Bruxelles Korner
Zehra Özer
K.D.: Mustafa bey hoş geldiniz, sizi tanıyabilirmiyiz?
M.U.: Hoş buldum. Anderlecht Belediye Meclis üyesiyim ve aynı zamanda da Avrupa Birliği alanında çalışıyorum 1999 yılında teorisine ve 2008 yılında da AB kurumlarında başlamıştım. Inşallah yakında 20 yılı dolduracak bir AB çalışmasıyla devam edeceğim. Avrupa çalışmalarıyla ilgili de EuroAcademic EASC adında bir STK’mız, bir düşünce kuruluşumuz var, o kapsamda da hem AB konuları hemde AB – Türkiye ilişkilerinde çalışıyoruz.
K.D.: Görev olarak ne yapıyorsunuz?
M.U.: Ben serbest çalışıyorum kendime ait danışma şirkettim var. Yaptığım çalışmalarımı danışma şirkettimin bünyesinde yürütüyorum ama aynı zamanda da tabii ki siyasetçiyim. Anderlecht Belediye Meclis üyesiyim. Belediyemde 5 ayrı komisyonda görev yapıyorum. Şehircilik komisyonu ve vatandaşlık işleri komisyonu gibi. Bunun yanında Belediyemi Brüksel bölgesi düzeyinde sular idaresini temsil ediyorum. Bunun yanında Anderlecht’te çok özel bir kurumun yönetim kurulundayım, doğayı koruma kurumu Mavi Yesillerde ve Büksel’in tek kırsal alanı bizde. En son bir görevlendirilmem daha oldu onuda buradan söyleyeyim; Cuisine Bruxelloise, Brüksel okullarına, kreşlerine ve huzurevlerine yemek servisi yapan kamu kuruluşunda belediyemi temsil etmekte görevlendirildim.
K.D.: Hangi partidesiniz?
M.U.: Ben Belediye meclisine bağımsız olarak aday oldum ve bağımsız olarak kazandım sonrasında MR liberal parti bünyelerine katılmamı teklif ettiler ve sonrasında MR parti üyesi olarak ama aslında liberal bir kimlikle birazda gelişim hürriyetini teşvik eden bir vizyonla siyaset yapmaya devam ediyorum.
K.D.: 14 Ekim 2018’de belediye seçimleri var. Adaylığınızı koyacakmısınız?
M.U.: Normal şartlarda belediye meclis üyesi olduğum için şu an itibariyle yeni seçimler de de aday olmayı düşünüyorum. Tabii şartlar neyi gerektirir bilemeyiz ama bu yaz öncesinde daha netleşecek.
K.D.: Aynı zamanda EuroAcademic EASC derneğinin başkanısınız, EuroAcademic ne yapıyor?
M.U.: EuroAcademic 2008 yılında Belçika yasalarına göre bir STK olarak kuruldu, ama onun 1 yıl öncesi vardır. Brüksel üniversitesinde ben 2 yıl AB alanında AB politikaları uzmanlığı eğitimi aldım, Avrupa çalışmaları enstetüsünde, orada 23 farklı milletten öğrencinin imzasıyla 8 arkadaşımızla beraber kurduğumuz bir çalışma grubuydu bu. Amacımz AB-Türkiye ilişkilerinde farklı bir vizyondan bakmak ve özellikle de akademik bir bakış açısıyla gelişmeleri yorumlamaktı. Benim bu yola çıkışım 1999’a kadar uzanıyor. Üniversite bünyesinde yaptığım bir AB araştırmam bir ödevim vardı. Türkiye’de birirdim ben üniversite eğitimimi, kamu yönetimi mezunuyum. Orada çesitli üniversitelerin kütüphanelerine gittim araştırdım ama kaynakların çoğu Fransızcaydı ve yeni kaynakta yoktu. O gün karar verdim mümkünse Avrupa Birliğinin başkentine yerleşip AB konularında en taze bilgiyi üretmek ve bunu Fransızca dilinde yapmak istiyordum. Bugün bunu başarmış sayabiliriz kendimizi. Fransızcayı sonradan öğrendik ve AB alanında da şu anda en taze bilgiyi üretiyoruz ve sosyal medyanın yardımıyla da tabii bugün AB’de bir gelişme olduğu zaman saniyeler içerisinde bilgi üretten bir hale geldik, bu hedefimize ulaşmış olduk.
