2025 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü Kutlu Olsun
Çalışan Gazeteciler Günü 64 Yaşında
20 Haziran 1952'de çıkarılan "Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun"a bazı değişiklikler getiren 212 sayılı kanunun, 10 Ocak 1961'de Resmi Gazete'de yayımlanması, gazetecilik mesleğinin dönüm noktası olmuştur.
Unutulan Kahramanlar, Anonim Haberciler
Görevi başında hayatını kaybeden gazeteciler için 10 Ocak, basın mensuplarını onurlandırmanın yanı sıra haber uğruna görev başında hayatını kaybeden gazetecilerin anıldığı bir gün olma özelliğini taşımaktadır. Mermilerin ve bombaların gölgesinde, insanlık dramlarının tam ortasında, çoğu zaman en tehlikeli alanlarda görev yapan gazetecilerden bazıları görev sırasında yaralanırken, bazıları da hayatını kaybetmiştir.
Suriye'de 2013'ten bu yana gelişmeleri takip eden 700'ün üzerinde gazeteci yaşamını yitirirken, İsrail ordusunun 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda öldürülen gazeteci sayısı 200'ü geçmiştir. "Asrın felaketi" olarak nitelenen 6 Şubat 2023'teki Kahramanmaraş merkezli depremlerde 23, Van'da 9 Kasım 2011'de meydana gelen depremde ise 2 basın mensubu ve sektör çalışanı hayatını kaybetmiştir.
2024'te 122 Gazeteci ve Medya Çalışanı Öldürüldü
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) tarafından hazırlanan yıl sonu raporuna göre, 2024'te 14'ü kadın olmak üzere 122 gazeteci ve medya çalışanı öldürülmüştür. Rapora göre Orta Doğu, en fazla ölümün kaydedildiği bölge olurken, saldırılar nedeniyle şimdiye kadar 77 medya çalışanı hayatını kaybetmiştir. İsrail'in saldırılarını sürdürdüğü Gazze ve Lübnan'da 64 Filistinli, 6 Lübnanlı ve 1 Suriyeli medya çalışanı öldürülmüştür. Bu yıl öldürülen medya çalışanları listesinde Orta Doğu'yu 22 ölümle Asya-Pasifik, 10 ölümle Afrika, 9 ölümle Amerika ve 4 ölümle Avrupa bölgeleri izlemektedir.
Gazetecilik Varsa Hayat Vardır.
Yaşasın Gazeteciler!
Kadir Duran
2025 10 janvier, journée des journalistes travailleurs, félicitations
La journée des journalistes actifs a 64 ans
La publication de la loi n° 212, qui a apporté certaines modifications à la "Loi sur l'organisation des relations entre les travailleurs de la presse et les employeurs" le 10 janvier 1961 dans le Journal officiel, a été un tournant pour la profession de journaliste.
Héros oubliés, reporters anonymes
Le 10 janvier est une journée non seulement pour honorer les membres de la presse, mais aussi pour commémorer les journalistes qui ont perdu la vie en service, en raison de leur devoir d'informer. Sous l'ombre des balles et des bombes, au cœur des drames humains, certains journalistes, souvent en mission dans des zones très dangereuses, ont été blessés, tandis que d'autres ont perdu la vie.
Depuis 2013, plus de 700 journalistes ont perdu la vie en suivant les événements en Syrie, et le nombre de journalistes tués dans les attaques menées par l'armée israélienne dans la bande de Gaza depuis le 7 octobre 2023 a dépassé 200. Lors des tremblements de terre de Kahramanmaraş, qualifiés de "tragédie du siècle" le 6 février 2023, 23 journalistes ont perdu la vie, et 2 membres de la presse et travailleurs du secteur ont été tués lors du tremblement de terre survenu à Van le 9 novembre 2011.
En 2024, 122 journalistes et travailleurs des médias ont été tués
Selon le rapport de fin d'année préparé par la Fédération internationale des journalistes (FIJ), 122 journalistes et travailleurs des médias ont été tués en 2024, dont 14 femmes. D'après le rapport, le Moyen-Orient est la région où le plus de décès ont été enregistrés, avec jusqu'à présent 77 travailleurs des médias ayant perdu la vie en raison des attaques. Dans la bande de Gaza et au Liban, où Israël continue ses attaques, 64 travailleurs des médias palestiniens, 6 libanais et 1 syrien ont été tués. Cette année, le Moyen-Orient est suivi par la région Asie-Pacifique avec 22 décès, l'Afrique avec 10, l'Amérique avec 9 et l'Europe avec 4 décès dans la liste des travailleurs des médias tués.
S'il y a du journalisme, il y a de la vie.
Vive les journalistes !
