Bruxelles Korner
Fikriye Ayrancı Keper
SÖZ VERDİM...
Güzeller güzeli Aylin, her genç kızın hayalinde ne varsa onları hayatına geçirebilmek için zamanı adeta kovalıyordu. Ailenin tek çocuğu olarak metropol bir şehirde dünyaya geldi.
Sempatik, merhametli, sevecen kişiliğe sahip olan Aylin, ayrıca çok zeki ve yetenekliydi. Küçük yaştan beri sporla uğraşan, onlarca ödüllere sahip başarılı bir atletti. Çevresinde çok sevildiği için her yerde hatırı sayılıp güzel dostluklar kurabiliyordu. Hayat dolu cıvıl cıvıldı.
Her fırsatta dost, akraba ve arkadaş ziyaretlerine gidiyor, arkadaşlarıyla birlikte unutulmaz çok güzel günler geçiriyordu. Antrenmanlarını hiç bir zaman ihmal etmeyen Aylin, bol bol spor yapıyor ve geri kalan zamanında da ailesi ve sevdikleriyle birlikte oluyordu.
Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalıyor derken evlilik çağına gelmişti. Bir arkadaşının aracılığı ile bir gençle tanıştırılır. Bu onun kaderi olacaktı. Zaman içinde sıkça görüşüp birbirlerine aşık olurlar. Kaderin ağlarını ördüğü bu gençte, Aylin kadar çevresinde sevilip sayılan saygın biriydi. Birbirlerine de çok yakışıyorlardı. Zaman geçtikçe Aylin ve Kerim arasında sıkı bağlar kuruluyordu. Ailelerinin de tanışıp bir araya gelmeleri
ile bu sevgi bağları daha bir güçlenip büyüyordu. Evliliğe gidecek yol için ilk adımlarını atmışlardı. Büyük bir aile meclisi ile güzel bir nişan yapılıp ölünceye dek onları bağlayacak olan nişan yüzüklerini ve arkasından da alyanslarını takarak düğün için tarih belirlenmeye karar verirler.
Aylin'in heyecandan ve mutluluktan ayakları yere basmıyor, hiç kimseyi gözü görmüyor, her dakikasını Kerim'le geçiriyordu.
Bir arada yaşayacakları yuvalarını heyecanla kurma hazırlıklarına başlamışlardı. Eşyalarını ve kullanacakları her türlü malzemelerini büyük bir itina ile seçerek huzur dolu bu yuvayı kurarlar. Daha sonra düğün hazırlıklarına başlanır. O heyecanlı gün gelip çatmıştır.
Mutluluktan kalplerin pıt pıt attığı bu özel günde, ömür boyu birlikte olacaklarına dair söz verdikleri, o imzayı da atmışlardır.
Aylin'in yavaş yavaş tüm istekleri ve hayalleri gerçekleşiyordu. Büyük bir coşku ve heyecanla Kerim'le birlikte dünya evine girerler.
Her şey yolundadır. Çiçeği burnunda bu güzel çift, hayalini kurduğu, gitmeyi çok istediği aşıklar ülkesine balayı için gitmişlerdir.Çocuklar gibi eşiyle birlikte eğleniyor, geziyor, her gittiği yerin resimlerini de ailesiyle ve tüm sevdikleriyle paylaşarak mutlu anlarını ölümsüzleştiriyordu. İkiside çok mutluydu.
Balayı dönüşü Aylin hastalanır. Antrenmanlarını aksatmaya spor yapamamaya başlar. Gücünün kaybolduğunu hisseder. Bir kaç kez doktora gitmesine rağmen önemli bir şeyin
olmadığı söylenip tekrar evine gönderilir. Hayat dolu canlı bakışları, sevinçleri, ümitleri ve ilerde çocuk sahibi olma hayalleri ile hayatına en güzel şekilde kaldığı yerden devam eder.
Aylin hayatı o kadar hızlı yaşıyordu ki tüm her şeyini bu kısacık ömre sığdırabilmek için adeta zamanla yarışıyordu. Oysa ki henüz hayatının daha başındaydı. Her şeyi sindire sindire yaşamalıydı.
