Bruxelles Korner
Zehra Özer
Erik Buyst, meslektaşı-tarihçi Erik Smeyers ile birlikte, ‘Katılaşmış Ülke’ adlı kitabı yazdılar. Özellikle Belçika’nın ekonomik tarihini anlatan okumaya değer bir kitaptır. Buyst ve Smeyers kitap’ta Belçika’nın ekonomi politikasını, tüm çıplaklığıyla ele aldılar. Kitap’ta Belçika’nın ekonomik geçmişine ”Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana oluşan çatlakların görünmemesi için üzerini kağıt ile kaplamak ve kağıdı sürekli ıslak tutmak” benzetmesini yaptılar.
ERIK BUYST: Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, şu anki durumun tam tersi mevcuttu. O zamanlarda Belçika endüstriyel bir güç merkeziydi. Dünya adeta ayaklarımızın altındaydı.
KRISTOF SMEYERS: Biz savaştan travmalı çıktık. Tüm ekonomimiz adeta çökmüştü. Biz ülke olarak o zamandan bu yana belirsizlik yüzünden uluslararası kurumlar içinde sadece saklanmayı becerebildik.
BUYST: Yirmili ve otuzlu yıllardaki korunur halimiz yıkılmıştı. Biz içimize kapandığımız için ikinci sanayi devrimini de kaçırdık. Ülkemiz sömürgemiz altında olan Kongo'ya bağlıydı. Altyapımız ancak altmışlı yıllarda yabancı yatırımcıların Belçika’yı yeniden keşfetmeleriyle yenilenme şansını buldu. Yabancı yatırımcılar bize, araba ve kimya endüstrisi sanayinin üretimini verdiler. Biz bunu tek başımıza başaramadık. Bu acı bir gerçek. Bizim Hollandalılar gibi bir Shell’imiz, veya İsviçreliler gibi bir Nestlé’miz yok.
Ve biz hala geçmişteki bu acı gerçeğin izlerini taşıyoruz. Şu anda biz, altmışlı yıllarda Caterpillar ve Ford gibi buraya gelmiş firmaların yavaş yavaş kaybolmasıyla, yeniden eski topal sanayi işleyişimize geri döndük. Bizim yeni sanayicilere ihtiyacımız var. Ne yazık ki Belçika artık yatırımcılar için çok cazip bir ülke değil. Biz bunu artık kendimiz başarmalıyız. Teknolojik alanda muhafazakar olmamız, bize sorun yaratıyor. Biz çok uzun bir zaman kömür, çelik ve buhar teknolojisine inanmaya devam ettik. Korkarım biz bu günümüzde de yeniden diğer ülkelerin muhtemelen vazgeçmiş olduğu teknolojilerine sarılmaktayız.
Belçikalı bir şirket yenilik yapmak istese bu tamamen Lernout & Hauspie şirketinde yaşandığı gibi bir saçmalık yumağına dönüşüyor.
BUYST: Yeni bir teknolojiyi daha da geliştirmek ve ticarileştirmek için temelinin sağlam atılması gerekir. Şu anda Biyoteknoloji ve Yazılım (software) sektöründe bazı şirketler bunu iyi bir şekilde başardılar. Özellikle birçok spin-off’lar (bir diğerinin yan ürünü olarak ortaya çıkan bir ürün ya da teknoloji). Ve bunların ikinci bir Lernout & Hauspie vakası olmayacağını ümit edelim.
SMEYERS: Burada aklımıza gelen soru şudur: Belçika’da başlatılan şirketler burada kalmaya devam edecekler mi? Başarılı şirketlerimizi sık sık yabancı yatırımcılara kaptırıyoruz. Hatta geçmişte, birçok büyük Belçikalı şirket yabancı kodamanlar tarafından emildi. Suez şimdi Belçikalı enerji piyasasını yönetiyor ve Côte d'Or ve Godiva‘da Fransızların elinde.
BUYST: Henüz çok az Belçikalı şirket uluslararası bir rol almaktadır. Birçok yatırımcılar büyük şirketlere para yatırmaya cesaret edemiyorlar. Belçikalılar emin olmadıkları işlere atılmayı göze alamıyorlar. Onlar kile sapılıp kalıyorlar.
Zaten uzun bir süredir serbest ticaret alanında ‘Paylaşım ekonomisi ve Uber' üzerinde tartışmalar yaşanıyor. Biz bugün dramatik bir ekonomik dönüşüm mü yaşıyoruz?
SMEYERS: Ben öyle düşünmüyorum. Geçtiğimiz yüz yılda böylesi hızlı gelişen ekonomi şekillerin nadiren kalıcı bir etkisi oldu. Onlar genellikle mevcut sistem içinde buharlaşırlar.
BUYST: Altmışlı yıllarda, ekonomi çok daha etkili bir şekilde değişmişti. Şimdiki ile aralarındaki tek fark, taksi şoförlerinin Uber tarafından ve ikram servis sektörünün Airbnb tarafından etkilendiği gibi, yeni gelişmelerden etkilenecek olan grupların şu zamanda çok fazla gürültü yapmalarıdır. Geçtiğimiz son on beş yıl içinde beni gerçekten tek bir şey şaşırttı: Oda Caterpillar gibi sanayi şirketlerin kaybolma hızı. Bu kömür maden ocaklarının kaybolmasına benziyor ancak şu fark ile hükümet aracı olarak onlara yardımlar sunmuştu.
SMEYERS: Bu evrim uzun süredir devam ediyor. Yetmişli yıllarda, Meuse vadisinde zaten metal şirketleri kapatıldı. 1980 yılında van Cockerill tek Liege fabrikası olarak kalmıştı. Renault Vilvoorde 1997 yılında kapatıldı, Opel ve Ford onu takip ettiler ve 2003 yılında Philips Hasselt şehrinden taşındı. 1973’ün petrol krizinden bu yana, Belçika'da endüstriyel aktiviteler yaklaşık yüzde 20 oranında azaldı. Sadece ilk sanayi devriminin diğer lideri olan İngiltere bizden daha kötü sonuçlandı. Bunun etkisi de bizim işgücü piyasası üzerinde görünüyor: işsizlik oranlarımız yüksek bir seviyede. Özellikle eski sanayi bölgelerinde.
Her bir şirketin ülkeden ayrılmasından sonra aynı soru tekrarlanıyor: Belçika endüstrisinin bir geleceği varmı dır?
BUYST: Umarım vardır. Hizmet sektörümüzün, o sanayinin büyük bir kısmına bağlı olduğunu unutmamamız gerekiyor. Bizim önemli endüstrilerimiz de var, gıda endüstrisi ve Anvers kentinin kimyasal şirketlerin kümesi gibi. Üretim mallarımızın ihracatı hizmet ihracatımızdan kat kat daha fazladır. Finansal hizmetler sektörü bir zamanlar tek başına eşitsiz kalmıştı, fakat bugün on yıl öncesine göre o sektörün sadece gölgesi kaldı.
'Katılaşmış Ülke' kitabınız ekonomimizin tarihi dışında Belçika'nın bir siyasi tarihi olarakta okunabilinir. Bu kaçınılmaz mıydı?
SMEYERS: Belçika bağımsızlığını kazanmasından bu yana, mali ve siyasi gelişmeler ile daima yakından bağlantılı olmuştur. İkinci Dünya Savaşı'ndan önce "bankacı hükümetleri' nden bahsediliyordu: o zamanlarda bankaların dönme kapıları politikacılar tarafından hiç durmaksızın itekleniyordu. 2008 krizinden öncesine kadar birçok politikacı bankaların yönetim kurulunda yer aldılar.