Herkesin kaçtığı yere gidenler: Gazeteciler
Savaş, doğal afet, katliam ve büyük yıkım gibi olaylar, insanlarda nesiller boyu süren travmalara yol açarken gazeteciler, bu bölgelere en önde gitmek için birbirleriyle yarışıyor.
Büşranur Keskinkılıç, Sümeyye Dilara Dinçer |10.01.2025 - Güncelleme : 10.01.2025
Ankara
Mesleğini icra ederken birçok psikososyal travmanın ortasında yer alan gazetecilerin motivasyonu kimilerine göre mesleki iştiyak, kimilerine göre de yaşananları dünyaya aktarmak ancak ortak bir görüş var ki hayatını bir valize doldurup yerinden edilenlerin hikayesini dünyanın geri kalanına taşıyan, hikayelerini cesaretle anlatan gazeteciler, çatışmanın en yoğun olduğu, herkesin kaçmaya çalıştığı yönün tam tersine gidiyor.
Gazeteciler, yalnızca çatışmaları değil bu çatışmaların siviller üzerindeki etkilerini de kayda alırken aktardıkları haber ve görüntüler, kriz bölgelerinde yaşananların acımasız yüzünü gözler önüne seriyor. Yazdıkları haberlerle her türlü dehşet ya da iyiliği aktaran gazeteciler, tarihe canlı tanıklık ediyor.
Yaşanan trajedileri dünyaya anlatmak için büyük fedakarlıklarda bulunan gazeteciler, çoğu zaman zorlu koşullar altında görev yapıyor. Öyle ki çoğu zaman hiç bilmedikleri bir coğrafyada, alışık olmadıkları bir iklimde kaosun içinde kendini bulan gazeteciler, bir tarafta psikolojilerini korumak ve bir tarafta da hızlı şekilde ortama ve duruma adapte olup yaşananları aktarmak zorunda. Zamanla yarış, hayati tehlike, çalışma koşulları ve ardında bıraktığı insanlar ve hayatları ise çantalarında taşıdıkları manevi bir bagaj.
Savaş bölgelerinde çalışan AA muhabirleri Mehmet Burak Karacaoğlu, Enes Canlı, Davit Kachkachishvili, Faruk Hanedar, AA Gazze foto muhabiri Ali Jadallah ve Mısırlı gazeteci Esad Taha, "10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü" kapsamında bölgede haber yapmanın zorluklarını ve tanık oldukları durumları AA'ya anlattı.
Karacaoğlu, 2012'den bu yana Suriye'deki iç savaşı yakından takip ettiğini belirterek, "Suriye'nin birçok noktasında haberler yapıp kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik çalışmalar yürüttük. Tabii savaş bölgesi, çalışması en zor alanlardan bir tanesi, doğal afetlerle birlikte. Uluslararası hukukun veya herhangi bir hukuk sisteminin çok fazla işlemediği alanlar savaş bölgeleri oluyor genelde." dedi.
Savaş bölgesinde çalışırken bireylerin kendi güvenliklerini kendilerinin sağlaması gerektiğini vurgulayan Karacaoğlu, "Saldırılarda hedef alınma ihtimaliniz yüksek olabiliyor. Kimse sizi bu ortamlarda koruyamaz. Özellikle kargaşa anlarında, saldırı anlarında genelde insan bireysel olarak hareket etme içgüdüsüyle, hayatta kalma içgüdüsüyle hareket ettiği için sizin de aynı şekilde bu içgüdüyle hareket etmeniz gerekiyor." diye konuştu.
Karacaoğlu, savaş bölgelerinde çalışırken asgari düzeyde askeri bilgiye sahip olmanın önemli olduğunu ifade ederek, "Savaş bölgelerinde bazen gözden kaçan ve çok kötü sonuçlanan hadiseler var. En önemlilerinden bir tanesi bana göre harita, yön bilgisi." dedi.
Savaş bölgesinde çalışan bir muhabirin kaynaklarının güvenilir olması gerektiğinin altını çizen Karacaoğlu, "Savaş bölgeleri, özellikle gazetecilerin psikolojik açıdan da gerçekten güçlü olması gereken alanlardan biri çünkü çok sayıda ölüm görebilirsiniz. Yanınızda, yakınınızda insanlar ölebilir. Bebeklerin, kadınların öldüğünü görebilirsiniz. Üzerinize kan bulaşır veya yaralanabilirsiniz. Dolayısıyla bunlara baştan hazırlıklı olarak gelmek, sahada da çalışma koşullarında da sizin elinizi rahatlatacak veya daha iyi çalışmanızı sağlayacak şartlardan bir tanesi." şeklinde konuştu.
Karacaoğlu, bölgede yaşayanların haberinin yapılması ve uluslararası kamuoyuna duyurulmasının önemli olduğunu vurguladı.
