Ruanda Soykırımı'nda 100 günde 800 bin kişi hayatını kaybetti
HABERRuanda'da Hutu etnik grubuna bağlı milis güçlerin Tutsi ve muhalif Hutu'lara karşı gerçekleştirdiği soykırımda 100 günde 800 bin kişi hayatını kaybetti.
Ruanda Soykırımı'nda 100 günde 800 bin kişi hayatını kaybetti
Ruanda'da Hutu etnik grubuna bağlı milis güçlerin Tutsi ve muhalif Hutu'lara karşı gerçekleştirdiği soykırımda 100 günde 800 bin kişi hayatını kaybetti.
ANKARA - Cecile Durmaz - Mehmet Kara
Yakın tarihin en büyük katliamlarından birinin yaşandığı Ruanda'da 100 günde çoğunluğu Tutsilerden olmak üzere 800 bin Ruandalı hayatını kaybetti.
Olaylar başladığı 6 Nisan 1994'ten sonra Birleşmiş Birleşmiş (BM) askeri personeli ve gözlemcilerinin çoğunluğu ülkeden ayrıldı.
BM, soykırım eylemleri başladıktan üç hafta sonra bile olayları büyük katliam olarak değerlendirdi ve soykırım kavramını kullanmaktan kaçındı.
Bağımsızlıktan soykırıma
1922'den 1959'a kadar Belçika sömürgesinde yaşayan Ruanda'da, Tutsiler ülke siyasetinde etkili olmalarına rağmen bağımsızlık sürecinde sürgüne zorlandı. 1 Temmuz 1992'de bağımsızlığını kazanan Ruanda'da, Tutsileri göçe zorlayan diğer etnik grup Hutular Belçika'nın desteğiyle hükümet kurdu.
Sürgüne gönderilen Tutsiler, 1963-1967 arasında Ruanda'ya geri dönmeye çalıştı fakat başarısızlığa uğrayan Tutsiler büyük bir katliama uğradı. Çıkan olaylarda 20 bin Tutsi öldü, 300 bini yerlerinden edildi.
Gregoire Kayibanda, 1961'de askerlerin ve politikacıların baskısı altında Ruanda'nın ilk Devlet Başkanı seçildi. Seçilmesinin ardından Hutuların desteğini kazanmak için Tutsilere karşı propaganda başlattı. Bu durum Tutsilere karşı yeni bir şiddet ve göç dalgasına neden oldu. Kayibanda, tüm yaptıklarına rağmen Hutulu askerler tarafından darbe ile indirildi.
Kayibanda'nın ardından göreve gelen Juvenal Habyarimana ise Batı ile iyi ilişkiler kurmayı denedi. Kayibanda kadar ayrımcı politikalar izlemese de onun döneminde okullarda, üniversitelerde ve iş alanlarında Tutsilere ayrılan yüzde 10 kotası devam etti.
1987'de sürgündeki Tutsilerin kurduğu Ruanda Vatansever Cephesi, 1 Kasım 1990'da Uganda'dan Ruanda'nın kuzey sınırına yönelen bir saldırı başlattı. 10 bin Tutsi ve muhalif başkent Kigali'de Ruanda askeri güçleri tarafından durduruldu. Bu dönemde Kongo Demokratik Cumhuriyeti sınırındaki Giseyni bölgesinde Tutsilere karşı yeni bir katliam gerçekleştirildi.
Fransa, Belçika ve Zaire birlikleri 4 Kasım 1990'da düzenledikleri Noroit Operasyonu ile ülkeye girerek bölgede mahsur kalanları kurtarma harekatı başlattı. Belçika'nın aksine Fransa kurtarma harekatının ardından bölgeden ayrılmadı.
Mart 1992'de çoğunluğu aşırı milliyetçi Hutu milislerinden oluşan Cumhuriyeti Savunma Koalisyonu kuruldu. Ardından koalisyona bağlı milisler Bugesera bölgesinde Tutsilere karşı yeni bir katliam gerçekleştirildi.
Haziran 1992'de Hutular, muhalefet ve Ruanda Vatansever Cephesi tarafından imzalanan Ashura anlaşmasına rağmen Tutsilere ve muhalif Hutulara karşı İnterahamwe milisleri tarafından birçok katliam gerçekleşti. Olaylar ağustostan aralığa kadar devam etti.