BUYST: Belçika, Avrupa Para Biriminin katılımına büyük önem vermişti. Bu siyasi kararının ekonomimiz için ne anlam taşıyacağını hepimiz çok hafife aldık. Ekonomik olarak Belçika o zamandan beri Almanya'nın bir eyaletidir. Siyasetçilerimizin bunu itiraf etme zamanları gelmiştir. Onlar hükümet borçu için finansal istikrar ve düşük faiz oranları gibi para birliğinin yararlarından faydalanmak istiyorlar. Özerkliklerinden vazgeçmek istemiyorlar, fakat bunu zaten kaybetmişlerdir. Bizim maaş politikamızın Almanya ile önemli ölçüde bir farklılığı yoktur, olma şansıda yoktur. Bu sosyal güvenliğimiz için de geçerlidir.
Bu biraz kadercilik değil midir?
BUYST: Başka hiçbir alternatifi yoktur. Avrupa Birliği daha iyi çalışmış olsa bile ve avro bölgesinin kararları Berlin'de değil de Brüksel'de alınmış olsaydı bile Almanya’nın ekonomik gücü her zaman daha ağır basacak. Bize belki biraz söz hakkı verilebilinirdi ama sözün özü daima onlarda kalacak: Almanya'nın istekleri her zaman için kanundur.
Birçok ekonomist, Alman tasarruf politikasının krizi dahada etkilediğini iddia ediyor.
BUYST: Ben buna tamamen katılıyorum. Ama başka bir seçeneğimiz de yok. Almanların görüşünü değiştiremeyiz. Artan eşitsizlik gibi, Alman modelinin dezavantajlarını azaltabiliriz. Ama bunun dışında başka birşey yapamayız.
Avro’yu kabul etmemiz iyi bir fikir miydi? Altın standardı gibi karşılaştırılan para hortumları ve Bretton Woods sistemi kötü sonuçlandı.
SMEYERS: Ülkeler birbirlerine uyumlu hale getirilmelidir. Avro geçisinde bu olmadı. Parasal birlik mali birliğe eşlik eder, ancak doksanlı yıllarda buna hiç kimse önem vermedi.
BUYST: AB’ye çok fazla ülke alındı. Güney Avrupa ülkelerinin Alman modeline uyum sağlamaları aslında imkansızdır. Bu ülkelerin nüfusu bu konuda güçlük çekiyor ve sandık başında bunun intikamını alıyor. Aslında, Belçika’yı bile avro birimine asla dahil etmeyeceklerdi. Bizim ülkemiz bile kurallara uygun değildi. Yanlış anlaşılmasın; biz aynı zamanda para birliğine çok şey borçluyuz. Çok insan bankacılık krizinin Belçika’yı nasıl etkilediğinin farkında değil: büyük bankalarımızın tümünün başı derde girdi. Biz de o anda Belçika frangı olsaydı bile fırtınadan yine kaçamazdık. Ama avro tanıtımından kısa bir süre sonra, biz yanılarak 'hazırız' dedik. Gerçekte henüz işe başlamamıştık bile. Verhofstadt-hükümeti bu işe girişmeden önce kamu borç yükünü daha da hafifletmesi gerekirdi ve Avrupa kurallarına uyum sağlayabilmesi içinreformlar yapması gerekirdi. Biz Belçika nüfusunun yaşlanmasını on beş yıl önce ele almış olsaydık, buna herkes katlanabilirdi. Mevcut hükümetimiz şimdi acı tedbirler almak zorunda kaldı: emeklilik yaşının yükseltilmesi sert ve etkileyici bir önlemdir. Ne yazık ki, biz ancak sırtımız duvara dayandığında harekete geçiyoruz.
Hiçbir politikacı seçmenlerinin kazanılmış hakkını geri almak istemez.
SMEYERS: Bu sadece siyasetçilerimizin elinde olan bir durum değildir. Biz vatandaşlar, bunun karikatürlerini bile yaptık. Biz yöneticilerimizin verimsizliğiyle bile alay ediyoruz.
BUYST: Biz politikacılarımızı gerçekten çok hafife alıyoruz. Belçikalılar, Hollandalıların ya da Almanların Kalvinizminden biraz esinlenseler – çok çalışmak, tutumlu olmak gibi. Belçikalıların bu hastalığından Flaman bölgeside muzdarip. Flaman hükümeti 1980 yılında iyi umutlarla başladı: Flaman hükümeti yaptığı işinin hep daha iyi olmasını istiyor. Ama bugün bürokrasi ve abartılı organizasyon hırsından batağa saplanmış durumda.
