Türkiye Uzmanı Lesage Dries: 'Avrupa, Türkiye’nin halkını dinle!'
HABERTürkiye uzmanı ve uluslararası çalışmalar profesörü Dries Lesage, Batılı ülkelerde, PKK ve Gülencilere yönelik çok fazla anlayış gösterildiğini yazıyor.
Bruxelles Korner
Zehra Özer
2016 yılında, Türkiye'de çok huzursuzluklar yaşandı. Türkiye'nin metropollerinde, turistik bölgelerinde sivillere, askeri hedeflere karşı bombalı saldırı, intihar saldırısı, sabotaj ve kundaklama türünde stratejik ve sansasyonel saldırılar düzenleyen (Kürt ayrılıkçı harekatı) Terör örgütü PKK, Türk hükümetinin ağır baskılar ile karşılık verdiği sayısız saldırılar düzenledi. 2004 yılında kurulan yasadışı silahlı örgüt TAK, Irak-Şam İslam Devleti IŞİD ve Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (kısaca DHKP-C) ülkede ölüm ve yıkım saçtılar. Türk adliyesi Müslüman din adamı Fethullah Gülen'in hareketini destekleyen Zaman gazetesini ve televizyon kurumunlarını kapattı. Gülen daha önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir müttefikiydi, ama onlar 2013 yılından bu yana ezeli düşman oldular.
Hiç beklenmedik bir anda 15 Temmuz'da askerler başarısız bir darbe girişimi düzenlediler. Helikopterlerden savunmasız ve silahsız sivillere ateş açıldı, tanklarla insanların üzerinden geçildi ve savaş uçakları parlamento binasını ve cumhurbaşkanlığı sarayının yakınında bir kalabalığı bombaladı. Darbe girişimi akşamında 260 den fazla insan yaşamını yitirdi.
Türkiye makamları başarısız darbe girişiminin suçlusu olarak Gülen’i işaret ettiler ve hemen sonra büyük bir operasyonla Gülen hareketinin tüm gerçek ve iddia edilen üyeleri tasfiye edildi. 120.000 'den fazla kişi görevlerinden alındı veya tutuklandı. Hükümet sonbaharda, yine binlerce öğretmeni PKK ile bağlantısı olduğu iddiasıyla görevinden aldı. Sayısız Gülen ve Kürt destekçi medya kuruluşları yasaklandı. Ayrıca, Kürt yanlısı HDP partinin liderleri ve seçilmiş yetkilileri ve muhalefet Cumhuriyet gazetesinin yetkilerileride tutuklandılar.
O zamandan beri Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler düşük bir noktaya geldi. Oysaki Paris ve Brüksel saldırılarında gösterildiği gibi onların birbirlerine ihtiyaçları vardır. Terör faillerin bir kısmı, daha önce Türkiye tarafından sınır dışı edilmiş ve terör faili olarak tespit edilmişti. Tüm başarısızlıklara rağmen, bu işbirliği yinede birçok vahşete mutlaka engel olmuştur.
Mülteci anlaşması da önemli bir konudur, ancak birçoğu bu anlaşmanın çöktüğüne inanıyor. Brüksel, birkaç milyon Suriyelilerin Türkiye'den Avrupa’ya geçiş yapmasını istemiyor, Ankara için de Avrupa’nın ekonomisi çok önemlidir. Buna rağmen Avrupalılar ve Türklerin çoğunluğu iki ayrı gezegende yaşıyorlarmış gibi davranıyorlar. İkisinin geçtigimiz aylarda yaşananlara yaptıkları yorumları, muazzam bir şekilde birbirinden değişiktir.
Kürt hakları?
Bir çok Türkler için Erdoğan tehlikeli bir otokrat değil, 2014 yılında seçimlerin ilk turunda oyların yüzde 52’sini kazanan bir başkandır. Onlara göre, Erdoğan bir dizi yerli ve yabancı tehditlere karşı sert davranmaktan başka çaresi yoktur. Peki bu tehditler ne kadar gerçektir?
