İSTANBUL - Furkan Halit Yolcu
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) geçtiğimiz haftalarda yayınlanan raporuna göre, Ortadoğu ülkelerinin savunma ithalatı geçtiğimiz 10 yıla göre iki katına çıkmış durumda. 2008-2012 dönemi ile 2013-17 dönemleri arasında yapılan askeri ithalat ise yüzde 103 oranında artış gösterdi. Bölgede birçok ülke çok boyutlu sınır dışı harekâtlar yönetirken, Ortadoğu’nun küresel savunma ithalatındaki payı ise yüzde 32’ye yükseldi. Ortadoğu ülkelerinin bu denli yüksek savunma bütçeleri ikame ettirip ettirmeyecekleri konusunda soru işaretleri giderek artıyor.
2003 Irak işgali sonrasında ciddi bir yükselme eğilimine giren bu savunma göstergeleri, 2011 Arap Baharı sonrasında ortaya çıkan krizler dolayısı ile daha fazla yükseldi. Ancak Ortadoğu ülkelerinin içinde bulunduğu ekonomik kırılganlık hali, yüksek savunma bütçelerini daha da sorunlu bir hale getiriyor.
Güçlenmenin iki yöntemi: Üretmek ya da tüketmek
Devletler bölgesel ve uluslararası güç dengesindeki konumlarını daha avantajlı hale getirmek için ofansif ve defansif kapasitelerini devamlı olarak arttırmaya çalışır. Güç ve kapasitesini arttırmanın en etkili yöntemlerinden birisi elbette ki somut güce yapılan yatırımlardır. Bu noktada devletlerin somut güçlerini arttırmak için yapacağı yatırımları, bu güç unsurlarını üretmeye veya satın almaya (tüketmeye) kanalize edebilir. Güç unsurlarını üretmek çok daha uzun süren ve istikrarlı bir Ar&Ge süreci gerektiren yöntem iken bu unsurları satın almak (tüketmek), daha kısa sürede daha az maliyetle güçlenmek manasına geliyor. Bu iki tercih arasındaki ayrım ise kısa vadeden uzun vadeli tahayyüle geçildiğinde ortaya çıkıyor. Kısa vadede güçlenen devletler, başka devletlere daha bağımlı hale gelirken bu süreci daha uzun bir vadeye yayan yani üreten devletlerin süreç sonunda daha bağımsız bir yapıya sahip olduğu görülüyor.
Ortadoğu devletlerinin büyük bir çoğunluğu tarihleri boyunca somut güç unsurlarını tüketmeyi ve kısa sürede güçlenmeyi tercih etmişlerdir. Bu tercihte elbette çoğu devletin modern uluslararası sistemde en son kurulan devletler olması etkilidir. Sonuç olarak 2000’li yıllara gelindiğinde dışarıya bağımlı ve üretemeyen bir Ortadoğu savunma sanayisi, uzun vadede bu ülkelerin başarısız olmasının temel sebebi haline geldi. Bu konuda en erken adımı, 1970’lerde savunma sanayisini kalkındırmaya başlayan İsrail atmış olsa da 1990’larda bu süreci başlatan Türkiye ve İran, Ortadoğu savunma sanayisini üreten bir yapıya kavuşturdu. Son dönemlerde ise Suudi Arabistan 2030 vizyonu çerçevesinde bu konuda köklü ve önemli adımlar atma çabası içerisinde. Ancak bölge ülkelerinin büyük çoğunluğu, halen ana muharebe unsurları olan muharip uçak, gemi ve tank üretiminde bölge dışı ülkelere büyük ölçüde bağlı durumda. Nitekim bu bağlılık da güçlenmek isteyen bölge ülkelerini yüksek savunma harcamaları yapmaya zorlayan en temel faktör.
Yüzde bazlı yöntemle analiz
Savunma harcamalarının yüzdeler üzerinden analiz edilmesi, rakamlardan dolayı oluşan kur değişikliklerini ortadan kaldırırken, devletler arasındaki bağımlılık ilişkisini daha iyi kavrama imkânı sağlıyor. 2013-2017 yılları arasında en çok savunma ithalatı yapan ülkeler sıralamasında ilk 5 sıranın 3’ünü Ortadoğu ülkeleri doldurdu. Bu yıllarda Ortadoğu’da en fazla askeri ithalatı, küresel ithalatın yüzde 10’luk payını üstlenen Suudi Arabistan gerçekleştirirken, onu küresel silah ithalatının yüzde 4.5’ini gerçekleştiren Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri takip etti. Suudi Arabistan 2013-2017 yılları arasında savunma ithalatını, 2008-2012 dönemine göre yüzde 225 arttırdı. 2017 yılı öncesinde ABD, BAE, Suudi Arabistan ve Kuveyt’ten çok büyük bir ekonomik destek gören Mısır ise aynı dönemler içerisinde savunma ithalatını yüzde 215 arttırdı. Hem küresel hem de bölgesel anlamda savunma ithalatlarının en önemli tedarikçisi ise Amerika Birleşik Devletleri oldu. ABD, 2013-2017 dönemi savunma ithalatlarında Suudi Arabistan için yüzde 61, İsrail için yüzde 60, Türkiye için yüzde 59, Birleşik Arap Emirlikleri için yüzde 58, Irak için yüzde 56’lık bir pay üstlenerek, bölgede Rusya’ya nazaran ihracat üstünlüğünü korudu. Bu konuda ABD ile rekabet içinde olan Rusya ise, 2013-2017 dönemi savunma ithalatlarında Cezayir için yüzde 69, Irak için yüzde 22, Mısır için yüzde 21’lik pay üstlenerek Ortadoğu savunma sanayisindeki tedarikçi rolünü pekiştirdi. Bunlara ek olarak Rusya, Türkiye ile imzalanan S-400 hava savunma sistemleri tedarik sözleşmesi, Mısır ve Irak ile yapılan birçok tedarik sözleşmesi ile de bu konuda 2017 sonrası dönem için önemli adımlar attı. Ortadoğu’nun önde gelen savunma sanayilerinde gerçekleşen bu ithalat artışı, bölgesel ithalat artışını da tetikledi ve 2013-2017 döneminde bir önceki döneme göre yüzde 14 artışla küresel savunma ithalatının yüzde 32’si Ortadoğu ülkelerince gerçekleştirildi.