Görevi sırasında çok sayıda tehlike atlattığını söyleyen Karacaoğlu, uçak saldırılarının ve esir düşme ihtimalinin kendisini her zaman tedirgin ettiğini belirtti.
Karacaoğlu, bölgede çalışırken yaşanan olayların geçmişini de bilmenin önemli olduğuna dikkati çekerek, "Bu, sizi bilgi olarak güçlü tutacaktır. Dolayısıyla mesleğinizi de daha iyi yapma noktasında fayda sağlayacaktır yani savaş muhabirliği bazen uzaktan daha sevimli gibi görünebiliyor ama içine girdiğiniz zaman hiçbir şey film değil. Film sahnesi değil. Burada yaşayacağınız her şey gerçek. Gördüğünüz her şey, göreceğiniz her şey gerçek. Dolayısıyla çok zor bir meslek ama aynı zamanda tutkulu bir meslek, sürekli heyecan gerektiren bir meslek." değerlendirmesinde bulundu.
"En iyi mücadele biçimi mesleğimize dört elle sarılmak"
Canlı da Kasım 2021'den bu yana AA'nın Kudüs muhabiri olarak görev yaptığını belirterek, "İsrail'in 7 Ekim 2023'te Gazze'ye başlayan saldırılarından itibaren bölgede gerek işgal altındaki Doğu Kudüs, gerek işgal altındaki Batı Şeria, gerekse de İsrail içindeki topraklarda İsrail'in gazetecilere ilişkin muamelesi çok sertleşti. Gazze Şeridi'ndeki meslektaşlarımız, kendi halkının uğradığı soykırımı dünyaya duyurmaya çalışırken maalesef bunun bedelini İsrail saldırılarında can vererek ödedi." dedi.
Çatışma bölgelerinde görev yapan ve dünyanın farklı noktalarında da insanların sesini duyurmaya, gelişmeleri kamuoyuna aktarmaya çalışan tüm meslektaşlarının "Çalışan Gazeteciler Günü"nü kutlayan Canlı, İsrail'in işgal ettiği bölgelerde gazetecilik koşullarının çok ağır olduğunu söyledi.
Canlı, bölgede çalışırken saldırıya uğramanın gayet sıradan olduğuna dikkati çekerek, "Maalesef ki bunun en acı sahnesini de Gazze'de izliyoruz." diye konuştu.
Birçok gazeteci ve medya mensubunun üzerlerinde çelik yelek ve "basın" ibaresi taşımalarına rağmen saldırıya uğradığını ve can verdiğini söyleyen Canlı, şunları kaydetti:
"Bu tür sıcak bölgelerde, bu tür adaletsizliğin yaşandığı ve dünyanın maalesef ki bu tabloyu değiştiremediği noktalarda gazetecilik yapmak, gerek haber yoğunluğu nedeniyle fiziksel yorgunluk, fiziksel tahribata yol açmasının yanı sıra bu tür adaletsizliklere tanıklık etmek da aynı şekilde psikolojik bir tahribata yol açıyor. Bununla en iyi mücadele biçimi de mesleğimize dört elle sarılıp buradaki insanların sesini dünyaya en objektif, en tarafsız şekilde, onların mesajını bozmadan, çarpıtmadan aktarmak oluyor. Mesleğinizi yeterince hakkıyla yaptığınızı hissettiğinizde bu, sizin için en kıymetli psikiyatrik ilaca dönüşüyor."
"Sizlerden talebimiz, ciddiyetle bizim yanımızda durmanız"
Jadallah, 15 yıldır Gazze Şeridi'nde görev yaptığını söyleyerek, "Gazetecilik kariyerim boyunca Gazze Şeridi'nde birçok savaşı takip ettim, çeşitli alanlarda çekimler yaptım ancak bugün yaşadığımız şey bir soykırım, insana, ağaca, taşa merhameti olmayan zorlu bir savaş." dedi.
Çok zor bir dönemden geçildiğini belirten Jadallah, "Gazeteciler olarak bize karşı yürütülen soykırıma maruz kalıyoruz. İnsan olarak en temel hakkımız yaşamak, her şeyden mahrum bırakılıyoruz. Barınma, yeme, içmeden, ailemiz ve arkadaşlarımızla birlikte yaşama, çalışma hakkımızdan, her şeyden mahrum bırakıldık." diye konuştu.
Jadallah, tüm aile fertlerini saldırılarda kaybettiğini söyleyerek, şöyle devam etti:
"Tüm aile fertlerim şehit oldu. Bu acıyı tarif etmek imkansız. Kelimeler, yüreğimi sıkan bu tarifsiz acıyı anlatmaya yetmiyor. Gazze'de bir gazeteci olarak tanıklık ettiğim soykırım sahnelerini görüntülerken büyük baskılar ve zorluklarla karşı karşıya kalıyorum. Şimdiye kadar Gazze'de 202 Filistinli gazeteci öldürüldü. Meslektaşlarımın cenaze törenlerine tanıklık etmek, yaşayabileceğim en zor anlardan biri. Her biri, dünyadaki herhangi bir gazeteci gibi yaşama ve çalışma hakkına sahipti ancak yalnızca Filistinli oldukları için bu haklardan mahrum bırakıldılar."
Jadallah, bölgede yaşayan insanların haklarını korumak adına çektiği fotoğrafları tüm dünyayla paylaştığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Çekimler yapıp burada yaşananları dünyaya aktarmaya çalıştık ancak dünyadan buna reaksiyon gösteren yok.
Benim bir gazeteci olarak iletmek istediğim bir mesajım var: Gazze Şeridi'ndeki gazeteciler olarak bizler, savaşta gazetecilik haklarımızdan mahrum bırakıldık ve öldürüldük. Giydiğimiz çelik yeleğin bir faydası kalmadı. Bu yeleğin artık hiçbir anlamı kalmadı yani buradaki soykırıma karşı bu bir şey ifade etmiyor artık. (Gazze'de) Üstünde "Press" yazılı çelik yelek giyen 202 gazeteci öldürüldü. Bu yazı tüm dünyada bilinen bir işarettir. Dünyadaki tüm gazeteci ve ilgililere mesajım: Gazeteciler olarak haklarımızdan mahrum bırakıldık. Sizlerden talebimiz, ciddiyetle bizim yanımızda durmanız ve bizi öldüren İsrail ordusuna karşı bir duruş sergilemenizdir. Gazeteciler olarak bizlere karşı soykırım yapıldı. Bizler, bugün soykırım savaşının 403. günündeyiz, bu savaşta 202 gazeteci ve kameraman öldürüldü. Bu konuda sizden ciddi bir duruş bekliyoruz."
"Hayatınızın ne kadar değerli olduğunu anlıyorsunuz"
Kachkachishvili de, AA ekibi olarak Rusya-Ukrayna Savaşı'nı takip etmek üzere uzun süre Ukrayna'da kaldıklarını belirterek, "Bütün gelişmeleri en sıcak noktalarda takip ettik." dedi.
Her yere yetişmeye çalışmanın zorluklarına dikkati çeken Kachkachishvili, "Takip ediliyorsunuz, bir yandan da tarihe tanık oluyorsunuz. Gördüklerinizi tarafsız ve doğru şekilde aktarmanız gerekiyor ve şunu hissettim, temsil ettiğimiz Anadolu Ajansının ne kadar büyük bir güç, ne kadar büyük bir platform olduğunu orada bir kez daha görüyorsunuz." diye konuştu.
Kachkachishvili, savaş muhabirliğinin zor bir meslek olduğunu ve 10 Ocak 2024'te Ukrayna'da kaldıkları otele iki füzenin isabet ettiğini söyleyerek, "Hayatta kaldık. Yeniden doğduk sayılır. Büyük bir tecrübeye sahip olduk." dedi.
Savaş muhabirliği eğitiminin çok önemli olduğunu vurgulayan Kachkachishvili, muhabirlik mesleğini icra eden herkese bu eğitime katılmaları tavsiyesinde bulundu.
Kachkachishvili, Ukrayna'da yaşadığı füze saldırısının ardından görevine Gürcistan'da devam ettiğini belirterek, "Tiflis'te de hükümetin Avrupa Birliği (AB) ile ilgili aldığı bir karara tepki veren göstericiler, 28 Kasım'dan itibaren sokakta her gün gösteriler düzenleniyor. Burada da 'Sokakta adeta çatışmalar yaşandı.' diyebiliriz. Gazetecilerin de çalışma ortamı gerçekten oldukça zordu." diye konuştu.
Savaş muhabirliğinin büyük bir sorumluluk gerektirdiğini dile getiren Kachkachishvili, "Hayatınızın ne kadar değerli olduğunu anlıyorsunuz." dedi.
"Nerede olursanız olun, can güvenliğinizin olmadığı hissine kapılabiliyorsunuz"
Hanedar da İsrail'in Lübnan'a düzenlediği saldırıları aktarmak için bölgede görev yaptığını söyledi.
"Farklı bir bölgeye gidiyorsunuz, farklı bir kültür, farklı insanlar. En önemli zorluğu bu diyebilirim." ifadelerini kullanan Hanedar, şunları dile getirdi:
"Özellikle savaş muhabirliği üzerinden gidersek, gitmiş olduğunuz bölgede psikoloji de son derece farklı, kültürle beraber. Savaş bölgesine gidiyorsunuz, insanlar gergin, insanların büyük sorunları var, evlerini terk eden insanlarla karşılaşıyorsunuz. Yakınları yaralanan insanlarla, yakınlarını kaybeden insanlarla karşılaşıyorsunuz. Bu gibi zorluklarla karşı karşıya kalıyorsunuz bölgede."