PKK mevcut Avrupa anlayışında, Türk baskısına karşı Kürtlerin kendilerini savunmak için silahlı kurtuluş hareketidir. Bu yüzden PKK günlük asker, polis ve sivillere yönelik saldırılar gerçekleştirdiklerine rağmen Avrupa medyasında bir "terör örgütü" olarak adlandırılmıyor. Avrupa'da Kürt yanlısı HDP partisi ise hepten baş tacı ediliyor ve Avrupalılarda uzlaşmak için uğraş veren bu "ılımlı" partinin haksız yere yargılandığı düşüncesi yaşıyor.
Çoğu Türklere göre, Erdoğan’ın bir dizi yerli ve yabancı tehditlere karşı sert davranmaktan başka çaresi yoktur.
Çoğu Türkler bunun aksini düşünüyorlar. Onlar için temel soru, PKK'nın neden hala silahsızlandırılmadığı ve savaşmaya devam ettiğidir. Avrupa'da biz hiç bunun kapsamlı bir tartışmasını yapmadık. 2015 yılına kadar Erdoğan ve onun AKP partisi Kürtlerden yüksek oranda oy aldı. Yıllardır, Avrupa Komisyonu, Kürt yanlısı reformlar hakkında olumlu davrandı. 2013 yılına kadar İngiliz progresif gazetesi Guardian bile Erdoğan’ın Nobel Barış Ödülünü kazanabileceğinin spekülasyonunu yaptı.
Ama Erdoğan PKK ile barış görüşmelerinde, Kemalistlerden, Ülkü Ocakları'ndan ve Gülen hareketinden çok tepkiler aldı. O naif olduğundan ve Kürtlerin oyunu almak için fırsat kollanmaktan suçlandı. Onun rakipleri haklı olarak, 2013 yılından itibaren 2015 yılının Temmuz ayına kadar hakim olan ateşkes sırasında, PKK'nın hala sinsice işlerini takip ettiğini ve şehirlerde silah stoklarını depolamaya ve güçlerini silahlandırmaya devam ettiğini kaydettiler. Ayrıca, bu dönemde PKK (öldürücü) şiddetinden vaz geçeceğinin hiçbir sözünü vermedi.
Avrupa'da neredeyse hiç kimse PKK'nın sinsice aşırılık yanlısı bir agenda tuttuğunun bilincinde değil. Amerika Birleşik Devletleri bile IŞİD ile mücadelede PKK'nın Suriye kollarını açıkça silahlandırıyor. İşte bu PKK, (Türk güvenlik güçlerinin zaten birkaç bin IŞID-militanını ve Batı-Avrupa Suriye savaşçılarını tuttukladığına rağmen) düzenli olarak Türk polisini öldüren aynı PKK’dır. Onlarca yıldır PKK tarafından muhalif Kürtlere zorbalık yapılıyor ve 'itaatsiz' vatandaşlar yol barikatlarında öldürülüyor, geçen yazdan bu yana dört yerel AKP politikacı öldürüldü. Bu gerçekleri bilmeyen Avrupalı kamuoyunu, Türkiye hakkında nasıl sağlıklı bir fikir yürütebilir?
PKK'nın uyguladığı bu gereksiz vahşet Kürtlerin haklarını korumak için değil, kendi bölgelerinde otokrasi kurmak için mücadele ettiklerinin bir göstergesidir. PKK kesinlikle kendi imparatorluğunu çökerterek, AKP’nin daha da popüler olacağı bir barış anlaşması peşinde değildir.
Bugün Türk ordusu PKK’nın bir devlet kurmasını önlemek için Türkiye'nin güneydoğusunda, Kuzey Suriye’de ve Kuzey Irak’ta ağır askeri operasyonlar düzenliyor. Aynı zamanda Türkiye, muhafazakar Irak Kürdistan hükümeti ile yakın işbirliği içinde çalışmaktadır. Türkiye bu Kürtlerden çok petrol satın alıyor ve onları IŞİD’e karşı mücadelesinde silahlandırıyor.
