplomatik olarak görünmeyen canlı bir devlettir.

Anlamlı bir sessizlik

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Türk devletlerine yönelik “sert ifadeleri” eleştirirken sarf ettiği sözler, gerçeği hatırlatıyor:

“Bu devletler bizim kardeş devletlerimizdir! Bir anlamda aynı milletin çocuklarıyız.”

Bu mesaj çifte anlam taşıyor: Elbette Ankara’ya yönelik, ama aynı zamanda Brüksel’e de. Çünkü Avrupa, Orta Asya ülkeleriyle lojistik koridorlar pazarlarken, nadir toprak elementlerine göz dikerken ve ortaklık anlaşmaları imzalarken, Kuzey Kıbrıs’ın siyasi varlığını bir çırpıda göz ardı ediyor. Bu artık neredeyse alışıldık hale gelen bir stratejik ikiyüzlülük.

Kıbrıs: Avrupa’nın derin yarası

Kıbrıs, Avrupa’nın en eski donmuş çatışmalarından biri olmayı sürdürüyor. Bu bölünme, yalnızca ateşkes hatlarının beton bariyerlerine değil, aynı zamanda zihinlere de kazınmış durumda. 1974’teki Türk müdahalesi – Yunan cuntasının gerçekleştirdiği enosis yanlısı darbeye sert bir karşılık – adayı ikiye böldü. 2004’te Avrupa Birliği, bu bölünmeyi kendi içine alarak sadece Kıbrıs Cumhuriyeti’ni üyeliğe kabul etti ve kuzeyi uluslararası hukukun gri alanına itti. Simgesel bir karardı, ama ardı gelmedi.

Annan Planı, Kıbrıslı Türkler tarafından desteklenmiş, ancak güney tarafından reddedilmişti. Bu plan bir dönüm noktası olabilirdi. Aksine, dengesizliği pekiştirdi: Avrupa, ret oyu veren tarafı ödüllendirdi, onay veren tarafı görmezden geldi. O günden beri hiçbir şey değişmedi. Mevcut durum, orada yaşayanlar dışında herkese yarıyor.

Kuzey Kıbrıs bir hayal değil

Evet, KKTC Türkiye’nin güçlü etkisi altında. Evet, ekonomik ve diplomatik olarak izole edilmiş durumda. Ama bir kurgu değil. İşliyor, gelişiyor, elindeki imkânlarla geleceğini kuruyor. Onun varlığını yok saymak, sadece jeopolitik bir gerçeği inkâr etmek değil, aynı zamanda gerilimi beslemektir. Çünkü inkârla barış kurulmaz.

Avrupa kendini normatif bir güç, barış ve diyalogun sesi olarak tanıtıyor. Ama bu nasıl inanılır kılınır, eğer kendi komşuluğunun bir bölümüne sırtını dönüyorsa – sırf belirlediği çerçeveye uymuyor diye?

Tutarlılık meselesi

Bugün Avrupa Birliği Asya’ya yöneliyor. Ve bunda haklı. Çünkü mesele büyük: doğalgaz, İpek Yolu güzergâhları, Çin-Rusya rekabeti, enerji bağımsızlığı. Ancak kendine saygı duyan bir güç, dış politikasını çifte standartlarla kuramaz. Taşkent’te azınlık haklarını savunup, Lefkoşa’da görmezden gelemez. Türk devletleriyle ortaklık anlaşmaları imzalayıp, bu anlaşmalara eklenen muğlak maddelerle onlara Kıbrıs meselesinde ne düşünmeleri gerektiğini dikte edemez.

Çünkü mesele tam da bu. Avrupa Birliği ile yapılan son anlaşmalarda, bazı Türk devletleri BM kararlarına atıf yapan maddeleri imzaladı… ama bunun siyasi sonuçlarını her zaman fark etmeyebilirler. Cumhurbaşkanı Tatar’ın uyarısı yerindeydi: Bu anlaşmalar, 2022’den bu yana Türk Devletleri Teşkilatı’nda gözlemci statüsü kazanan KKTC’nin etkisini sınırlamak için tasarlanmış Avrupa stratejisinin Truva atları olabilir.

Avrupa oyununun gerçek yüzü

Kıbrıs’ın güneyi – AB üyesi olarak – Brüksel’in koşulsuz desteğinden yararlanıyor. Ancak bu destek gitgide bir açık çek halini alıyor. Bu sırada Kıbrıslı Türklerin sesi kısılıyor. Hakları görmezden geliniyor. Kurumları tanınmıyor. Avrupa geleceği, diplomatik konformizmin kurbanı ediliyor.

Ve Avrupa, diyalog çağrıları yaparken, bir yandan da KKTC ile dil, kültür ve tarihi paylaşan devletlere göz kırparak, olası tanınma veya bölgesel entegrasyon ihtimallerini bastırmaya çalışıyor.

Unutkan bir Avrupa barışı inşa edemez

Kıbrıs’ın karmaşık yapısını kabul etmek, işgali meşrulaştırmak ya da uluslararası hukuku reddetmek anlamına gelmez. Bu, basit çözümlerin ve fırsatçı sessizliklerin işe yaramadığını anlamak demektir. Ve en önemlisi: barış, Kuzey Kıbrıs’ı haritalardan silerek kurulamaz.

Asıl soru artık şu değil: Neden Kuzey Kıbrıs tanınmıyor?

Asıl soru şu: Avrupa daha ne kadar, onun yokmuş gibi davranacak?

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER