İzini sürebildiğimiz tarihlerden bu yana yaşama kendimizden bir iz bırakmayı seviyoruz: Mağara resimlerinden tutun Ay’a çıktığımızda orada bıraktığımız insan yapımı hatıra eşyalara kadar. Peki ondan ne kadarını alıyoruz? İşte bu sorunun cevabı ‘ekolojik ayak izi’ oluyor.
Ekolojik ayak izi, gezegen üzerindeki etkimizi ölçmek için kullanılan temel bir sürdürülebilirlik göstergesi. En basit tanımıyla; kullandığımız her şeyi sağlamak ve yarattığımız etkiyi bertaraf etmek için biyolojik kapasitenin ne kadarını (toprak, su, altyapı, bitki örtüsü vb.) tükettiğimizdir. Yani bizimle ekosistem arasındaki bir arz-talep dengesi. Dengeyi bozan şeyse doğal kaynakları kendini yenileme sınırı içerisinde kullanmamamız. Mesela sanki 1,7 tane dünya varmış gibi tükettiğimizi biliyor muydunuz? Bunun sonucunda kaynaklarımız tükeniyor, biyoçeşitlilik azalıyor, gezegen giderek ısınıyor, aşırı iklim olayları artıyor kısacası tüm canlıların yaşam alanları daralıyor.
Ekolojik ayak izi hesaplama
Ekolojik ayak izi bir birey, topluluk, kurum, şirket, kent, ülke için hem ayrı ayrı hem de bütüncül olarak hesaplanabilir. Örneğin vegan bir diyet benimseyen, işe her gün bisikletle giden bir bireyin ekolojik ayak izi; kısa mesafeler için bile özel araç kullanan, et ağırlıklı beslenmeyi tercih eden bir kişiyle aynı değildir. Benzer şekilde biyolojik açıdan verimli, yenilenebilir enerjiye yatırım yapan bir ülkenin ayak izi çok daha düşüktür. Bu hesabın nasıl yapıldığına gelirsek…
Denklemin bir yanında toplumun talepleri vardır; bitkisel ve hayvansal gıdalar, yakıt, şehir altyapısı, kereste ve orman ürünleri gibi. Tüm bu ihtiyaçlar ve insan kaynaklı faaliyetler (üretim, sanayi vb.) sonucu kullanılan kaynak miktarı, açığa çıkan karbon emisyonu ölçülür. Denklemin diğer tarafında ise ‘biyolojik kapasite’ bulunur; ormanlar, tarım arazileri ve otlaklar, deniz ve tatlı su alanları gibi. Kullanılabilir kaynaklara biyolojik kapasite dersek, halihazırda kullandıklarımız ekolojik ayak izi olur. Küresel hektar (kha) denilen ortak bir birimle ifade edilir. Bu birim, dünyanın ortalama verimliliği üzerinden 1 hektar arazinin üretim kapasitesini temsil eder. Biyolojik kapasitenin üzerindeki talepler ise ‘ekolojik açık’ olarak adlandırılır.
Karbon ayak izi ile aynı şey mi?
Burada dikkat çekmemiz gereken önemli bir nokta var: Karbon ayak izi, ekolojik ayak izi demek değildir, aksine onun bir bileşenidir (Duruma göre farklılık göstermekle birlikte ortalama olarak yarısına denk gelir diyebiliriz.) Ekolojik ayak izi şu bileşenlerden oluşur: Karbon tutma ayak izi, tarım arazisi ayak izi, orman ayak izi, yapılandırılmış alan ayak izi, balıkçılık sahası ayak izi, otlak ayak izi.
Konuyu netleştirmek için çekirdeğe odaklanalım ve kendi kişisel ayak izimizden örnek verelim. Bireyler olarak ekolojik ayak izimizin önemli bir kısmı karbon salımına neden olacak faaliyetlerden oluşuyor. Doğal kaynakları ne kadar tükettiğimiz ve elbette ne kadar karbon salımına neden olduğumuz şunun gibi sorulara verdiğimiz yanıtlarda gizli: “Yemek düzeninizde et mi ağırlıkta yoksa sebze mi?”, “Aldığınız gıdanın ne kadarını israf ediyorsunuz?”, “Şehir içi ulaşımda hangi aracı tercih ediyorsunuz?”, “Bir yılda ne sıklıkta uçak yolculuğu yapıyorsunuz?”, “Evinizi neyle ısıtıyorsunuz?”, “Elektronik cihazlarınızı fişe takılı bırakıyor musunuz?”, “Enerji verimliliği sağlayan ampul ya da beyaz eşyaları tercih ediyor musunuz?”, “Geri dönüşüm yapıyor musunuz?” Bu testin sonunda enerji ve kaynak kullanımınızın hangi seviyede olduğunu görebilirsiniz. Daha genel çerçevede bakarsak, kolektif faaliyetlerimiz sonucu toprağın bozulması, içilebilir tatlı suyun azalması, artan enerji maliyetleri gibi biyolojik kapasiteyi ne kadar azalttığımız önemli.
Ekolojik ayak izi nasıl azaltılır?
Peki dünyanın bize sunduğundan fazlasını tüketmemek için ekolojik ayak izimizi nasıl azaltabiliriz? Küresel sıcaklık artışı, biyoçeşitlilik kaybı, yaşam alanlarının daralması gibi sorunlardan nasıl kaçınabiliriz? Kolektif bir çabayla karbon tutacak yeşil alanları artırmak, sulak alanların bozulmasını önlemek, biyolojik çeşitliliği korumak gibi adımlar atabiliriz. Kaynakların verimli kullanımı için yol haritaları oluşturabiliriz. Enerji üretimini iyileştirebilir, fosil yakıt kullanımını en aza indirebiliriz. Kent planlamasında ekolojik değerleri ön planda tutabiliriz. Yeşil yatırımlara hız verebiliriz.
Çevreci taşıt kullanımı da ekolojik ayak izimizi azaltmada önemli bir rol oynar. Çevreci taşıt kredisi opsiyonu ile siz de çevreye daha az zarar veren taşıtlara sahip olabilirsiniz. Elektrikli veya hibrit taşıtlar enerji israfını azaltırken ve emisyon salınımını da minimize etmektedir. Siz de çevreye duyarlı bir taşıt seçerek karbon ayak izinizi minimize edebilir ve iklim değişikliğiyle mücadeleye katkıda bulunabilirsiniz.
İşte bu global hareketler aslında bireylerden başlıyor. Bugün dünya için attığımız her adım küçük gibi görünse de radikal dönüşümün çok önemli bir parçası. Bireysel düzlemde enerjiyi ve suyu verimli kullanabilir, gıda israfını azaltabilir, geri dönüşüme önem verebiliriz. Ulaşım ve alışverişte daha çevre dostu tercihlere yönelebiliriz. Her tercihimizi doğadan yana kullanarak çevremizin bilinçlenmesi konusunda sorumluluk alabiliriz. Çünkü biliyoruz ki geleceğe iyi bakmak için dünyaya iyi bakmalıyız.
Kaynak: Sürdürülebilir Yaşam
Yorum Yazın