Peki Kürt yanlısı muhalefet partisi HDP hakkında ne diyebiliriz? O parti bizim sık sık düşündüğümüz gibi gerçekten çok ılımlı bir parti midir? HDP partisi PKK tarafından kurulmuştur, diyor PKK lideri Cemil Bayık. HDP sık sık PKK tarafından yapılan saldırıları kınadı, ancak silahsızlanmayı hiçbir zaman talep etmedi. 2015 yılının Aralık ayında HDP’nin eş başkanı Selahattin Demirtaş, PKK’nın güneydoğu kentlerinde gücü devralmanın ve barikat savaş biçiminin "onurlu bir direniş" olduğunu savundu. Ayrıca, o bu stratejiyi benimsemeleri için herkese çağrı yaptı. HDP milletvekilleri sürekli PKK militanlarının veya TAK intihar bombacılarının cenazelerine taziye ziyaretlerine gidiyorlar. TAK terör örgütü Ankara ve İstanbul'da, son yıllarda Brüksel'de onlarca kişinin öldüğü IŞİD -saldırılarından pek farkı olmayan saldırılar düzenledi. Ve ayrıca biz kendi ülkemizde de PKK ile HDP arasındaki bağı farkedebiliyoruz. Kasım ayında Brüksel'de düzenlenen HDP gösteri sırasında çoğunun elinde PKK bayrakları vardı.
Yani demek istediğim HDP bizim düşüdüğümüz kadar ılımlı bir parti değildir. Avrupa’nın böylesi önemli bir partiye endişe duymasını anlayabiliyorum. Ama Avrupalıların bu partiyi överek göklere çıkarmak yerine, HDP partisinin PKK yanlısı oranını eleştirerek Türk demokrasisine yardımcı olması gerekiyor.
Gülen: kurban mı, fail mi?
Birçok Avrupalı Gülen hareketinin büyük bir zulüm kurbanı olduğunu düşünüyor. Onlar Erdoğan ve Gülen ikilisinin arasındaki sürtüşmenin Gülen’in Erdoğan’ın otoriter rejimine karşı çok fazla eleştiri yaptığından dolayı ileri geldiğini düşünüyor. Devlet aygıtı içinde Gülen hareketinin sızan anti-demokratik hikayeleri sıklıkla Erdoğan’ın zahmetli rakiplerini devre dışı bırakmak için kendi uydurduğu söylemler olduğu düşünülüyor.
Ancak Türkiye’de 70lı yıllardan beri Gülen siyasi agendası olan bir adam olarak biliniyordu. Gülen 1999 yılından bu yana Türk adaleti ile ilgili sorunlar yaşadığından Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşıyor. Birçok farklı ideolojileri olan Türk gazetecilere ve politikacılara ve şimdi kaliteli uluslararası basında yer alan tanıklıklara göre, Gülen hareketi kökü dışarıda, devletin kılcallarına kadar sızmış, devlete kastetmiş ihanet etmiştir. Eleştirmenler Gülencilerin hükümetin işe alım prosedürlerini kendilerine çekmeye çalıştıklarını iddia ediyor. Onlara bağlı müfettişler ve savcılar sahte iddianameler ve deliller ile yüzlerce muhalif askerleri ve gazetecileri tutuklatılar. Ayrıca, Zaman gazetesi büyük ölçekli gösteri denemeleri için bir propaganda kanalı olarak kullanılıyordu.
2002 yılında yaptığı seçim zaferinden sonra Erdoğan, hükümeti ve yargıyı kendi fikirlerine sadık kişiler ile doldurmak için Gülen ile yakın işbirliği içinde çalıştı. Böylece ikili o zaman ki başarılı yeni partiye yasaklama tehdidi yaşatan ordu komutanlarını ve laik Kemalist düzene bir denge sundular. 2013 yılından itibaren Erdoğan ve Gülen arasında ki ortaklık eşi görülmemiş muazzam bir güç mücadelesi ile patlak verdi.
Kaç Batılı hükümetlerin, Avrupa kurumların ve medya’nın doğrudan Gülen hareketinin arkasında durmaları ve ona destek vermeleri tabiiki dikkat çekiyor. Zaman gazetesi Mart ayında kapatıldı, ve gazeteye aniden 'kritik muhalefet gazetesi’ adı verildi. Türkiye hükümetine karşı alınan bu tutum, Gülencilerin uzun yıllardır ABD ve diğer Batılı hükümetler için bir müttefik ve gizli bilgi kanalı olduğuna dair Türklerin yaygın varsayımını besliyor.
