BURSA/İZMİR
"Baharın habercisi" kabul edilen, Hızır ve İlyas peygamberlerin her yıl buluştukları gün olduğuna inanılan"Hıdırellez", yurdun birçok yerinde farklı ve bir o kadar da ilginç gelenek ve inanışlarla kutlanıyor.
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, her yıl 6 Mayıs'ta kutlanan Hıdırellez asırlardır Türkiye'nin yanı sıra Balkanlar ile Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Azerbaycan gibi ülkelerde geleneksel bir bayram olarak biliniyor.
Bu önemli günde sağlık, bolluk, bereket, şans getirileceğine inanılan ve yöreden yöreye değişen farklı ritüelleri hala görmek mümkün. Geçmişten bugüne uzanan bu geleneklerin kimisi şehirleşmenin etkisiyle unutulmaya yüz tutarken bazıları ise hala yaşatılmaya çalışılıyor.
Dilekler kağıda yazılıp gül ağacının altına gömülüyor
Hıdırellez denince akıllara ilk olarak her tür hastalık ve kötülükten korunmak için yakılan ateşin üzerinden üç kez atlanması ve dileklerin kağıda yazılarak gül ağacının altına gömülmesi ya da asılması geliyor.
O gün yapılan bir başka ritüele göre deniz ya da dere kenarından dilek tutularak toplanan 41 taş 1 yıl boyunca saklanıyor bir sonraki Hıdırellez'de bu taşlar suya atılıp, yenisi toplanıyor.
Deniz kenarından kırık dalgalardan bir kaba doldurulan deniz suyu da bolluk ve bereket için evin içerisine serpiliyor.
Üzerine çeşitli dilek, niyet yazılan kağıtlar açık olarak ve yavaşça bir akarsuya bırakılıyor. Otlarda biriken çiğ damlalarından yoğurt yapılıyor ve hamur mayalanıyor.
Bekar kızlardan alınan yüzük, kolye ve boncuk gibi eşyalar içerisi su dolu çömleğin içerisine konup, çömleğin ağzına yeşillik bırakılarak üzeri kırmızı bir yemeni ile örtülüp kilitlenerek gül ağacının dibine bırakılıyor. Ertesi gün çömlek başına toplanan kızlardan birinin üzerinden kilit açılarak maniler eşliğinde çömlekteki eşyalar çıkarılıyor.
Bereket getireceği düşünülerek keselere konan bakliyat, gül ağacına asılarak 1 gece bekletiliyor, bu malzemeler 1 yıl boyunca yemeklere az az konarak tüketiliyor. Kurulan salıncakta oturan genç kızı bu kişiyle evlenmek isteyen delikanlı sallıyor.
Verim vermeyen ağacın yanına balta ile gidilerek ürün vermesi yoksa kesileceği söyleniyor.
Hıdırellez günü yapılması uygun görülmeyenler
Hıdırellez inanışına göre yapıldığı zaman bereket, sağlık, şans ve mülk getireceğine inanılan uygulamalar yapıldığı gibi yapılmasının uygun görülmediği davranışlar da bulunuyor.
Doğaya zarar verilmemesi, süt sağılmaması, çift sürülmemesi, boya ve badana yapılmaması, dikiş dikilmemesi, çamaşır yıkanmaması, un elenmemesi, makas tutulmaması gibi inanışlar da yer alıyor.
Hıdırellez inanışları
Bursa'da Hıdırellez'den bir gün önce akşam evin her üyesi, madeni para işaretleyerek bir çantanın içine koyuyor. Gül ağacının dibine bırakılan çanta, Hıdırellez sabahı açılıyor ve herkes kendi parasını bereket getirdiğine inanarak cüzdanında saklıyor.
Bursa ve birçok kentte, bolluk getireceği inancıyla kapı önleri Hıdırellez sabahı evin yönüne doğru süpürülüyor.
Üzerine çeşitli dilekler, niyetler yazılan kağıtlar açık olarak ve yavaşça bir akarsuya bırakılıyor. Kağıtlar, yazıları üste gelecek şekilde suya düşerse dileklerin kabul olacağına inanılıyor.
Balıkesir ve Çanakkale'de bazı yörelerde Hıdırellez günü, güneş doğmadan su kenarlarına gidiliyor ve bu suyla kadınlar, ellerini, yüzlerini yıkıyor.
Çanakkale'de Hıdırellez öncesi akşam gül ağacının dibine fasulye gömülüyor ve bu sabaha kadar yeşerirse tutulan dileğin gerçekleşeceğine inanılıyor.
105 yaşındaki Hüsnü Köseoğlu gençliğinde yaşanan Hıdırellez'i anlattı
Eskişehir'de ise Hıdırellez günü çay ve dere kıyılarına gelenler, yüzlerini yıkayıp piknik yapıyor. Sabahın alaca karanlığında söğüt dalları ile birbirlerinin başına vuran gençler, nasiplerinin açılmasını, muratlarının yerine gelmesini diliyor. Gençler niyetlerini yazdıkları kağıtları da Porsuk Çayı'na atıyor.
Eskişehir'de ikamet eden 105 yaşındaki Hüsnü Köseoğlu, gençliğinde yaşanan Hıdırellez'i anlattı.
Hıdırellez günü kadınların kazanlarda pilav pişirdiğini belirten Köseoğlu, "Hocalar, Hıdırellez'de çocukları toplar yağmur duasına götürürdü. Hoşaflar yapılırdı ve hep birlikte yenirdi. Yumurtalar kaynatılırdı. Nohutlar havanda ezilir, içine çeşitli şeyler katılarak, eş dostla yenilirdi." diye konuştu.
Muhabir: Büşra Nur Özcan,Selçuk Kızıldağ,Eşber Ayaydın
Yorum Yazın