Hocalı Soykırımı’nın üzerinden 27 yıl geçti. 25-26 Şubat 1992 tarihlerinde, Hankendi’deki 366 sayılı eski Sovyet zırhlı birliğinin de desteğini alan Ermenistan ordusu Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki Hocalı’da sivil, kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmadan 613 kişiyi en ağır işkenceler uygulayarak soykırıma tabi tuttu. Katledilenlerin 63’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’i ise yaşlıydı. Soykırım sırasında sekiz aile tamamen yok edildi.
Bu vahim olaydan 487 kişi ağır yaralı olarak kurtuldu. Bin 275 kişi esir alındı, 150 kişi ise kayboldu. Yirmi altı çocuk hem yetim hem öksüz, 130 çocuk ise ebeveynlerinden birini kaybetti. Kuşatma altındaki insanların çoğu acımasız yöntemlerle öldürüldü. Uluslararası kuruluşlar ve dünya medyası olayı “insanlık dramı” olarak nitelendirdi. Esir alınanlara, özellikle de kadın ve çocuklara acımasız işkenceler uygulandı, ailelerinin gözü önünde tecavüz edildi.
Hocalı’da yapılanlar uluslararası hukukun temel belgelerine (Cenevre Sözleşmeleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Sivil ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi) aykırı olmakla beraber, özellikle Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme’nin 2. maddesinde yer alan “milli, etnik, ırkî veya dinî bir grubu kısmen veya tamamen imha etme” biçiminde tanımlanan soykırım (genocide) suçunun çerçevesi içerisinde. Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme’de soykırımı tanımlayan 2. maddenin a bendinde yer alan “bir grubun üyelerinin katledilmesi” ve b bendinde yer alan “grup üyelerine bedeni ve akli açıdan ciddi biçimde zarar verilmesi” koşulları, Hocalı Soykırımı sırasında yaşananlarla birebir uyuşuyor.
Hocalı’da yaşananlara ilişin akademik ve siyasi tartışmalar sırasında sıkça karşılaşılan sorular arasında, “soykırım gerçekten Ermenistan tarafından mı gerçekleştirilmiştir” ve “Ermenistan ordusu neden Hocalı’da bir soykırım yapma ihtiyacı hissetmiştir” soruları da yer almakta. Ermenistan yetkililerinin ve olaya katılan askerlerin daha sonra yaptıkları açıklamalar, Ermenistan’ın Hocalı’daki ve işgal edilen diğer yerleşim birimlerindeki uygulamaları, Azerbaycan topraklarını işgal sürecinde Ermenistan’ın izlediği strateji ve taktikler değerlendirildiğinde bu sorular da cevabını kolayca bulmaktadır.
Öncelikle Hocalı’nın (eski Dağlık Karabağ özerk bölgesindeki tek havaalanına sahip olması ve demiryolunun da buradan geçmesi nedeniyle) stratejik öneme sahip olduğunu vurgulamakta yarar var. Ermenistan Hocalı’yı işgal etmek için buraya daha önce de saldırılar düzenlemiş, fakat başarılı olamamıştı. Bunun üzerine, çevresindeki yerleşim birimleri birer birer işgal edilerek Hocalı kuşatma altına alındı. Azerbaycan Hocalı’daki insanlara gıda ve ilaçları sadece hava yoluyla ulaştırmaya çalışıyordu. Fakat Hocalı’ya giden helikopter ve uçaklara Ermenistan ordusu tarafından ateş edilmesi ve bazen de düşürülmesi, 1992’nin Ocak ayından itibaren bu süreci de kesintiye uğrattı. Bu arada hemen belirtelim ki Ermenistan eski Sovyet birliklerinden aldığı askeri teknolojiden dolayı, bu konuda Azerbaycan’a oranla çok daha güçlüydü ve defalarca Karabağ sorununun kaderini değiştirecek eylemler gerçekleştirmişti. Mesela, 20 Kasım 1991’de Azerbaycan hükümetinin üyelerini (Devlet Sekreteri Tofig İsmayılov, Başbakan Yardımcısı Zülfü Hacıyev, İçişleri Bakanı Mehemmed Esedov, Başsavcı İsmet Qayıbov), adalet ve güvenlik yetkililerini, iki Rus generali, Kazak ve Rus gözlemcileri (Kazakistan İçişleri Bakan Yardımcısı Sanlal Dasumoviç Serikov ve diğerlerini) ve gazetecileri taşıyan helikopter, Ermenilerin kontrolündeki bölgeden açılan ateşle düşürülmüş ve helikopterde bulunan herkes hayatını kaybetmişti. Bölgedeki hava üstünlüğü dolayısıyla, Hocalı’yı dünyaya bağlayan yollar tamamen Ermeni birliklerinin kontrolü altındaydı.