Gittiğiniz bölge hakkında asgari düzeyde bilgiye sahip olmanın büyük önem arz ettiğini vurgulayan Hanedar, "İnsanların hızlı bir şekilde panikle bölgeden kaçtığını görmüştüm. Mesela bu manzara insanı çok etkileyen bir manzaraydı çünkü normal bir hayatın içerisinden gelip savaşın içerisinde bu insanların bu mobilizasyonunu can güvenliği kaygısıyla yerlerini, evlerini, her şeyini terk edip bulundukları bölgeden, yaşadıkları bölgeden uzaklaştıklarını gözlemlemek, o panik havasını gözlemlemek gerçekten etkileyici bir andı." dedi.
Hanedar, Beyrut'ta İsrail'in saldırılarında yaralanan kız çocuğunun iyileşme sürecine de tanıklık ettiğini söyleyerek, "Benim de bir çocuğum aynı yaşlarda, o andan çok etkilendim açıkçası. İnsan şöyle düşünüyor, bir baba olarak kendi çocuğunu bu durumda görsen ne yaşardın? Ve bu, insanı gerçekten çok derinden etkileyen bir an oluyor. Ben de o anı yaşadım açıkçası. Savaşlardan en çok etkilenenler, bilindiği gibi siviller oluyor. Sivillerin içerisinde de hiçbir suçu olmayan masum çocuklar. Çocukların savaşlardan bu derece etkilenmiş olması da insanı derinden yaralıyor." ifadelerini kullandı.
Savaşın doğasının değiştiğini dile getiren Hanedar, "Artık nerede olursanız olun can güvenliğinizin bulunmadığı hissine kapılabiliyorsunuz. Savaşın bu doğasının değişimiyle birlikte aslında gazetecilik de savaş muhabirliği de bir hayli zorlaşmaya başladı." dedi.
Hanedar, bölgedeki insanların da içinde bulundukları savaş nedeniyle gergin olduklarını ve nasıl tepki verecekleri konusunda dikkatli olunması gerektiğini vurgulayarak, "Benim açımdan savaş muhabirliği, gazeteciliğin gerçekten tam anlamıyla yapılabildiği alan." diye konuştu.
"En dramatik sahneler, hep çocukların başına gelenler çünkü onlar, yetişkinlerin suçlarının kurbanları"
Mısırlı gazeteci Esad Taha da 1992-1995 yıllarındaki Bosna Hersek Savaşı ile Çeçenistan gibi bazı siyasi krizlerin yaşandığı bölgeleri ziyaret ettiğini anlattı.
Savaşlara tanıklık etmenin acı verici olduğunu belirten Taha, "Hala aklımda kalan ve asla unutamadığım için sürekli anlattığım şey şu: Bosna Hersek'teki savaştan sonra Sırp güçleri tarafından Müslümanlara yönelik kitlesel katliamlar gerçekleştirildi yani iki suç var ortada, birincisi katliamın kendisinin suçluluğu, diğer suç ise kurbanların cesetlerinin aileleri tarafından tanınmaması için dağıtılmış olması." diye konuştu.
Taha, savaşta hayatını kaybedenlerin ailelerinin sevdiklerini teşhis etmeleri amacıyla uluslararası kuruluşların faaliyet gösterdiğini dile getirerek, kişinin sevdiği birini kaybetmesinin acı verdiğini ancak daha kötüsünün de onun "nerede olduğunu bilmemek" olduğunu söyledi.
Taha, Savaş muhabirliği yaptığı dönemde unutamadığı bir anısını şöyle anlattı:
"Ben de yaklaşık 30 kadını taşıyan bir otobüse bindim. Her ailenin kurbanı vardı, ister kocaları, ister oğulları olsun. Onları büyük bir Müslüman grubunun kemiklerinin toplandığı bir yere götürdüler, onlardan mümkün olduğunca akrabalarını teşhis etmelerini istediler. Mesela belki bu kemiğe bir şey takılmıştır. Belki bir evlilik yüzüğüdür. Bu gibi şeyleri, bu kemikleri büyük bir masanın üzerine koydular. Bir eşin ya da annenin kaybettiği sevdiğini bulana kadar kemikler arasında nasıl arandığını hayal edin, anlatılamaz duygularla yüklü bir gündü, savaştan sonra olmasına rağmen yakınlarını bulamayanların ya da onları tanımayanların tüm acılarını tazeliyordu, bulanları tebrik ediyorlardı ve tam tersi, bulamayanları teselli ediyorlardı çünkü savaştan sonra sevdikleriniz için bir akrabanızı aramaya çalışmanız, sonra nerede gömülü olduğunu bile bilmemeniz çok acı verici."
