İSTANBUL - Kadir Canatan
Hollanda, İslamofobi konusunda sık gündeme gelen ülkelerin başında geliyor. Son yıllarda Hollanda'da İslamofobinin temelini teşkil eden birçok insan hakları ihlali yaşandı ve nefret suçu işlendi. İslamofobinin belli başlı tezahür biçimleri nefret söylemi, camii kundaklama, okullarda ve işyerlerinde artan ayrımcılık olarak kendini gösteriyor. Bunlarda ise başrolü Geert Wilders gibi siyasilerin nefret söylemleri oynuyor.
Son iki yılın en önemli vakalarından biri, Wilders’in etnik bir gruba hakaret ve ırk ayrımcılığına tahrik suçlarından suçlu bulunmuş olması. Wilders, 2014 seçimleri sonrasında Hollanda’nın Faslı vatandaşları hakkında sarf ettiği nefret içerikli sözler ve “Hollanda’da daha az Faslı” çağrısından dolayı, Aralık 2016’da verilen bir kararla suçlu bulunmuştu. Wilders’in suçlu bulmasına rağmen, Amsterdam mahkemesi heyeti Hürriyet Partisi (PVV) liderini hapis veya para cezasına çarptırmamış, suçlu bulunmanın Wilders konumundaki bir siyasetçi için kâfi olduğuna hükmetmişti. Wilders çektiği video ile mahkeme heyetine ağır suçlamalar yöneltmiş, kararın milyonlarca Hollandalının ifade hürriyetini tehdit ettiğini ve herkesi cezalandırdığını iddia etmişti.
Wilders’in İslamofobik örgütlenme ve propagandası merkez siyaseti de gittikçe sağa kaydırıyor. Aralık 2016’da verilen mahkûmiyet kararı, yıllardır ifade hürriyeti kalkanının ardından Müslümanlara karşı kin ve nefret kusan bir zata sınırlarını bildirmesi bakımından önemli bir gelişme. Bu kararın bir içtihada dönüşerek, artık Müslümanlara yönelik hakarete bir set çekilmesi elzemdir.
Polise yapılan bildirimler sonucunda, 2016 yılında Hollanda’da yaşayan Müslümanların, din ve inançlarından dolayı önceki senelere oranla yaklaşık iki kat daha fazla ayırımcılığa maruz kaldıkları ortaya çıktı. Cami saldırıları, Hollanda İslamofobisinin en önemli unsurlarından birisi. Hollanda’da da 2015 yılında 28 olan camilere yönelik saldırı sayısı, 2016 yılında 72’ye çıktı. Uzmanlara göre son yılda Hollanda’da bulunan 475 cami en az bir kez ırkçı-İslamofobik saldırıya uğradı.
Hollanda’da Müslümanların uğradığı baskı ve tehditlerden dolayı, Müslüman örgütler 2015 yılında hükumetten destek ve güvenlik hizmeti talep etmişti. Amsterdam Üniversitesi öğretim üyesi Martijn de Koning, raporu hazırlayan heyete Hollanda İslamafobisinin şu üç söylemi içerdiğini ifade ediyor: “İslam yabancıdır”, “İslam bir problemdir ve buna karşı bir şeyler yapılmalıdır” ve “Hollanda İslam’ın kendisini değiştirerek, kendi anlayışına uygun bir reforma tabi tutmaya çalışmaktadır”. 2016 yılı İslamofobi vakalarına bakıldığında, siyaset ve medyaya hâkim olan İslam’a karşı bu yaklaşım tarzı ve tutumun, birçok suçu ve insan hakkı ihlalini tetiklediği müşahede ediliyor.
İslamofobi sanala taşınıyor!
2016 yılındaki cami saldırıları şu şekilde sınıflandırılmıştır: Yangın, grafiti, Vandalizm/tahribat, mektup veya internet aracılığıyla tehdit, domuz ve benzeri kalıntılarının bırakılması.
Camii saldırılarının yanı sıra, 2016 yılı Hollanda’daki Türklere ve Diyanet başta olmak üzere Türk kurumlarına yönelik baskıların arttığı bir yıl olmuştur. Bilhassa FETÖ’nün de kara propagandasıyla, Diyanet ve din görevlileri üzerinde baskı kurulmaya çalışılmıştır.
Günümüzde ayrımcı ve İslamofobik nefret söylemlerinin önemli mecralarından biri de internettir. Hollanda’da internet üzerinden yapılan ayrımcılıkların bildirildiği MDI ve MIND gibi internet şikâyet hatlarına, 2015 yılında en çok Müslümanlara yapılan ayrımcılıklar bildirilmiştir. İnternetteki ayrımcı ifadeler sırasıyla Müslümanlar, Faslılar ve Türkleri hedef almıştır. MIND şikâyet hattına 2016’da 918 şikâyet ulaşmıştır: Bu rakam 2015 yılında 652, 2014 yılında ise 304 idi. 2016 yılında da İslamofobi (185) ve etnik ayrımcılık (305) en çok şikâyet edilen konular olmuştur. Bu şikâyetlerden sadece 97’si kanuna aykırı bulunarak internet ortamından kaldırılmaları talep edilmiş, 81 vaka ise savcılığa havale edilmiştir.