K.D.: Fransızcayı kaç yıl içinde öğrendiniz?
M.U.: Fransızca için yoğun çalışmamı 6 ayda yaptım ama 2,5 yıla yaygın bir süremi aldı. Ortalama 3 yıl içinde diyelim. Ama Fransızcayı tam olarak öğrenmek söz konusu olamaz şu anda bile hala devam ediyorum. Maison de la Francité diye bir kurum var Brüksel bölgenin ayrıca herkese açıktır, isteyen herkes katılabilir buradanda bunu duyurmuş olalım. Hala haftada iki defa konuşmamı düzeltmek için kurslara gittiğimi söyleyebilirim.
K.D.: Fransızcanız çok iyi ondan sorma gereği duydum. Burada 20 yıldır yaşayanlar hala Fransızca derdini anlatamıyorlar. Bunu da söylemiş olalım Belçika’da 3 yıl içinde Fransızca öğrenebiliniyor demek ki. AB ile Türkiye arasındaki süreç değerlendirmesini yapabilirmisiniz?
M.U.: Tabii ki, Türkiye şu anda Avrupa birliğine aday ülke statüsündeki ülkelerden birtanesi. Batı Balkan ülkeleriyle beraber. AB’nin şu anda 28 tane üye ülkesi var. En son Hırvatistan üye oldu ama 27 ye düşmek üzere çünkü şu anda Ingiltere’nin Brexit görüşmeleri var. Ingiltere AB ‘den çıkıyor. Önünmüzdeki 5 yıl içinde 3 Balkan ülkesinin AB ye girmesi söz konusu, bu sayede AB 30 üyeli bir yapısı olacak. Türkiye’ninde AB ye üye olacağı günlere inanıyorum ben, koreografi bunu desteklemeyebilir, ama bu süreç belli bir noktaya geldiğinde Türkiye’nin AB üyeliği mutlaka gerçekleşecektir. Böylece 31 üyesi olan bir birlikten söz edebileceğiz.
K.D.: Benim ilgimi çeken üyesi olduğu ülkelerinin tümünün Hristiyan devleti olamasıdır, bununla ilgili birşeyler söylebilir misiniz?
M.U.: Aslında gündemde bununla ilgili şöyle bir sorun var, ve gittiğim yayımlar konferanslar ve seminerlerde de sık sık karşımıza çıkıyor. Bunu ben aslında çok net ve açık bir şekilde ifade etmek isterim, AB kesinlikle bir Hristiyan kulübü değildir. Evet AB içinde Hristiyanlardan oluşan bir kitle vardır, Hristiyan Demokratlar grubu vardır. Bu avrupa’nın tamamına hükmetmez, hitap etmez. Bunun karşısında da örneğïn Sosyalist grup vardır bununla birlikte Liberal grup vardır bununla birlikte Yeşiller vardır, Aşarı Sağ grup vardır ya da Aşarı Sol partiler vardır dolayısıyla AB içerisinde Hristiyan bir kitlenin yönetiminden söz etmemiz mümkün değil. Fakat diyeceksiniz son dönemde bu konularda gündeme gelen şeyler var. Bu ne yazık ki politik konjonktürün gerektirdiği populizim ile ortaya çıkan durumlardır, fakat AB söylendiği gibi Hristiyan kurumu değildir.
K.D.: Belçika siyasetine dönmek istiyorum. Son dönemlerde MR partisi biraz eleştiriliyor. N-VA’nın yürttüğü politikaya biraz yandaş gibi gösteriliyor. Tabii bunlar sadece kamuoyunda iddialar. Bununla ilgili düşüncenizi alabilirmiyiz?