Endeks üzerinde yapılan tartışma nitekim tipik bir Belçikalı tartışmasıdır ve kitabınızda geçmiş yıllarda sık sık etkili olan endeks konu edilmiş.
SMEYERS: Endeks devreye girdiğinden beri tartışmalı geçiyor. Şimdi, böyle bir sistemin kuşkusuz avantajları da vardır. Kriz sırasında alım gücümüz endeks sayesinde sabit kalmıştır.
BUYST: Bir ekonomist olarak, benim endeks ile ilgili bir sorunum var. Maaşları enflasyona bağlamak pek mantıklı değil. Maaşlar aslında sadece verimliliğin artığı yanı sıra yükselebilir - ve maaşlar kesinlikle enflasyon ile eşit yürütülmüyor. Ama yaşam standardımızı ülkemizin verimliliği düzeyinde tutmak, Belçikalıların çoğunu aşıyor.
Az önce Verhofstadt-hükümetinden söz ettiniz. Hatta Michel-hükümeti seni pek etkilememişe benziyor. Sence bunlar arasında bir önceki Di Rupo hükümetiyle bir eğilim farkı var mıdır?
BUYST: Hayır yok. Örneğin, erken emekliliği kaldırmayı Di Rupo hükümeti harekete geçirdi. Mevcut hükümet seksenli yıllarda Wilfried Martens’ın ve doksanlı yıllarda Jean-Luc Dehaene’nın hayata geçirdikleri tasarrufların tekrar inceden üzerinden geçiyor, hepsi bu. Oysaki Michel-Hükümeti başlarda bir değişim ve yenilenme hükümeti olduğunu iddia etmişti, ancak oda aynı temalar üzerinde oynuyor. O bir dizi reformlarını hızlı bir şekilde işlemiş olabilir, ama aynı zamanda hızlı bir şekilde de kendi sınırlarını zorluyor. Bart De Wever de ona keza deneyimlerini hafife almış olduğunu itiraf etti. Engin dallardaki meyvelerin tümünü toplandılar bile. Hükümet bin bir zorlukla bütçesini defalarca gözden geçirdi. Tasarruf sağlamak bu kadar mı zordur?
BUYST: Ben öyle düşünmüyorum. Belçika kamu hizmetine, Hollanda ve Almanya'dan daha çok harcama yapıyor. Sunulan kalite o ülkelerden daha yüksek olmadığı halde bizim hükümet harcamalarımız yüzde on oranında daha yüksektir. Bizim kamu çalışanlarımız daha mı kötü çalışıyorlar peki? Hayır. Ama genellikle çift iş yapılıyor. Kamu hizmetinde kabul edilir bir devrim yapmak yerine, Michel-hükümeti aynı işlemlerin fazlasını öneriyor. "Bir terör saldırısından sonra ilk duyduğumuz şey daha fazla polis ve güvenlik personeli işe alınmalıdır." Belçika devleti zaten Avrupa'nın en büyük polis teşkilatına sahiptir. Oysa ki bu durumda mevcut polis memurlarının sadece daha iyi dağıtılması gerekirdi.
Michel-Hükümet'i döneminin sonuna varana kadar dengeli bir bütçe sağlayamayacak gibi görünüyor.
BUYST: Ben hükümeti bütçe açığını sadece yatırımları finanse etmek için kullandıkları sürece, desteklerim. Son otuz yıldır Belçika’nın altyapısına ve yollarına çok az yatırım yapıldı. Bunun feci sonuçlarını hepimiz biliyoruz. Ama ben hükümetin bu acil ihtiyaçlarımızı ele alacağına inanmıyorum.
Smeyers: Charles Michel geçenlerde bir yatırım planı önerdi. Bu öneri iyi niyetlerle doluydu, ama aslında öncelikle özel yatırımcılar için tasarlanmıştı. Üstelik bizim altyapımızın dışında enerji kaynaklarımızın ve eğitimimizin de acilen yatırıma ihtiyacı olduğu bir sırada.