Biyolojik temelli ırkçılık, ayrımcılık olaylarında geniş yer tutuyor
2016 yılında Hollanda’nın en yakıcı insan hakları sorunu ayrımcılık oldu. Hollanda anayasasının 1. maddesi ayrımcılık yasağı ve eşit muamele hakkını açıkça düzenlemesine rağmen, önyargı, ırkçılık, grup temelli insan düşmanlığı, nefret söylemi ve nefret suçları Hollanda’da 2016 yılında kaygı verici seviyelere ulaştı.
Hollanda’nın ayrımcılık karşıtı büroları da 2016 yılında 4 bin 651 bildirim kaydetmiş. Biyolojik temelli ayrımcılık olayları toplam ayrımcılık olaylarının yüzde 75’ini teşkil ediyor. Bu bildirimlerin çoğu ırk ve etnik köken ayrımcılığından şikâyet etmekte ve bunların çoğu da iş hayatında yaşanan olaylardan oluşmakta. Bunun yanında engellilik, cinsiyet ve cinsel yönelim de ayrımcılık türleri arasında yer alıyor.
İstatistiki verilere göre ırkçılığın İslamofobiyi sollamış olduğu görülüyor. Gözlemciler gerçekte bunun kayıtlarla ilgili bir sorun olduğuna dikkat çekiyorlar. Zira yetkililere güvenmediklerinden ve misillemeden korktuklarından dolayı Müslümanlar, başlarına gelen olayları bildirmeye çekiniyorlar. Bu çekingenliğin birinci sebebi, Müslümanların ilgi çekmek istememeleri ve tekrar saldırıya uğrama korkusu. Tespit edilen ikinci sebep ise polise yönelik önyargıları. Ulusal polis tarafından yapılan araştırmaya göre, yaptıkları bildirimin herhangi bir sonuca ulaşmadığını düşündüklerinden, Müslümanlar polise müracaat etmiyor. Böylelikle, şikâyette bulunmak isteyen Müslümanlara karşı polisin de caydırıcı veya ayrımcı tavır sergilediği ortaya çıkarılmış oluyor.
İslamofobi Türkofobiye dönüşüyor!
2017 yılındaki gelişmelerin de teyit ettiği bir husus Amsterdam çalıştayına katılan Türkiyeli kanaat önderleri tarafından dile getirildi: Hollanda’da İslamofobiye ek olarak Türkofobiye doğru bir eğilim söz konusu. Bilhassa, Hollandalıların 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsünün Türkler üzerinde yarattığı travma etkisini anlamaktan uzak olmaları, Türkler üzerindeki siyasi ve psikolojik baskıyı artırmaları, önemli bir sorun olmaya devam ediyor.
Bu anlamda, özellikle 11 Mart 2017’de Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın Hollanda ziyareti sırasında diplomatik teamüllere uymayan muameleye tabi tutulması ve polisin Türkiye Başkonsolosluğu yakınlarında toplananlara karşı orantısız güç kullanması, uzun süre tamir edilemeyecek yaralar açtı. Bu talihsiz olaylar dizisi, Türk toplumunun demokratik haklarına ve onuruna yönelik bir saldırı oldu.
Ayrıca Başbakan Rutte’nin seçim atmosferinde özellikle bir Türk gencine yönelik “defol git” sözü ve Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Aboutaleb’in 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasındaki günlerde, bazı Türk cami ve kurumlarını hedef alan ve Türklerin “demokrasi eğitimi” eksikliği olduğuna dair genelleyici ve ayrımcı açıklamaları, 2016 yılına ait oldukça kaygı verici gelişmelerdi.
Çocuklar ve mülteciler mağdur durumda
Çocuk hakları ve bilhassa çocuğun kimlik hakkı bakımından, bebek kutusu uygulamaları ve çocuğun kültürel arka planı dikkate alınmadan verilen koruyucu aile kararları sorun olmaya devam ediyor.
Mülteci hakları bakımından, mültecilerin cezaevi benzeri yerlerde tutulmaları da önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Maalesef, Hollanda hükümeti 2015-2016 yıllarında, Birlemiş Milletler ve BM İnsan Hakları Komisyonu tarafından çıkarılan talimatlara aykırı olarak, reddedilen sığınmacıları tehlikeli bölgelere sınır dışı etmeye devam etti.
[Prof. Dr. Kadir Canatan İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi öğretim üyesidir]
Yorum Yazın