Mart ayında ABD'de başlayan bankacılık krizinin ardından Avrupa'daki Credit Suisse paniği AB ülkelerinde faaliyet gösteren bankaların risk durumlarına ilişkin soru işaretleri doğurdu.
ABD ve İsviçre bankacılık sektöründe yaşanan gelişmeler sektörün zafiyetlerini de belirginleştirirken küresel finans sisteminde bankaların ne derece birbirlerine bağımlı ve kırılgan oldukları netlik kazandı.
ABD'de yüksek faiz oranları bazı bankaları iflasa sürükledi
Bu yılın ilk aylarında ABD bankacılık sistemi zorlu bir dönem yaşadı. Riskli krediler nedeniyle ortaya çıkan ciddi zararlar sonucunda ABD'de mart ayında önemli bazı bankalar iflas noktasına geldi.
Toplam 209 milyar dolarlık varlıkla ABD'nin 16. büyük bankası konumundaki Silikon Vadisi Bankasının (SVB) 10 Mart'taki iflası bütün dikkatleri üzerine topladı.
Özellikle teknoloji sektörüne odaklanmış ve genellikle girişimcilere kredi veren banka, artan faiz oranları ve teknoloji sektöründeki yavaşlama nedeniyle iflas etti.
SVB iflasını, Signature Bank ile First Republic Bank'ın yaşadığı sıkıntılar takip etti.
10 Mart'ta 110 milyar dolarlık varlıkla ABD'nin 43. büyük bankası olan Signature Bank iflas ilan etti. Signature Bank, özellikle kripto varlık ticaretine odaklanmış ve genellikle kripto para borsalarına kredi sağlayan bir kuruluş olarak ön plana çıkıyordu. Banka, artan faiz oranları ve kripto para piyasasındaki düşüş nedeniyle iflasa sürüklendi.
Ardından ABD'nin 46. büyük bankası First Republic Bank da iflas sürecine girdi. 13 Mart tarihinde 100 milyar dolarlık varlığı bulunan ve zengin müşterilere genellikle özel bankacılık hizmetleri sunan banka kapılarını kapattı. First Republic Bank, artan faiz oranları ve ekonomik durgunluk endişeleri nedeniyle iflas etti.
Bu bankaların iflas etmesinin temel nedeni olarak riskli krediler nedeniyle oluşan büyük zararlar öne çıktı.
ABD'deki banka iflasları, küresel ekonomi üzerinde de bazı olumsuz etkiler doğurdu. Bu iflaslar, ekonomideki belirsizliği ve güvensizliği artırdı.
Yüksek enflasyon karşısında faiz artışlarının devam ettiği ve resesyon beklentilerinin arttığı bir dönemde gelen banka iflas haberi, küresel piyasalardaki kaygıları besledi.
ABD'deki kriz Credit Suisse ile Avrupa'ya taşındı
Aynı dönemde, Avrupa kıtasında da İsviçre'nin en büyük ikinci bankası konumundaki Credit Suisse'in sıkıntıya girmesi, küresel bir bankacılık krizine ilişkin korkuların daha da artmasına neden oldu.
Credit Suisse, bu yıl riskli krediler nedeniyle oluşan zaralar ve sektörde artan rekabet ortamı sonucunda krize girdi.
167 yıllık Credit Suisse'in en büyük ortağının sermaye artırımı yapmayacağını duyurmasıyla bankanın hisse senedi fiyatında hızla düşüş yaşanırken, banka hisselerine yönelik satış baskısı piyasa geneline yayıldı.
Credit Suisse'in krizi aşmak için 50 milyar dolardan fazla borçlanacağını açıklaması da piyasadaki paniği gidermekte yeterli olmadı ve 19 Mart'ta İsviçre'nin en büyük bankası UBS, kriz yaşayan Credit Suisse'i satın almak üzere anlaştı.
UBS'in Credit Suisse'i 3,8 milyar dolar karşılığında alması, ülke bankacılık tarihindeki en büyük satın alma olarak tarihe geçti.
Credit Suisse satın alımı İsviçre bankacılık sisteminin geleceğini şekillendirecek önemli bir gelişme olurken, Avrupa'da sektördeki tedirginliklerin bir miktar azalmasını sağladı.
ABD ve İsviçre bankacılık sisteminde yaşanan krizler, Avrupa finansal sisteminin istikrarına ilişkin endişeleri artırırken, köklü bankalarda hızla ortaya çıkan sorunlar sektörün zafiyetlerini belirginleştirdi.
Söz konusu gelişmelerle dünya genelinde pay piyasalarında satışların derinleştiği görülürken, devam eden enflasyon endişelerine karşın güvenli liman varlıklardan tahvil talebi tırmanışa geçti.
Buna göre, Almanya'nın 10 yıllık tahvil yaklaşık 85 baz puan gerileyerek 20 Mart'ta yüzde 1,92'yi test ederken, bankalarla ilgili krizin aşılmasıyla mart ayını yüzde 2,30 seviyesinden tamamladı.
Bu dönemde İsviçre'nin 10 yıllık tahvil faizi de yüzde 1,60'tan yüzde 0,89'a kadar düştü.
Bankacılık birliğini güçlendirme gündemi yeniden üst sıralara taşındı
SVB'nin batışı Credit Suisse üzerinde olumsuz bir etkiye neden olurken, küresel finans sisteminde bankaların ne derece birbirlerine bağımlı olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Böylece, 2023'te Batı ülkelerinde yaşanan banka iflasları, küresel ekonomi üzerinde önemli etkilere sebep olurken, söz konusu iflaslar, küresel ekonomide belirsizlik ve güvensizlik ortamına neden oldu.
Avrupa Birliği (AB) yetkilileri, bankacılık krizi ile ilgili değerlendirmelerinde, faiz oranlarındaki değişim ve artışın yeni bir ortam yarattığına işaret etti.
Bu yeni ortamda teyakkuzda olunması gerektiğine dikkat çeken yetkililer, finansal istikrar açısından yüksek enflasyon ve artan faiz oranların uzun süreli düşük faiz oranlarından farklı zorluklar ortaya çıkardığını belirtti.
AB üyesi ülkelerin liderleri, bu yıl bankacılık sektöründeki gelişmelerin de ele alındığı bir zirve gerçekleştirdi.
Liderler, "Bankacılık birliği, AB bankacılık sisteminin dayanıklılığını önemli ölçüde güçlendirmiştir. Bankacılık sektörümüz güçlü sermaye ve likidite pozisyonları ile dayanıklıdır." açıklamasıyla Avrupa piyasalarını sakinleştirmeye yönelik ifadeler kullandı.
AB liderleri, bankacılık birliğini tamamlamak için çalışmaların sürdürüleceğine, bu alanlardaki ilerlemenin gelecek zirvede de değerlendirileceğine işaret etti.
AB bankalarının likidite konusunda ABD'den daha katı kurallara tabi olması bu alanda krizin derinleşmesini önledi ve ABD ile İsviçre'deki bankacılık krizlerinin AB'deki finans kuruluşlarına doğrudan etkisi sınırlı kaldı.
Ancak, yeni önlemlerle AB'deki bankaları şoklara karşı daha dirençli hale getirmeyi ve bu alanda tek bir pazar oluşturmayı amaçlayan projelerinden "bankacılık birliğini" güçlendirme gereksinimi tekrar gündemde üst sıralara taşındı.
Yorum Yazın