Bruxelles Korner
Zehra Özer
O dönemde Kongo Belçika'nın sömürgesi konumundaydı. Kral Leopold gizlice gönderdiği heyetle Kongo'daki kabile şeflerini kandırarak Kongo topraklarını parça parça satın almıştı. Daha sonra uluslararası bir konferansta bu tapuları göstererek kendisine karar çıkarmış ve Avrupa devletleri Kongo'yu Kral Leopold'ın özel mülkü olarak tescillemişlerdi. Böylece bu topraklar üzerinde yaşayan 20 milyon Afrikalının efendisi Belçika Kralı II. Leopold olmuştu.
Suaygırı Derisinden Kamçılar
Özgür Kongo Devleti kısa sürede en vahşi yöntemlerin uygulandığı bir sömürge ülkesine dönüştürüldü. Medeniyet söylemi ile bölgeye gelen Belçikalılar Kongo halkını medeniyetin kölesi haline getirdiler.
İlk keşfedilen kaynak fildişi idi. Fildişi ticaretinden komisyon alan şirketler fildişi toplaması için zorunlu tuttukları köylüleri kotayı dolduramadıklarında suaygırı derisinden yapılmış “chicotte” adlı kamçılar ile cezalandırıyorlardı. Bu cezalar çoğunlukla ölümle sonuçlanıyordu.
Kotayı Dolduramayanların Elleri Kesildi
Kauçuğun 1890’lardan itibaren araçlarda kullanılmaya başlaması ise ikinci bir kazanç kapısı açmıştı. Kongo ormanları kauçuk için yağmalanmaya başlandı. Kongo halkı fildişinden sonra kauçuk kotası ile karşı karşıya kaldı. Suaygırı kamçıları yine devredeydi. Fakat bu da yeterli görülmeyerek kotayı dolduramayanların başta el ve ayak kesme (küçük çocuklarda dahil) olmak üzere bir çok akıl almaz işkence yöntemleri kullanıldı.
1880’li ve 90’lı yıllardan itibaren yeni otomobil ve bisiklet endüstrisinin lastik yapımında kullanılan kauçuğa çok ihtiyaçı vardı. O yıllarda Kral Leopold'un Kongo'su dünyanın bir numaralı kauçuk üreticisi oldu.
Kral Leopold kısa zamanda nasıl büyük bir servetin üzerinde oturduğunu farketti ve çalışmalara başladı. 20 yıl gibi kısa bir süre içinde Belçika'dan 8 kat daha büyük olan bu topraklar adeta dev bir çalışma kampına dönüştü. Ağır çalışma koşullarında ölenlerin sayısı arttıkça Kral Leopold’un cebine giren para daha çok artıyordu. Aynı dönemde ülkeye girip çıkan seyyahlar, misyonerler ve diğer Avrupalılar gördükleri dehşet tabloları resmediyorlardı. Ülkenin her yerinde yeteri kadar hızlı çalışmayanlara ibret olsun diye cinsel organlarından asılmış veya idam edilmiş çıplak bedenler ve kesik vücutlar sergileniyordu. Dönem içerisinde çekilen resimler yerlilerin yaşadığı dehşeti tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu. O yıllarda misyoner Joseph Clark, Kongo'da gördüklerimi görmektense ölmeyi tercih ederdim demişti. Hatta İngiliz fotoğrafçılar, çocuk yaştaki Afrikalıların kesik kol ve bacaklarını gösteren kan dondurucu kareleri ülkelerinde taşımışlardı.
Kongo’da ki Belçika askerlerinin her birine belirli sayıda kurşun verilmekteydi. Askerler kurşunlar boşa harcamadığını ispatlamak için öldürdükleri yerlilerin kesik ellerini getiriyorlardı. Bazense mermilerin boş gitmesi durumunda hayatta olan yerlilerin ellerini keserek eksiklerini böyle tamamlıyordı. Kral Leopold yıllar sonra Kongo'da yaptıklarını, "bir hıristiyanın yapması gereken görevler" etiketiyle savunmuştur.
Başka bir olay ise Kral Leopold Kongoluları sıraya dizerek kollarını askerlerine uzatmalarını istemiş ve kollarını uzatan Kongoluları göstererek, “bunların ellerinin boyu niye birbirinden farklı diye sormuş?” Ardından hepsinin aynı boya gelene kadar kesilmesini emrettiği söylenir. Ve yerlilerin kolları aynı hizada kesildiği söylenir. Daha sonra ki yıllarda kol ve bacak kesme veya uzuv kesme uygulaması Afrikada savaşlarda cezalandırmak için gelenek arasına girmiştir.
Bir ülkenin kaderi bir parça kauçuk yüzünden perişan olmuş milyonlarca insan bir kauçuk parçası yüzünden işkenceler görmüş öldürülmüştür.
Bu yaşananlar 1900 lerin başında ortaya çıkınca Avrupa devletleri Kral Leopold 'u eleştirmiş ve bir konsey toplayarak Kongo'yu Kral Leopold'un özel mülkü olmaktan çıkarıp Kongoyu Belçika hükümetinin sömürgesi yani Belçika devletine sömürge olarak tayin etmiştir. Ardından Kongo’ya giren özel şirketler daha da acımasız usüller sergilemişlerdir. Mesela en hafif yöntemlerden biri borcunu ödeyemeyen yerlilerin kadınlarını rehin alınması yasalarla belirlenmişti...
Yirmi üç yıllık II. Leopold yönetimi sırasında Kongo’nun nüfusu üçte bire indi.
Tahminlere göre 20-30 milyon olan nüfus hiç artmadığı gibi 8-9 milyona inmişti. Kral II. Leopold’un insanlık dışı uygulamaları uluslar arası alanda duyulmaya başlayınca krala büyük tepkiler geldi. Bütün bu tepkiler üzerine kral özel mülkü olan Özgür Kongo Devleti’nin yönetimini Belçika Devleti’ne devretmek zorunda kaldı.
Belçika yönetimi döneminde her ne kadar insanlık dışı uygulamalar kalksa da zengin maden (bakır, kobalt, elmas) yataklarının da keşfi ile sömürgecilik tüm hızıyla devam etti. 1960 da bağımsızlığını kazanan Kongo hala iç savaşlar ve kıtlıkla mücadele ederken ülkenin üzerinden karabulutlar hiç eksik olmadı. Belçika Kral II. Leopold tüm bu vahşete ve insanlık suçlarına rağmen Afrika'ya medeniyet taşıyan Avrupalı olarak saygınlık kazandı ve bu suçlardan hiçbir zaman yargılanmadı.
Yorum Yazın