Taha, bunun yanı sıra savaş sırasında bitmek bilmeyen anların olduğunu vurgulayarak, "Ama belki de en dramatik sahneler, hep çocukların başına gelenler çünkü onlar, yetişkinlerin suçlarının kurbanları." dedi.
"Gazeteci, işini yapmakla gördüklerinin etkisi arasında kalır, duyguları da gördüklerinden etkilenir"
Savaş boyunca tüm baskınlarda, tüm bombalamalarda can güvenliğinin olmadığını hissettiğini anlatan Taha, bir savaş muhabirinin ön saflarda ölebileceğini ve bunu hissedebileceğini belirtti.
Taha, tehlikeyle karşı karşıya kaldığı anları şöyle anlattı:
"Saraybosna'dan Bosna'nın merkezine gidiyordum. Tek çıkış yolu Sırp kuşatmasından kaçarak Müslümanların kontrolünde olan ülkenin merkezine gitmekti, bu yüzden Saraybosna'dan Bosna'nın merkezine gece bu dağdan geçerek ilerledik çünkü geçtiğimiz geçit Sırp güçlerinin görüşü altındaydı, arabalar bile görünmemek için ışıkları kapatıyor ya da söküyordu. Ne yazık ki önümüzde patlayıcı dolu kamyon bozuldu. Bu yüzden araba ile önümüzdeki kamyon arasında sıkıştık ve arabayı geri döndüremedik. Bu yüzden yanımızdaki arkadaş bizi rahatlatmak istedi ama beni panikletti çünkü unutamayacağım bir şey söyledi. Yanımda tercüman vardı, 'Bir şey olursa içiniz rahat olsun.' dedi. 'Yani Sırp güçleri patlayıcı dolu kamyona bir mermi atar ve kamyon patlarsa hiçbir şey hissetmeyeceksiniz.' Bir şey olursa vücudum küçük parçalara ayrılacak, acı hissetmeyeceğim demek istiyor yani yaralanmayacağım. Yaşarım ya da ölürüm ama darbe almam. Dakikalar sürmeyecek. Ben, yanımdaki tercüman, refakatçi ve diğerleri, sanırım dua etmekten boğazlarımız kurudu çünkü her an hayatımızın son bulmasını bekliyorduk.
Hayallerinize ya da anne babanıza, çocuklarınıza ve eşinize döndüğünüz anlarda tüm hayatınız çok garip bir şekilde gözünüzün önünden geçiyor."
Taha, savaşın herkes için tehlike anlamına geldiğini ancak gazeteciler için daha zor olabileceğini ifade etti.
Sivillerin savaşın yaşandığı yerden kaçarken gazetecilerin ise tehlikeli bölgelere gittiklerini söyleyen Taha, "Gazeteci, işini yapmakla gördüklerinin etkisi arasında kalır, duyguları da gördüklerinden etkilenir. Bu yüzden savaştan sonra tüm gazeteciler, travma sonrası stres ya da travma sonrası stres bozukluğu yaşar, bu yüzden savaşı tanımlayabilecek bir kelime varsa 'Savaş, bir tür cehennemdir, tüm işkenceleriyle birlikte bir tür cehennem.'" dedi.
Savaş muhabirliği yapmak isteyen gençlerin olası riskleri bilmeleri ve bir amaçlarının olması gerektiğini kaydeden Taha, olup bitenleri profesyonelce haberleştirmenin önemini vurguladı.
Taha, "En önemli şey, kendi gözlerinizle gördüklerinizi dürüst ve tarafsız bir şekilde haberleştirmek ve uluslararası medyanın haberleştirmekten kaçındığı şeyleri araştırmaktır." diye konuştu.
2024'te 122 gazeteci ve medya çalışanı öldürüldü
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) tarafından hazırlanan yıl sonu raporuna göre 2024'te, 14'ü kadın olmak üzere 122 gazeteci ve medya çalışanı öldürüldü.
Rapora göre Orta Doğu, en fazla ölümün kaydedildiği bölge olurken saldırılar nedeniyle şimdiye kadar 77 medya çalışanı hayatını kaybetti.
İsrail'in saldırılarını sürdürdüğü Gazze ve Lübnan'da 64 Filistinli, 6 Lübnanlı ve 1 Suriyeli medya çalışanı öldürüldü.
Bu yıl öldürülen medya çalışanları listesinde Orta Doğu'yu 22 ölümle Asya-Pasifik, 10 ölümle Afrika, 9 ölümle Amerika ve 4 ölümle Avrupa bölgeleri izledi.
Haberciler, "Çalışan Gazeteciler Günü"nde mesleki deneyimlerini anlattı
Yaptıkları iş gereği "fikir işçisi" olarak adlandırılan gazeteciler, 64 yıl önce sahip oldukları hakların güvencesiyle, kamuoyuna doğru bilgiyi ulaştırmak için mesai mefhumu gözetmeden çalışıyor.