1993'te Arusha'da yönetimin paylaşılması, barışın tesisi ve ülkenin krizden kurtulması için yeni bir anlaşma daha imzalandı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) 872 nolu kararıyla 2500 mavi bereliyi MINUAR projesi kapsamında bölgeye gözlem yapması için gönderildi. İki ay sonra Fransa Noroit Operasyonu kapsamındaki askerlerini çekerek bölgeyi MINUAR'a bıraktı.
Soykırımın 100 günü
6 Nisan 1994'te Tutsilere karşı Kigali'de gerçekleştirilen ilk saldırılarda palalar kullanıldı. Birkaç saat içinde olaylar tüm ülkeye yayıldı.
Ruanda Vatansever Cephesi 8 Nisan'da Mulundi'den Kigali'ye doğru karşı saldırı başlattı.
Ülkede mahsur kalan Batılılar 9 Nisan'da BM'nin düzenlediği operasyonla kurtarıldı.
BM, 21 Nisan'da tampon güç ve gözlem için bölgede bulundurduğu Mavi Berelilerin sayısını 2500'den 250'ye düşürüldü.
BMGK, 30 Nisan'da Ruanda Vatansever Cephesi ve Ruanda Silahlı güçleri arasında ateşkes talep etti. Fakat bu talep sadece diplomatik ve insani alanda sınırlı kaldı.
12 Mayıs itibariyle hayatını kaybedenlerin sayısı 200 bine ulaştı. BM olaylar için "soykırım" kavramını kullanmak istemese de açıklamasında "bir etnik grubun üyelerinin tamamen ya da kısmen yok edilmesine yönelik uluslararası hukuku ihlal eden eylemler" ifadesini kullandı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) 17 Mayıs'ta Ruanda'ya giden silahlara ambargo kararı aldı.
BM Genel Sekreteri 31 Mayıs'ta sivil kayıpların 250 bin ila 500 bin arasında olduğunu açıkladı.
BMGK,8 Haziran'da soykırım olaylarını kınadı ve MINUAR gözlemcilerinin görev süresini uzattı.
Fransa, 23 Haziran'da ülkenin güney batısında sığınmacılar için güvenli bölge oluşturmak amacıyla Turkuaz Operasyonu'nu başlattı.
Ruanda Ordusu, 4 Temmuz'da Kigali ve Butare'nin kontrolünü sağladı. Ordu, 17 Temmuz 1994'te ülkenin tamamına yakınında kontrolü sağladı ve soykırım eylemleri sona erdi. 3 ay süren olaylarda 800 bin Tutsi ve muhalif Hutu hayatını kaybetti.
Belçika devletine Ruanda soykırımı davası
Ruanda soykırımından kurtulanlar, Belçika devletinin soykırımda sorumluluğu olduğu iddiasıyla Brüksel İstinaf Mahkemesi'nde dava açtı.
BRÜKSEL
Ruanda soykırımından kurtulanlar, Belçika devletinin soykırımda sorumluluğu olduğu iddiasıyla Brüksel İstinaf Mahkemesi'nde dava açtı.
Davacılar, Belçika devleti tarafından görevlendirilen yetkililerin 1994 Nisanı'nda Tutsilerin bulunduğu bir okulu korumasız bırakarak Ruanda'da bulunan Belçikalıların tahliyesine yardıma gittiğini, bu nedenle okulda bulunan yaklaşık 2 bin kişinin Hutular tarafından katledildiğini savundu.
100 bin avro tazminat talep eden davacılar, mahkemenin Belçika devletinin Ruanda soykırımında rol oynadığına yönelik bir hüküm vermesini bekliyor.
Daha önce 2010 yılında benzer bir davaya bakan Brüksel İstinaf Mahkemesi, görevlilerin Belçika devletinin emrinde olduğunu ve devletin verdiği emir üzerine okulu terk ettiğini kabullenmişti.
Birleşmiş Milletler, 1994'de gerçekleşen Ruanda soykırımında, 4 ayda yaklaşık 800 bin kişinin öldüğünü kaydediyor.
Muhabir: Şerife Çetin
İlginizi Çekebilir