Bruxelles Korner
Zehra Özer
Knack dergisi tarafından yayımlanan Dounia Bourabain'in araştırma çalışması, Belçikalı esnaflarının yerli halkına göre göçmenlere daha kötü davrandıklarını gösteriyor.
Araştırmadan çıkan sonuç: Belçikalı esnaflar göçmen müşterileriyle daha az ilgilenirlerken, onlara daha çok şüphe ile bakıyorlar ve onlara yönelik daha az hizmet sunuyorlar. Araştırmanın sonucundan, Belçikalı esnaflarda çok etkili olan “müşteri kraldır” sözünün, galiba günümüzün gününde göçmen müşterileri çin geçerli olmadığı anlaşılıyor.
“Bana göre bunu anlamamız için bir araştırmanın yapılmasına gerek yoktu”, diyor Dyab Abou Jahjah. “Bu bizim yaşam dünyamızın bir parçasıdır ve bu ayrımcılığın yaşandığını hepimiz biliyoruz. Ayrımcılık sadece işgücü piyasasında, kiralık konut pazarında veya eğitim kurumlarında yaşanan bir şey değildir. Ayrımcılık, tüm ayrıntılarıyla hayatımıza nüfuz eden bir gerçektir. Bu daha nasıl kanıtlanması gerekir ki? Sinemalardan mağazalara, spor kulüplerinden gece hayatına, beşikten tabutumuza kadar küçümseniyoruz.”
Günümüzde aktivistlerin, bugünkü ırkçılık biçimleri hakkında daha az konuşmaları, iş, kiralık konut, eğitim veya polis şiddeti gibi temel haklar konusunda daha fazla önceliklerin olmasındandır.
Günümüzün gününde ırkçılık ve ayrımcılık ülkede her yerde yaşanıyor. Bugün yerli ve etnik azınlıklara eşit muamele edilmesi, öylesine istisnai yaşanıyor ki, eğer bize eşit davranan olursa, ona madalya takma ihtiyacını hissediyoruz.
"Vay, Peter bana eşit davrandı, ne harika bir davranış."
"Ingrid, gerçek bir ırkçı değil, o ne hoş bir insan."
Beklentilerimiz yok denecek kadar az. Göçmenlere yönelik sadece biz göçmenlerin beklentileri düşük değildir. Yerli dostlarımız da sürekli birbirlerini olağan olarak etiketleyebilecek davranışlarda bulunduklarında birbirlerini överler.
"Vay gördünmü, Joris Faslıları işe almış."
Anja ne iyi yapmış, evini siyahi insanlara kiraya vermiş. '
Standart ve kriterler çok nettir. Günümüzün gününde ayrımcılık normal hale geldi. Ayrımcı davranmayan kişiler, normlardan farklı duruş sergiliyorlar ve bu yüzden bir alkış hak ediyorlar. Hayır, bir insanın herkese eşit davranması bir övgü gerektirmez. Ülkemizde fırsat eşitliği yok. Fırsat eşitliği işe girişte ve yükselmede; dil, din, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç veya benzeri ayrılıkların dikkate alınmaması ve hiçbir kişiye, aileye veya zümreye ayrıcalık tanınmamasıdır. Örneğin bir kişi “gay” de olabilir, “transseksüel” de, “lezbiyen” de, “siyah” da “yeşil” de.
Biz Müslümanlara, karalara, göçmenlere, yabancılara, eksik görülen vatandaşlara ve yerlilerinden daha az insan yerine konulanlara geri dönelim. Bu tür araştırmalar bizim için hiçbir şey ifade etmiyor.
Biz göçmenler her bir ırkçılık davranışıyla karşı karşıya kaldığımızda gözyaşlarına boğulma eğiliminde değiliz. Biz, bize ayrımcılık uygulayan insanlara gülümsemeye devam ediyoruz. Biz bazen onlara cevap vermeye bile cesaret edebiliyoruz ve verdiğimiz cevap ile o insanları zaman zaman ağlattığımız bile oluyor. 'White tears' - "Beyaz gözyaşları", kendisinin ırkçı olmadığını düşündüğü sırada aslında ırkçı davrandığını fark ettiğinde yanağından aşağı doğru süzülen yaşlar. O anda beyinlerine yerleşen 'beyaz masumiyet' gerçeklerle kirlenir.
Biz sonsuza kadar ayrımcılığın ve ırkçılığın "varolup olmadığı" konusunda ortaya atılan bu zayıf sorgu ya takılıp kalmalımıyız. Yoksa bizler çok mu fazla abartıyoruz? Içimizden çoğumuz artık beyaz insanlara karşı ırkçılık ve ayrımcılığı açıklamak veya kanıtlamakla ilgilenmiyor. Yaşam deneyimlerimiz gerçektir, ayrımcılıkla her gün karşı karşıyayız, biz bunu sürekli kanıtlamak zorunda değiliz.
Her göçmenin hayatı büyük bir pratik sınavdır. Biz sürekli yeni keşifler yaparak test edildikten sonra tekrar tekrar test edilmek zorunda değiliz. Bugün bizlerin, işgücü piyasasında, kiralık konut pazarında , eğitim ve emniyet kurumlarında uğradığımız ayrımcılıkla mücadele etmek için uygulanabilir tedbirlere ihtiyacımız vardır.
Bunun yanı sıra, tüm müşterilerin, müşteri olarak muamele görmeleri için kendi mağazalarımızı açmamız gerekiyor. Mohamed ve Fatima adında muhabirlerin Amerikan politikası ve bütçe açığı hakkında yazabileceği ve konuşabileceği gazete ve diğer medya kanalları başlatmamız gerekiyor. Çeşitliliğin parti listelerinde sadece bir dekorasyon olarak kullanılmaması için, çeşitlilik normunu taşıyan siyasi partiler başlatmamız gerekiyor.
Ve bugün biz bununla meşgulüz, belki birgün çözüm gelir diye beklemiyoruz artık. Biz yaşamaya devam ediyoruz, hayat devam ediyor ve biz başımızın çaresine bakıyoruz.
Irkçığın bir geleceği yoktur, ırkçılık zamanla hem siyasi hem ekonomik alanda iflas edecek. Bunun farkına varamayan şirketler, basın veya medya organları ve siyasi partiler de buna dahildir.
Yorum Yazın