Ermenistan için soykırım gerçekleştirmenin psikolojik nedenleri de vardı. Burada psikolojik nedenlerin iki temel boyutundan bahsetmek mümkün: Bunlardan ilkini, Ermenilerin genellikle Türklere karşı nefret duygularıyla yetiştirilmeleri ve Hocalı’da yapılan soykırımla, sözde 1915 yılında yapılanların öcünü almaya çalışmaları teşkil ediyor. İkinci boyut olarak ise acımasızca bir katliam gerçekleştirerek Azerbaycan Türkleri üzerinde psikolojik baskı oluşturma amacından bahsetmek mümkün. Ermenistan’dan farklı olarak, o sırada Azerbaycan henüz resmi bir orduya sahip değildi ve yerleşim birimleri gönüllü birliklerce savunuluyordu. Ermenistan’ın stratejisine göre, Hocalı Soykırımı’ndan sonra herhangi bir kente saldırı sırasında, Azerbaycan’daki gönüllü birliklerin askerleri, toprakları savunmaktan daha çok eşlerini ve çocuklarını düşünmek zorunda kalacak, hatta belki de savaşmak yerine ailelerini savaş bölgesinden çıkarmaya çalışmakla uğraşacaklardı. Nitekim yıllar sonra Ermenistan eski Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan (o sırada soykırım kararını alan ve yöneten kişilerden birisiydi) İngiliz gazeteci Thomas De Waal’a yaptığı açıklamada, soykırım yapmakla amaçlarının Azerbaycanlıları daha da korkutmak olduğunu ifade etmişti. Ermenistan’ın bu stratejisinin, Azerbaycan topraklarının daha sonraki işgali sırasında işine yaradığını da üzülerek ifade etmeliyiz. Nitekim Ermenistan’ın daha sonra işgal ettiği her Azerbaycan kentinde, işgalden önce Hocalı soykırımının aynısının gerçekleştirileceği propagandası yapılmıştır. Özellikle havaalanına sahip olan Hocalı’nın ve hemen arkasından stratejik konumdaki diğer iki kent olan Şuşa ve Laçın’ın Ermenistan tarafından işgali, savaşın kaderini değiştirmiş ve Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarının yaklaşık yüzde 20’sini işgal etmesine olanak sağlamıştır.
Yukarıda da ifade edildiği üzere, 27 yıl önce Hocalı’da soykırım yapıldı ve Hocalı halen Ermenistan işgali altında. Kayıplardan ve esir alınanların önemli bir kısmından hâlâ haber yok. Azerbaycan resmi kurumlarının kayıtlarına göre, bu kaderi yaşayan Azerbaycan vatandaşlarının sayısı 5 bin civarında. Uluslararası hukuk açısından soykırım olduğu tartışma götürmeyecek biçimde ortada olan Hocalı’da yaşananlar için yapılacak çok iş var. Kuşkusuz ki bunların en önemlisi, adaletin tescili ve yerini bulması.
Günümüze kadarki süreçte adaletin yerini bulması, Hocalı Soykırımı’nın tanınması, suçluların cezalandırılması, mağdurlarının mağduriyetlerini bir ölçüde de olsa giderecek siyasal ve hukuksal nitelikli kararların alınması için çabalar sarf edildi. Bunlar arasında Azerbaycan’da ve yurtdışında düzenlenen resmi etkinlikler, BM’nin bazı ülkelerdeki temsilcilikleri önünde düzenlenen gösteriler, çeşitli ülkelerdeki öğrenci derneklerince düzenlenen, yabancı ülkelerin kamuoylarını ve yetkililerini bilgilendirme girişimleri yer alıyor.
Son yıllarda ise etkinliklerin koordinasyonu ve belgelerle daha çok desteklenmesi süreci dikkat çekiyor. Faaliyetler özellikle İslam Konferansı Gençlik Forumu’nun girişimiyle geliştirilen ve yine onun koordinasyonunda yürütülen “Hocalı İçin Adalet” uluslararası bilgilendirme kampanyası çerçevesinde daha da hız kazanmış bulunuyor. Meksika, Macaristan, Pakistan, Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Bosna-Hersek, Peru, Honduras, Romanya, Slovenya ve ABD’nin çok sayıda eyaleti, çeşitli düzeylerde Hocalı Soykırımı’nı tanıdıklarına ilişkin kararlar aldılar. Türkiye, Almanya, İtalya, Ürdün, Letonya, İsrail ve diğer çok sayıda ülkenin parlamentolarında Hocalı Soykırımı görüşüldü ya da bu ülkelerin yetkilileri, BM dâhil uluslararası kuruluşlarda yaptıkları toplantılarda, insanlık suçlarından bahsederken Hocalı Soykırımı’na da değindiler.
Özellikle son yıllarda başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Türkiye yetkililerinin Hocalı Soykırımı konusunu uluslararası kuruluşların da gündemine taşımaları, adaletin yerini bulması açısından ciddi bir destek olarak görülüyor. Ayrıca 26 Şubat tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev arasında gerçekleştirilen telefon görüşmeleri, Türkiye’nin çeşitli kentlerinde düzenlenen etkinlikler, Türkiye Cumhuriyet Dışişleri Bakanlığı’nın Hocalı Soykırımı ile ilgili resmi bir açıklama yayınlaması, TRT’nin Bakü’deki Hocalı Soykırımı Anıtı önünden canlı yayın gerçekleştirmesi ve Hocalı Soykırımı ile ilgili özel programlar da yayınlaması, Anadolu Ajansı’nın yayınları, Türkiye Cumhuriyeti Bakü Büyükelçiliği’nde konuyla ilgili özel bir toplantı düzenlenmiş olması Azerbaycan’a verilen diplomatik desteğin en önemli göstergelerinden.
Hocalı Soykırımı’na ilişkin faaliyetler günümüzde de sürdürülüyor. Bunlar bir intikam duygusuyla hareket etmekten ziyade adaletin tecellisini hedefleyen adımlardır. Amaç hiç kuşkusuz Hocalı Soykırımı’nın uluslararası alanda tam olarak tanınması, suçlularının cezalandırılması, mağdurların mağduriyetlerinin belirli ölçüde de olsa giderilmesi yoluyla adaletin yerini bulmasıdır. Hocalı’ya adalet açısından uluslararası hukukun tam şekilde işletilmesi, Hocalı’nın ve işgal edilmiş tüm Azerbaycan topraklarının bir an evvel ve kayıtsız şartsız olarak işgalden kurtarılması gerekmektedir.
[Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi (UNEC) Türk Dünyası İktisat Fakültesi’nde öğretim görevlisi olan Araz Aslanlı, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (QAFSAM) başkanıdır]
Yorum Yazın