Orhan Onur Gemici |09.01.2025 - Güncelleme : 10.01.2025
Ankara
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, 20 Haziran 1952'de çıkarılan "Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun"a bazı değişiklikler getiren 212 sayılı kanunun, 10 Ocak 1961'de Resmi Gazete'de yayımlanması, gazetecilik mesleğinin dönüm noktası oldu.
09.01.2025
Bazı gazete sahipleri, "iş sözleşmelerinin yazılı yapılması", "sözleşmelere işin türü, ücret miktarı ve gazetecinin kıdeminin yazılması" gibi gazetecilere bazı haklar ve yasal güvence getiren kanuna tepki gösterdi.
Yasanın kendilerine yüklediği sorumlulukları kabul etmek istemeyen 9 gazete patronu, 212 sayılı yasa ve 195 sayılı "Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun"un, mesleki olumsuzluklar oluşturacağını iddia eden ortak bildiriye imza attı ve gazetelerinin baskısını 3 günlüğüne durdurduklarını duyurdu.
"9 Patron Olayı" olarak basın tarihine geçen bu gelişme üzerine gazeteciler, boykot boyunca "Basın" adlı bir gazete yayımlamayı kararlaştırdı. "Basın" gazetesi, 11 Ocak'ta faaliyetine başlayıp 3 günlük boykot sırasında düzenli yayınını sürdürdü.
Bu gelişmelerin ardından 10 Ocak, "Çalışan Gazeteciler Bayramı" olarak kutlanmaya başlandı ve 1971'de "Çalışan Gazeteciler Günü" ismini aldı.
Görevi başında hayatını kaybeden gazeteciler
10 Ocak, basın mensuplarını onurlandırmak için sadece Türkiye'de kutlanmasının dışında, haber uğruna görev başında hayatını kaybeden gazetecilerin anıldığı bir gün olma özelliğini de taşıyor.
Mermilerin ve bombaların gölgesinde, insanlık dramlarının tam ortasında, çoğu zaman en tehlikeli alanlarda görev yapan gazetecilerden bazıları görevi başında yaralanırken bazıları da hayatını kaybetti.
Suriye'de 2013'ten bu yana gelişmeleri takip eden 700'ün üzerinde gazeteci yaşamını yitirirken, İsrail ordusunun 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda öldürülen gazeteci sayısı 200'ü geçti.
"Asrın felaketi" olarak nitelenen 6 Şubat 2023'teki Kahramanmaraş merkezli depremlerde 23, Van'da 9 Kasım 2011'de meydana gelen depremde ise 2 basın mensubu ve sektör çalışanı hayatını kaybetti.
Anadolu Ajansı (AA) muhabiri Abdulkadir Nişancı, 2019'da Bayburt-Trabzon arasındaki karla mücadele çalışmalarını görüntülerken vefat etti, Yeni Şafak gazetesi foto muhabiri Mustafa Cambaz ise FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'da gerçekleştirdiği darbe girişiminde şehit oldu.
"Sednaya Hapishanesi'nde yakınlarının izini arayan aileleri unutamam"
Bir asrı aşan geçmişiyle Türk basın tarihinde eşsiz yere sahip olan Anadolu Ajansı (AA), kamuoyuna doğru bilgi akışını sağlayan gazetecilerin önemli bir bölümünün görev yaptığı medya kuruluşları arasında yer alıyor.
Görevlerini mesai mefhumu gözetmeksizin özveriyle yapan AA'nın muhabir, kameraman ve foto muhabirleri, mesleklerine dair düşüncelerini anlattı.
13 yıldır basın sektöründe görev yaptığını belirten AA'nın kıdemli foto muhabiri Emin Sansar, gazetecilik mesleğinin, toplumu doğru ve tarafsız biçimde bilgilendirmek açısından önemine dikkati çekti.
Gazetecilerin çektikleri ve yazdıklarıyla tarihe kayıt düştüğüne, bunların gelecek kuşaklara bırakılacak birer belge niteliğinde olduğuna işaret eden Sansar, meslek hayatında son dönemde unutamadığı bir anısını şu sözlerle dile getirdi:
"Esed rejiminin devrilmesinin ardından ikinci gün Sednaya Hapishanesi'ne geldim. Binlerce insan da yakınlarından bir hatıra, bir iz bulabilmek için buraya geldi. Onların buradaki halleri çok etkileyiciydi. Koğuşlara girdiler, hepsi ailesinden bir şey arıyordu. Burada yazılanlara baktılar. Bir isim, bir hatıra, ufak bir şey aradılar, küçük bir umuda tutundular. Belki de 10 senedir, 20 senedir göremedikleri aile fertleri vardı. Belki yapılan toplu katliamlarda yakınlarını kaybettiler ama ondan da haberleri yoktu. Sadece senelerdir burada tutulan insanlardan bir iz bulmaya çalıştılar. Bu durum, günlerce devam etti. Bunu asla unutamam."