BUYST: Geçmişte, Belçika’nın cari harcamalar için düzenli bir bütçesi ve yatırımlar için olağanüstü bir bütçesi vardı. Faydaları ancak uzun vadede görüldüğü için olağanüstü bütçenin bir açığı olması normaldir. Bizim politikacılarımız yetmişli yıllarda ne yaptılar? Sıradan giderleri, olağanüstü bütçeye yazdılar. Avrupa Komisyonu, Michel-Hükümetinin’de aynısını yapmayacağını kontrol etmesi için en disiplinli deneticilerini görevlendirebilirdi.
Ama Avrupa Komisyonunun kendisi, tüm giderlerin bütçeye dahil edilmesini talep ederek yatırım yapılmasını imkansız hale getirmiyor mu?
BUYST: Bu doğru. Borç krizi sırasında, Komisyon bütçe açıkları konusunda endişeliydi. Bunu anlayabiliyoruz. Ama endişesini çok fazla uzatıyor. Avrupa biraz daha mantıklı ve daha esnek olmalıdır. Politikacılar genellikle geçmişe dönük bir hayalet peşinde koşuyorlar.
SMEYERS: Geçmişimiz bizi hep takip edecek. Otuzlu ve yetmişli yıllarda yaşanan enflasyon dalgalarını düşünen siyasetçiler ve yetkililer - özellikle Almanya'da - biraz enflasyon yaşanmasından hala korkuyorlar. Bu politikayı felç ediyor.
Verilen dersler bazen unutuluyor. Kitabınızda bankacılık krizi Belçika'da otuzlu yıllarda yanlış gidenlerin bir tekrarı olarak verilmiş.
SMEYERS: Otuzlu yıllardan sonra mevduat bankalarının ve yatırım kurumlarının ayırımı için tedbirler alındı. Altmışlı yıllarda bu denetim sulandırıldı ve o zamandan bu yana, mali sektörün daha da önemli olmasına rağmen, birçok durumlarda alınan bu tedbirler yeniden kaldırıldı.
Böyle bir krizin önlenmesi mümkün müdür? Kibir zor düzenlenebilinir.
BUYST: Her zaman hatalar olabilir, ama Belçika'da bankacılık krizinin boyutu sistemik bir başarısızlığı gösteriyor. Bunun sorumluluğu finansal kurumların denetim yetkililerinde yatıyor: orada tüm prosedürlere uyum sağlandığını denetleyen çoğu avukatlardan oluşan bir heyet vardı, ama aralarında gölge bankacılığının ve yeni kredi paketi sisteminin tüm bankacılık sisteminde bir risk oluşturduğunu doğrulayan tek bir ekonomist bulunmadı. Ve bu deneticileri kim kontrol etti? Hiç kimse. Onlar da büyük bir ihtimalle bir önceki krizin hayaleti peşinden koştular.
Siz Belçika ekonomisinin karanlık bir tablosunu çizdiniz.
SMEYERS: Belçika katılaşmış bir ülkedir, fakat bir ülke katılaşmaktan kurtularak yeniden çözülebilir. Biz karamsar bir kitap yazmak istemedik. Biz yapısal olarak nelerin yanlış gittiğini araştırdık, böylelikle nelerin yapılması gerektiği açıkça ortaya koyduk.
BUYST: Ben özümde iyimserim. Biz sadece biyoteknoloji’nin ve robotik’in yeni sektöründe anlamlı ve faydalı bir rol almamızdan emin olmalıyız. Böylelikle bir veya iki jenerasyon daha devam edebiliriz. Ancak, bu akıllı çep telefonunda olduğu gibi bir hikaye olursa - Amerika Birleşik Devletleri'nde geliştirilen, Çin'de üretilen ve Avrupalıların tek yaptığı şey onu satın almak gibi - biz ülke olarak çok ciddi sorunlar yaşayacağız.
Yorum Yazın