Bruxelles Korner
Zehra Özer
De Gucht, Avrupa’nın kuşkusuz finansal kriz ile mücadele etmesine rağmen, bu konuda prestijini kaybetmediğine inanıyor. Ona göre, özellikle mülteciler krizi bugünün Avrupa ya karşı büyüyen şüpheciliği açıklyor. İnsanları bölen mülteci krizidir; bir tarafta Avrupa’nın mültecilere karşı insani sorumluluğunu almadığına inananlar ve diğer tarafta Avrupa ya hiçbir mültecinin alınmaması gerektiği konusunu destekleyenler arasında bir bölünme. "Bunlar tamamen farklı nedenlerden dolayı Avrupa'da hayal kırıklığına uğramış olan iki gruptur" diyor De Gucht verdiği röportajında.
Sert yönetim
De Gucht’ü asıl rahatsız eden Avrupa'da yönetilen göç politikasının sertliği. "Ben hâlâ bununla ilgili duyduğum öfke ve şaşkınlığımın gücünü içimde taşıyorum. Savaş mültecilerine karşı bu denli sert davranılması, hayır, ben bunu yapamıyorum. Bart De Wever bile Cenevre Sözleşmesini (savaş anında sivillerin korunmasıyla ilgili sözleşme) gündeme getirebiliyorsa eğer, ben bunun çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. "
Entegrasyon
"Ve büyüyen şüpheciliğe katkısı olan özelliklede Belçika'da: yabancıların entegrasyonunun başarısızlığıdır. Bunu artık açıkca söyleyebiliriz. Biz onları Belçika vatandaşlığına dahil ettik, ama bu onların otomatikmen entegre oldukları anlamına gelmiyor," diyor De Gucht.
Ona göre, bu konuda herkesin aynaya bakması gerekiyor. Ve yine ona göre, insanlar yalnızca toplum buna gerçekten müsade ettiğinde entegre olmaları sağlanabilir. "Benim entegrasyonu başarısız bulmam, bizim bu insanlara karşı olan zihniyetimiz ile de alakalı. Ben itaatkar bir şekilde söyleyeceğim: Biz Flamanlar, başkalarına karşı çok açık değiliz. Ben Flaman toplumunda, gördükleri her Müslümanın içinde bir teröristin yattığını düşündüklerini görebiliyorum."
Korku
Ve tüm bunların üzerine iktidar partisi N-VA’nın yeni bir bıçak darbesi daha ekleniyor. De Gucht’e göre bazı insanlar yanan bu ateşi daha da körüklüyor – başta, "Göç ve Iltica’dan sorumlu Devlet Bakanı Theo Francken". Francken insanların korkularını daha da tetikliyor. O Süriyeli bir aile'ye vizelerinin verilmemesini başardığında, yüksek bir sesle bunun zaferini anons ediyor. Bu yersiz bir davranış. Birkaç gün sonra ise altı yüz Hıristiyana vize vermesiyle övünüyor. Yani bu müşterinin görünüşüne göre iş yapmaktır ve onun bu yaklaşımı, ilk olarak insan hakları perspektifi açısından bakıldığında, yüreğime dokanıyor," diyor De Gucht.
Avrupa Günü (9 Mayıs), AB’nin kurucularından Robert Schuman’ın 9 Mayıs 1950’de yaptığı ve Avrupa ülkelerini tek bir topluluk altında bir araya getirme vizyonunu ortaya koyduğu ‘Deklarasyon’un yıldönümü vesilesiyle Avrupa'da barış ve birliğin yıllık kutlamasıdır.
Yorum Yazın