Bruxelles Korner
Yüksel Çilingir
Mağdurum mağdur...
Mağduriyet ve fedakarlık edebiyatı; insanlığın kaçışı, popülizmin çıkışı...
Sabah metro istasyonunda beklerken bir olaya tanık oldum. Tam metronun kapısı kapanırken, birisi elindeki baston gibi bir çubuğu araya soktu. Kapı kapanınca da "eyvah sıkıştım" diye bağırmaya başladı. Ilk vagon olduğu için metronun sürücüsü de dışarı çıkıp ona bağırmaya başladı; "kapanan kapıya onu sokarsan tabii sıkışırsın..." gibi. Vay sen misin kızan, beriki iki katı bağırmaya başladı. Metro sürücüsü kabine girdikten sonra da kabin kapısını yumruklayarak bağırmaya devam etti. Metro mecburen hareket etti tabii.
Ben arkadan gelen metroya bindim. Bir sonraki istasyona gelmeden metromuz tünelde durdu. Belli ki tartışma devam ediyordu, olayın geçtiği öndeki metro istasyonda oyalanmak zorunda kaldı.
Dışarıdan bakınca (örtülü ve göçmen) bir kadına bağıran bir adam görüyorsunuz. Kim mağdur? Sürücü mü, işinden gücünden olan onlarca yolcu mu, yoksa en iyi ihtimalle kişisel bir sebeple, ama muhtemelen kurnazlıkla kapının arasına çubuğu sokan kişi mi?..
Dil kursunda ilk günümüz... Bir arkadaşımız 2 saate yakın geç geldi. Öğretmen saati hatırlattı, durumu sordu. Bizimki hemen tepki gösterdi; "İlk gün, ne var?... Yolu öğreniyoruz, sınıfı öğreniyoruz... Anlasana!.." Halbuki ne okula, ne sınıfa ilk gelişi. Ya da erken çık, değil mi? Bir sebeple erken çıkamadıysan da onu söyle...
Ben bunları düşünürken dün yine geç kaldı. Bu kez otobüs suçluydu. Öğretmen, sohbet havasına girerek "yürüseydin, yakında oturuyorsun" dedi. Arkadaşımız, "ama buraya gelen yol yokuş yukarı"... Öğretmen, "gençsin" ... dedi. Arkadaşımız, "ama sigara içiyorum"... Artık ahbap olduk , tartışma değildi yaşanan. Ama tartışma havasına girse ve biraz dikkatsizce ilerlese, (göçmen) öğrenciye anlayışsız davranan öğretmen imajı öne çıkabilir... Bu arada kurs sosyal durumu ödemeye uygun olmayanlar için bedava veya bedava denecek kadar ucuz.
Tabii sınıftaki diğer öğrenciler, dersi bırakıp durumu izliyorlar. Kim mağdur? Öğrenciyi uyaran öğretmen mi, dersten alıkonulan öğrenciler mi, yoksa sigara içtiği için yürümeyen, ama ulaşım araçlarını da pek araştırmayan arkadaşımız mı?..
Bir de fedakarlık borçlandırması var; "ben senin için neler yaptım, seni sevdiğim için bunlara katlandım, arkadaşız diye sana yardım ettim, ...".
Bir tartışmada arkadaşım, gerçekten bir arkadaşım, memleketlim, "kadınım diye böyle konuşuyorsun" dedi. Ne konunun içinde ne kelimelerin arasında kadın kavramı var. Toplumda kadın fedakar (doğru!), kadın mağdur (doğru!) ya... Öyleyse hemen o safhaya geç, konu bulansın, sana acısınlar. Yaptığın hatanın üzerine gidilmesinden, kendini düzeltmek için sorumluluk almaktan kurtul.
İnanamadım, ürktüm, lafı orada kestim.
Hal(k) böyle olunca, politikacılar ne yapsın? Habire "bak ben sizin için neler yaptım" diyor, "ne kadar çok çalışıyorum, fedakarım" diyor. Sanki onun için maaş almıyor ya da kendi cebinden harcıyor.. Bazıları da "bak bana bunu yaptılar, yapmak istiyorlar, çekemiyorlar, mağdurum" diyerek ortalıkta dolaşıyor. Sanki politikanın kendisi (maalesef) bir oyun değilmiş gibi... Kendisi aynısını yapmıyormuş gibi...
Tabii örnekler benim çevremden, bizim toprağımıza yakın yerlerden diye genelleme yapmak doğru değil. Ama neden bizim oralarda, orta doğuya yakın yerlerde bu işler fazla oluyor diye düşünmüyor da değilim. Hatta abartıp, "boşuna bütün peygamberler bu topraklardan çıkmamış" diyesim geliyor. Çünkü (çok şükür) hep toplumun yozlaştığı ve birbirini yediği zamanlarda gelmişler. Ve hala manipülasyona çok açık bir coğrafyayız, çok kolay birbirimize düşüyoruz.
Çok sıkıcı bir konu, ama paylaşmadan edemedim.
Doğruyu söylemek en güzeli, ne dediğimizi hatırlamamız gerekmez. Şeffaf olmak en güzeli, önceden nasıldım derdi yok.
Sevgiyle kalın.
Yüksel Çilingir
Yorum Yazın