M.U.: Tabii yani bunlar 2014 den beri çok sık duyduğumuz şeyler. Ben bizzat bunu söyleyeyim bazı çevrelerin (özellikle bu ifadeyi kullanacağım) istismar ettikleri noktayı ifade edelim burada. Oda şudur, MR partisi hakkında hiçbir siyasi varlığı yokmuşçasına sadece N-VA partisinin siyasetini yürütmeye mahkummuşçasına politik bir söylem var. Bunu özellikle iktidardan düşen ve ülkenin 25 yıllık tarihinde yolsuzluklarla adı özleşmiş olan Sosyalist parti iddia ediyor MR partisi bunu duymaya alıştı. Açık ve net söyleyelim. Eğer bizi siyasetten anlayan birileri dinliyorsa, Belçika siyasetinde bir realite vardır oda şudur: ülkenin Flamanca konuşan kesimiyle Fransızca konuşan kesimin seçimleri ayrı yapılır. Fransızca konuşan tarafta ki partiler kimlerdir mesela, MR Liberal, Sosyalist, Yeşiller partisi vs.. ama diğer Flamanca konuşan tarafta N-VA vardır, Open vld var, Cd&v var. Demem şu ki bizim ülkenin Flaman tarafında müdahale etme sanşımız yok. O bölgede insanlar hangi partiyi seçmişse o parti iktidar olmaya gelecektir. En son yapılan seçimlerde Flaman bölgesindeki Flaman halkı N-VA partsinin iktidar olmasını seçmiş. Fransızca konuşan tarafta da sosyalist ve MR parti kendi oy oranlarını almışlar. Sosyalist parti ülkenin diğer tarafının demokratik tercihini baştan reddetmiş. Bakınız, aslında burada ırkçılık yapan sosyalist parti olmuş. Siz bir ülkenizin yarısının siyasal tercihini demokratik tercihini baştan çiziyorsunuz. Gelelim Didiër Reynders siyasetciye ülkenin en zor dönemlerinde ülkeyi dışarda uluslar arası platformda temsil eden ülkenin itibarını kurtarmış belki en önemli siyasetçidir. Şahsen tanıdığım diplomat ve siyasetçi bir kişiliği olan aynı zamanda da Liége üniversitesinde hukuk dersi veren bir akademisyendir. Böyle bir insanın ülkenin bir tarafına ırkçılık yapması söz konusu olamaz. Bir kesimde ki bir partiyi seçmiş olan halk, bu parti iktidar olacak diyorsa N-VA ülkenin federal hükümetinde bir taraf olmak durumundadır. Bakın bunu siz veya ben belirleyemeyiz. Bu ülkenin siyasal bir gerçeğidir. Flaman tarafı seçiminde N-VA demiştir, Valon tarafında da N-VA ile siyasal bir ortaklık kurmak zorunda olan diğer partiler var. Şimdi MR ülkenin Frankofon tarafını tek başına temsil ettiği için, bu hükümette yer aldığı için diğer partiler, siyasal güçlerini kaybettiği için bu yönteme başvurluyor, (ülkede grevler üst üste, ülkeyi değişik yöntemlerle sendikaları dahil ederek farklı farklı yöntemlerle siyasette yapamadığını hayata geçirmeye çalışan bir tablo var). Dolayısıyla bu ülkenin gerçeğidir, Flaman tarafının isteğidir. Flaman tarafı N-VA demiştir. Diğer Frankofon tarafta da MR çıkmıştır, bu iki taraf iktidar ortağı olmuştur. Hiçbir parti bir ülkeyi kendi keyfinin yönetiminde yürütemez. Belçika’yı yöneten N-VA ve MR partileridir. 7 tane MR de bakan var. Dış işleri bakanı, Başbakan, Enerji bakanı, Emelilik bakanı, Ulaştırma bakanı vs..zaten ulaştırma bakanı MR’den olduğu için iki de bir demiryollarında grevle karşı karşıya kalıyoruz.
K.D.: Bizim başbak anımız ne yapıyor bu sorunları çözmek için? Insanları sorguladığımızda daha çok komünist partisine veya ırkçı partisine oylarını vermek istiyorlar, bunun açıklamısını yapabilirmisiniz?