Para bazlı yöntemle analiz
Parasal bazlı yöntemle analiz, dolar kurunun her devletin paritesi ile farklı bir ilişkisi olduğundan yıllara göre değişiklik gösteren ve tek bir parametre ile yapılması zor olan bir yöntemdir. SIPRI gibi bazı uluslararası kuruluşlar ise bu sorunu kendilerine has göstergeler oluşturarak çözmeye çalışmaktadır. Bunun örneklerinden birisi olan, SIPRI’ye has olan trend gösterge değeri, savunma ticaretinin parasal hacmini değil aslında transfer edilen unsurları izlemek için oluşturulmuştur. Bu nedenle bu raporda yer alan parasal değerlerin aslında yapılan ticaretin parasal değerini tam olarak yansıtmadığı dikkate alınmalı.
2013-2017 döneminde Ortadoğu’nun en fazla savunma ithalatı yapan ülkesi Suudi Arabistan, 14.8 milyar dolar harcama ile bu konuda bölgenin en büyük payına sahip oldu. Onu, 6.5 milyar dolarlık ithalat ile Mısır, 6.3 milyar dolar harcama yapan Birleşik Arap Emirlikleri ve savunma ithalatı 4 milyar doları bulan Irak takip etti. Türkiye’nin bu dönem içerisinde gerçekleştirdiği savunma ithalatı ise 3.5 milyar dolar. 2008-2012 dönemi ile karşılaştırıldığında harcamalarını iki kat artıran devletler olduğu düşünüldüğünde, 2013-2017 içerisinde ortaya çıkan krizlerin devletleri güvenlik alanında ciddi yatırımlara ittiği görülüyor. Bu anlamda Ortadoğu devletlerinde Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Irak’ın savunma ticaretinde küresel tüketici boyutuna ulaştıklarının altını çizmek gerekiyor. Ancak Türkiye, İran ve İsrail’in tercih ettiği yol kısa vadede diğer bölge devletleri kadar güçlenmek yerine uzun vadede öz-yeterli bir devlet olmak.
Hangisi daha iyi rasyonel olmak mı güçlü olmak mı?
2013-2017 yılları arası savunma ithalatı incelendiğinde, Türkiye’nin 2014 yılı sonunda savunma ithalatını 1 milyar dolar kadar azalttığı görülüyor. SIPRI dünya silah ticareti verilerine göre, aynı yıl içerisinde Cezayir, Irak, Mısır ve BAE gibi ülkeler ise savunma ithalatlarını neredeyse iki katına çıkardı. Peki, neden bazı ülkeler doğrudan silahlanmayı tercih ederken diğerleri savunma sanayisine yatırım yaparak zorlu dönemlerden geçmeyi tercih ediyor?
Bu sorunun cevabı Westphalia antlaşmasıyla ortaya çıkan modern devletler sisteminde saklı. Devletler için egemenlik önemli olduğu kadar bağımsız olmak da önemli. Devletlerin kendi güvenlikleri başkalarından aldıkları savunma unsurları ile sağlanmaya başladıkça talep eden devletler tedarik eden devletlere bağımlı hale geliyor. İşte Türkiye, İsrail ve İran’ın tercih ettiği bu uzun vadeli, daha maliyetli ve zorlu olan sürecin sonunda devletlerin görece olarak daha bağımsız ve güvenli olma potansiyeli artıyor. Uluslararası sistemde rasyonel olmak kadar, güçlü olmak da önemli ve birçok statüko değişikliği güç dengesinin, güçlenen ve saldırgan davranan bir devlet tarafından bozulmasıyla değişiyor. Devletler daha güçlü olma adına kısa vadede yüksek savunma ithalatları ile dışa bağımlı hale gelebiliyor. Ancak bir devlet için ulusal güvenlik konusunda dışarıya bağımlı olmak, bağımsızlık ilkesine aykırı olduğu için bu rasyonel bir tercih değil. Buradan hareketle, bağımsız savunma sanayilerine sahip olmak adına güçlenmeyi uzun vadeye yayan ve bu unsurları üreten devletlerin daha rasyonel bir tercih yaptığı sürecin sonuçlarına bakılarak da anlaşılabiliyor. En nihayetinde, devletlerin güçlü olması gerekiyor ancak burada daha rasyonel olan tercihi de yapmak gerekiyor.
[Çalışma alanı "Ortadoğu'da Silahlanma" olan Furkan Halit Yolcu, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsünde (ORMER) Araştırmacı olarak görev yapmaktadır.]
Yorum Yazın