"O" Çember mi? Boşluk mu?
HABEREn çok tartıştığımız şeylerden biri, kendimiz olmak. Bu bağlamda çember iki anlam taşıyor. Birincisi birinin özel alanına müdahale, "bana karışma" diyoruz, o zaman çemberin korumacı bir özelliği var. Öte yandan, "beni bir çembere sığdırmaya çalışıyorsun, boğuluyorum" dedirten kısıtlamacı tarafı var. Sonra istatistikte olduğu gibi, onları üstüste getirebildiğimiz oranda ortak alan tanımlıyoruz. Bu ne kadar doğal, tartışılır.
Bruxelles Korner
Yüksel Çilingir
"O" Çember mi? Boşluk mu?
En çok tartıştığımız şeylerden biri, kendimiz olmak. Bu bağlamda çember iki anlam taşıyor. Birincisi birinin özel alanına müdahale, "bana karışma" diyoruz, o zaman çemberin korumacı bir özelliği var. Öte yandan, "beni bir çembere sığdırmaya çalışıyorsun, boğuluyorum" dedirten kısıtlamacı tarafı var. Sonra istatistikte olduğu gibi, onları üstüste getirebildiğimiz oranda ortak alan tanımlıyoruz. Bu ne kadar doğal, tartışılır.
Bir de çembere çember dedirten içindeki boşluk var. Hangisini dikkate almalı, o çember diye gördügümüz nedir? Sınırları olan bir alan mı, yoksa büyük boşluğun içinde bir geçiş noktası mı? Bizim imtihanımız mı?
Dalai Lama boşluğu "olayların ve maddelerin doğal oluşlarıdır" diye tanımlıyor. "Ol"mak da bir eylem. Yani boşluk, hiçbirşey yapmamak değil. Mesnevi ifadesiyle hiçlik de bu değil. Yokluk değil, varlığın ta kendisi. Çokça kullandığımız, akışına bırakmanın bir boşverme durumu olamayacağı gibi.
Çünkü doğa durmuyor. Daha biz dünyaya gelmeden onun içinde vardık. Şimdiki bilimsel tanıma göre, birilerinin, birşeylerin genlerinde... Evrende uçuşuyorduk...
Evet, bireyiz, tekiz... O "an"da her ne oluyorsa bizimle ilgili bir durum. Öte yandan, her minik hareket de bir kelebeğin kanatları gibi havada etki yaratıyor. Hava da onu etkiliyor, onu aşarak, ama tutunarak ilerlemesi gerekiyor. Biz ayrılamayız durumu yani.
O zaman ne yapmalı? Önce tek başına bir oluşum olmadığımızı kabullenmeli diye düşünüyorum. Etkiler altındayız ve etkiler yaratıyoruz. Hayatımızı bunlar belirliyor. Biz de hayatları bir tür böyle belirliyoruz. Ve bunun ilacı, farkındalık. Bunu hissetmeye ne kadar açık olursak, o kadar hem kendimiz olarak, hem uyumlu, yani diğer etkileştiğimiz unsurların doğasına zarar vermeden akıyoruz. Tıpkı bir kelebeğin havayla bir arada ama özgür olması gibi.
İşte burada özümüzdeki ben, kendimiz olmakla, zihinde yarattığımız ben, bencil olmak, nefs karşımıza çıkıyor. Benlik mi bencillik mi?
Hırslarına kapılan kelebek daha hızlı uçmak isteyip uçamıyorsa, havayı suçlamasının anlamı yok, faydası hiç yok. Öte yandan, hava kelebeğe "öyle kafana göre burada uçamazsın" derse, kendisi yerinde sayacak, çünkü o da kanatların yarattığı hareketten mahrum kalacak. Önce kendimizi sorgulamamız gerekiyor; "ben kelebek gibi kelebek miyim, ben hava gibi hava mıyım, ben insan gibi insan mıyım, ben kendim miyim?". Ne kadar zariftir kendisi olan iki kelebeğin beraber uçuşu!..
Doğal akışa, doğanın parçası ağaçlara, hayvanlara, insanlara karşı bir yol seçtiysek... Akabileceğimiz kadar, doğal sürecimizde, içimizdeki potansiyel kadar, kendimiz olarak akamayacağımızı gösteriyor hayat. O gösteriyor, farketmek bize düşüyor.
"Ol" dedi yaradan, olduk. Olalım... Ve bir kelebek zerafetiyle uçalım...
Ve yine bir şarkı... RGKY - Rüyamda Gördüklerim Kaderimde Yok - Kenan Erer
Sevgiyle kalın.
Yüksel Çilingir
http://www.bruxelleskorner.com/yazarlar/yuksel-cilingir/o-cember-mi-bosluk-mu/293
İlginizi Çekebilir