M.U.: Şimdi bir defa Belçika’daki medya organlarının ısrarla insanların PTB komünist partisine oylarını vereceğine yönelik bir haber folyası var ama gerçekte bunun yansıması yok. Seçimler henüz yapılmadı PTB çok küçük bir parti, sosyalist partiyi terkeden bir kısım komünist partiye oy verebilir ama bu ülkenin kaderini değistirecek siyaset akımı değildir, bu bir. Ikincisi bu ülkede Başbakan, bu ülkedeki farklı iktidar ortağı partilerin getirdiği programı ilk hükümet kurulurken kabul edilmiş haliyle uygulamaktan sorumlu bir orkestra şefi. Batı demokrasilerinde Başbakan rolü en başta anlaşılmış hükümet programını öbür seçimlere kadar harfiyen uygulamalıdır. Ben size bir örnek vereyim, bununla ilgili de internet facebook ortamında yakında paylaşım yapacağım. Belçika 2014 yılına kadar tamamıyla büyük bir ekonomi bunalımı yaşamış, işsizlik bunalımı yaşamış, 2014’ten sonra yavaş yavaş 2016’ya kadar sıfıra gelinmiş ve eksilerden y ukarıya çıkılmış ve ilk defa Belçika ekonimisi şu anda artı da. Son bir yılda 66 bin yeni iş kuruldu Belçika’da. Bakın, batmakta olan bir ekonomiden yükselmekte olan bir ekonomiye geçildi. Bunun dışında taxshift diye bir uygulama yapıldı. En son maaşlarda bir artış oldumu olmadımı? Ortalama 100 avro bir artış oldu, 100 avro bir aile için çok önemli bir paradır. Bunun sebebi ekonomide olumlu değişikliklerdir. Sürekli fakirlik edebiatı yaparak ülkenin kasalarını karşılıksız şekilde çarçur eden iktidarlar geride kaldı. Şu anda ülkede atılımcılığı girişimciliği destekleyen bir hükümet var. Bununla ilgili Türk insanımız, eskiden belki işçiydi ama şu anda bizim Türk insanımız ve yabancı kitle girişimcidir. Biz Belçika tarihinde ilk defa büyük bir kongre düzenledik. Başbakan Charles Michel bizzat kendisi oraya geldi, göçmen kökenli belçikalılar için onlar bizim değerimizdir dedi ve ilk defa bir teşvik paketi hazırlandı, bu yakında lanse edilecek. Böyle birşey Belçika tarihinde yok. Yabancıları seviyoruz diyenlerin yaptıkları hiçbir şey yokken 3 yıllık kısa bir sure içinde güya yabancıları sevmeyen parti diye lanse edilen MR partisi (ki alakası yok benim sonradan Belçika’ya gelip siyaset yaptığım bir partidir bu) son derece önemli adımlar atmıştır. Birtane daha örnek verelim bunları detaylı olarak paylaşacağız önümüzdeki günlerde ama örneğin yeni kurulan bir işletmeye ilk işe aldığınız kişinin hiçbir vergisini vermiyorsunuz artık bunu tamamen devlet ödüyor. Bu otomatikmen iş demek, ekmek demek, insanlar için aile demek, gelecek demek. Genel vergi oranları yüzde 33 lerin üzerindeydi şu anda yüzde 30 un altına çekildi ve önümüzdeki dönemlerde bunun daha da aşağıya yüzde 22, 23 lere kadar çekilmesi hedefleniyor. Bu da ekonomiyi rahatlatacak.
K.D.: Bu AB ile ilgili bir düzenleme değilmi?
M.U.: Belçika, AB’nin taleplerinin ötesine geçti. MR maliye bakanı AB’nin kemer sıkma talebini reddetmiştir. Ve Sosyalist partisi tarafından dondurulan endeksin blokjını MR açmıştır. Buda maaşların artmasına neden olmuştur. Bu başarı 3 yıl içinde yeni bir hükümetle genç bir Başbakanla sağlanmıştır. Önümüzdeki seçimlerde MR’e destek verildiği takdirde, bizlere destek verildiği takdirde, bu atılımcı ve gelişimci, rahatlatıcı mantıklı ortam gelişerek devam edecek. Biz parti olarak diğer partilere açığız
K.D.: Uzun uzun MR’in siyasetinden konuştuk, birazda sizin özel siyasetinize geçelim isterseniz. “Siyaset hakka hizmet için yapılır, meyvesini halk yer. “ sloganınızı açıklarmısınız?