Fethullah Gülen
Darbenin şiddeti gerçekten tam olarak Batı’ya nüfuz etmemiştir. Haberlerde olayları klinik ve soyut bir şekilde yansıtan çok az müstehcen görüntüler gösterildi. Oysaki darbeciler o gece IŞİD’in Fransa'da sebep olduğundan daha fazla can kaybına sebep oldular. Türkiye o gece çöküşün eşiğine gelmişti. Darbe engellenmeseydi sonucu Suriye'de yaşandığı gibi, bir iç savaşı olurdu.
Avrupa genellinde, başarısız darbe girişimi Türkiye'de veya yurt dışında yaşanmış gerçek destek alamayan izole edilmiş kriminal bir suç olayı olarak görünüyor. Darbenin faillerine ve ağlarına çok az ilgileri vardır.
Türkiye’de bu konuda partiler arasında bir uzlaşma hakimdir, ‘Gülen hareketi darbe girişiminde önemli bir rol almıştır’. İfadeler, itiraflar, her türlü kamera görüntüleri ve Bylock iletişim sisteminin kırılması buna işaret eder. Ancak Batılıların Türk siyasetine, medyasına ve yargı sistemine çok az güvenleri vardır.
Bu nedenle, Türkiye ile Batı arasında ki iletişim kuşkulu ve bir çıkmaza doğru gidiyor. Birçok Türk Batılı güçlerin darbe ile bir ilgileri olduğuna inanıyor. Bu nedenle, Türkiye ve Avrupa hızla bu durumla ilgili kanıtlarını ve bilgilerini ortaya koyarak saygın bir diyalog başlatmaları gerekiyor.
Jeopolitik etkiler
Türkiye şimdi giderek Batı'dan uzaklaşıyor. Çoğu Türkler Avrupa’ya ve ABD’ye, PKK’yı ve Gülencileri hafife aldıkları için ve hatta onlara sık sık manevi destek verdiklerinden dolayı ağır kırgınlar.
Şu anda, Avrupa yapıcı bir rol alabilir, ama hızlı olmalıdır. Obama yönetimine ve Avrupa’ya karşı Türklerin duyduğu güvensizlik 2016’nın sonbaharında zaten Erdoğan’ı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e sürdü. Ve İslamofobik söylemlerine karşın ABD başkanı Donald Trump AKP çevrelerinde popülerdir. Trump diğer ülkelerin iç sorunlarıyla uğraşmak istemiyor ve darbe girişiminden sonra Erdoğan’a destiğini dahi belirtmiştir. Ayrıca, onun üst müşaviri olan Orgeneral Michael T. Flynn, Gülen'in Türkiye ‘ye iade edilmesinden yana. Erdoğan muhtemelen Trump ve Putin ile işbirliği yapmak istiyor. Şu senaryo düşünülebilinir: Trump ve Putin bölgede PKK'ya verdikleri desteği sona erdiriyorlar Erdoğan’da Suriye Devlet Başkanı Basher Esad ile birlikte mücadele edip IŞID’i bitiriyor.
Ama bununla Türkiye’nin demokrasisi kurtarılmayacak ve tam tersi kaydedilecek. Bu bağlamda Avrupa Birliği Türkiye politikasını tekrar gözden geçirmelidir. Daha da Erdoğan'a karşı olmak yerine, onun destekçileri ile bir ilişki kurmak zorundadır. Avrupa Türkiye’nin on milyonlarca vatandaşının meşru şikayetlerini, korkularını ve arzularını dinlemelidir. Avrupa aynı zamanda Türkiye'yi daha fazla istikrarsızlaştırmak isteyen demokrasi ve insan haklarını hiçe sayan muhalif güçlere karşı mesafeli olmalıdır. Yani Avrupa ancak bu saydıklarımı yaparsa eğer Türkler için inandırıcı olabilir ve muhafazakarlar, laikler ve ılımlı Kürtler arasında aracı bir arkadaş olabilir.
İlginizi Çekebilir