Gazetecilerin, deprem ve savaş bölgesine giden ilk kişiler arasında yer aldığını anlatan Sansar, "Herkes oradan kaçıyor, biz oraya gidiyoruz. İnsanların zor durumdaki hallerini görüyoruz. Bizim sorumluluğumuz, o insanların durumlarını en iyi, en gerçekçi şekilde aktarabilmek. Biz aslında o durumu belgeliyoruz ve toplumun diğer kısmına anlatıyoruz." dedi.
"Kovid-19 salgınında insanlar bir bilinmezlikle boğuşuyordu"
AA muhabiri Utku Şimşek ise 2017'den bu yana gazetecilik yaptığını anlatarak, gazetecilerin, bilgi ve görüntüleri en doğru, en hızlı ve en iyi şekilde kamuoyuna aktarmaya çalıştığını bildirdi.
Kovid-19 salgını döneminde sağlık muhabirliği yaptığını anımsatan Şimşek, "Bu dönemde insanlar bir bilinmezlikle boğuşuyordu ve aslında insanların tutunabildiği tek dal haberlerdi. Dolayısıyla bu haberleri üreten muhabir, kameraman, foto muhabirleri en önemli unsurlardandı. İnsanların tutunabileceği bir dal olmak, aslında en önemli mesleklerden birini yaptığımızın göstergesi bana göre." diye konuştu.
Şimşek, dezenformasyonla mücadelenin, haberde yer alan bilgilerin doğruluğunun önemine değinerek, "Gazetecilerin aktardıklarının ne denli doğru olduğu ve bu doğruluk üzerinden haberin nasıl inşa edildiği çok önemli." ifadelerini kullandı.
"Tarihi kayıt altına alıyoruz"
AA'nın kadın kameramanlarından Gülay Arslan da yaklaşık 1 yıldır basın sektöründe olduğunu, 6 aydır da AA'da çalıştığını söyledi.
Gazetecilerin hayatın nabzını tuttuğunu belirten Arslan, "Dünyanın dört bir tarafında olaylar, gelişmeler, gazeteciler vasıtasıyla aktarılıyor. Ayrıca toplumda sesini duyurmak isteyenlerin sesi olabiliyoruz. Biz aslında haberleri yaparken tarihi belge de oluşturuyoruz, tarihi kayıt altına alıyoruz." açıklamasında bulundu.
Arslan, gazetecilikte alışılagelmiş bir mesai kavramı olmadığına işaret ederek, gazetecilerin savaş bölgeleri, doğal afetlerde insanlara doğru bilgiyi ulaştırmak için özveriyle görev yaptığının altını çizdi.
Türkiye'deki az sayıda kadın kamerandan biri olduğuna dikkati çeken Arslan, "İşimi çok severek yapıyorum, çok keyif alıyorum. Her işin kendine göre zorlukları var. Ekipmanlar dolayısıyla baktığımızda kadın olarak zorlandığımız doğru ama bu, üstesinden gelinen, yapılabilir bir şey." şeklinde konuştu.
"Gazetecilik, toplumlar için hayati role sahip"
AA'nın kıdemli kameramanı Orhan Fatih Doğan, 13 yıldır AA'da çalıştığını, doğal afetlerden toplumsal olaylara, çatışma bölgelerinden uluslararası haberlere kadar pek çok alanda görev yaptığını anlattı.
Doğan, gazeteciliğin, toplumun bilgiye ulaşmasını ve bilinçlenmesini sağlayan, halkın sesi olmayı hedefleyen bir meslek olduğuna işaret ederek, "Özellikle çatışma ve kriz bölgelerinden doğru bilgiyi tarafsız şekilde dünyaya ulaştırmak hem sorumluluk hem de onur. Bu yüzden gazetecilik, toplumlar için hayati role sahip." dedi.
Suriye'de Esed rejiminin devrilmesinin ardından Şam'a akın eden insanların görüntülerini çektiğini ve bunun kendisi için unutulmaz olduğunu vurgulayan Doğan, "Bu görüntüleri hemen AA'ya gönderdim, televizyonlar yayınlarına ara verip bu görüntülerle devam etti. Çünkü o gün tarihi bir gündü. Artık insanlar, Şam'a, evlerine geri dönüyordu." ifadelerini kullandı.
Suriye'deki görevi sırasında ayağını burktuğunu ama haber nöbetini teslim alacak arkadaşı gelene kadar görüntü çekmeye devam ettiğini anlatan Doğan, tarihe not düşecek birçok olaya şahitlik ettiklerini dile getirdi.
Yorum Yazın