M.U.: Ben özellikle kaymakam olmak için Türkiye’de kamu yönetimi okumuş birisiyim. Bundan önce anlattığım AB ile ilgili yurt dışı ödevimden sonra kararım değişti ve buralara kadar geldim. Buradaki görevimde aslında Türkiye’deki yola çıkmış olduğum amacımdan çok farklı değildir. Siyasicilere yönelik eleştiriler vardır, hep söyle derler insanlar, “seçimlerden sonra asla telefona cevap vermezsiniz”. Ben böyle bir siyasetçi olmadım. Ama birde siyasetçi tarafından baktığın zaman orada da insanlara yönelik bazı eleştiriler vardır, insanlara dönük derler ki, “ya vatandaş bize sorunu için geliyor ve sadece bize geliyormuş gibi yapıyor halbuki öbür siyasicilere de gidiyor”. Yani işinin olması için öbür tarafa da gidecek tabii. “Iste biz onlara şu kadar hizmet ettik de onlardan şu kadar oy alamadık” gibi ifadeler duyabiliyoruz. Ben baştan bunun çizgisini netleştirdim. Kesinlikle insanlardan bir beklenti içinde siyaset yapmıyorum. Yaptığım siyaseti hakka hizmet olarak yapıyorum. Hizmetimden ortaya çıkan meyveyi vatandaş yiyor. Yani burada benim muhatabım doğrudan doğruya rızasını talep ettiğim makamdır. Yoksa onun dışında vatandaş bundan yararlanmış hizmet almış bu beni çok mutlu eder. Bizim inancımıza göre insanların hizmetinde olan, insanların işini kolaylaştıran, bir problemini çözen kişilerin dünya’da da ahirete de işi yolunda gider. Biz bu inançla hareket ediyorum. Tabii diğer taraftan hiç kimseyi ayırt etmeden bunu yapıyorum. Tabii Batı Avrupa ülkelerinin inanç noktaları bizimle aynı olur veya olmaz buna bakmazsızın ben siyasetimi yürütüyorum. Önemli olan herkesin rahat edebildiği bu benim idarem diyebildiği bir sistemi yaşatmak ve yürütmek.
K.D.: Hobileriniz var mı, var ise nelerdir?
M.U.: Ben yoğun bir tempo içinde kendimi böyle işlere kaptırdıktan sonra bir şey keşfettim oda doğayla haşir neşir olmayı. Ben bir çiftçi çocuğuyum, hala babamın Emirdağ’da tarlaları var. Gïttiğim zaman çok faydamız olmuyor ama toprak bir insanın ihtiyacıymış; Toprakla haşir neşir olmayı hatırladıktan sonra ben birkaç yıl önce Brüksel’in dışında bir hobi bahçesi diyebileceğimiz, zaman geçirebileceğim bir alan kiraladım ve inanın iki toplantı arası takım elbiseyle gittiğim olmuştur. Oranın toprağını çeviririm, oraya birşeyler ekerim. Oradan çıkan meyvelerden sebzelerden paylaşırım. Bu benim için hem bir hobi hemde stres atmak için çok güzel bir ortam. Bunu Brüksel’e yaymayı düşünüyoruz. Anderlecht’te yaymayı düşünüyoruz. Yeni dönemde inşallah projelerimizden bitanesi Anderlecht’te büyük bir tarla alındı ve insanalara hobi bahçesi olarak sunmaya başlayacağız. Insanlar bunlardan çok cüzi bir miktara yararlanacaklar inşallah.
Mustafa Ulusoy bey’e Siyaset Arenası programımıza katıldığından dolayı çok teşekkür ederiz, siyaset hayatında kendisine sonsuz başarılar dileriz.
Hafta ya yeni bir konuk ile yine karşınızda olacağız.
Yorum Yazın