Bir süre sonra tekrar hastalanır ve Kerim onu hastaneye götürür. Bu kez ciddi bir
durum söz konusudur. Aylin, sinsi bir hastalığın pençesindedir. Doktoru çocukluğundan beri hayatının bir parçası olan spordan şimdilik uzak kalması gerektiğini ve bol bol dinlenerek
hemen tedavilerine başlamasının önemini anlatır. Ve her tedavi aşamasında takiplerinde olması gerektiğini söyler.
O anda Aylin’in, gözyaşları sel olur akar. Bir yandan da tüm hayatını film şeridi gibi
gözlerinin önünden bir bir geçirir. Bir süre sessiz kalıp düşündükten sonra, biran evvel bu sinsi hastalığı ne ise ondan kurtulmak için ne gerekiyorsa yapmaya karar verir.
Hayatına kaldığı yerden sağlıklı bir şekilde devam edeceğine ve sporda ki kondisyonunu ve başarısını da tekrar yakalayacağına dair kendine söz verir. Eşi ve sevenleriyle birlikte çareler arayarak hayata sıkıca tutunmaya çalışır.
Ve Aylin tedavisine başlar...
Gel zaman git zaman derken, tedavisine devam eden Aylin, bayağı bir yol kat etmişti.Zaman zaman kullandığı ilaçlar olumlu yanıt veriyor ve tüm aileyi bu haberlerle mutlu ediyor, bazı zaman da tam aksini yaşayarak sevdiklerini hüzne boğuyordu. Fakat ne olursa olsun Aylin yaşamalıydı. Kendine söz vermişti. Hayatı yarım kalmamalıydı. Çünkü yaşayacağı daha çok güzel yarınları, kavuşacağı hayalleri ve sporda kazanacağı
madalyaları vardı. Önünde up uzun bir ömür onu bekliyordu. Bunları düşündüğü zaman hayata daha sıkı tutunuyor azimle bu illet hastalığı yenmek için eşiyle birlikte mücadeleye devam ediyordu.
Aylar sonra eşiyle birlikte bulundukları bu metropol şehirden uzaklaşıp tamamen doğa ile iç içe, bol oksijenli, meyve ağaçları ile bezenmiş, içinde küçük ve büyük baş hayvanlarının da bulunduğu, aile çiftliğine yerleşmeye karar verirler. Bundan sonra ki hayatlarını bu çiftlikte devam ettireceklerdi.
Aile çiftliği, mis gibi kokan çam ağaçları ile çevriliydi. Hemen yanı başında kristalli
kayalardan akan minik bir şelalesi vardı. Dünyanın yedinci harikasından biriymiş gibi, muhteşem bir manzaraya sahipti. Tamamen doğa ile iç içe bir hayat yaşayacaklardı. Her şey doğal ve organikti. Bu çiftlikte hiçbir şeyin GDO'su ile oynanmıyordu. Kendi ekmeklerini
tandırlarında kendileri yapıyor, yumurtalar kendi çiftliklerinden, et, süt, peynir ve tüm
yiyeceklerini de kendileri üretip yetiştiriyorlardı. Çiftlikte bol bol meyve ağaçları ve sebze bahçeleri de vardı. Orda yaşayan insanlarda tıpkı doğa gibiydi. Doğal, içten ve samimiydi. Aylin kendini o insanların yanında daha mutlu ve hayat dolu hissediyordu. Hastalığını zaman zaman unutuyordu. Kerim'le birlikte o hayata kısa bir süre sonra tamamen adapte olmuşlardı.
Meyve ağaçlarının dallarından taptaze meyveleri kopartıp, sebze bahçelerinde yetişen organik sebzeleri de kendi elleriyle toplayıp yiyorlardı. Çıplak ayaklarla sıcacık topraklara basarak, toprağın vermiş olduğu bereketi ve huzuru bedenlerinde hissediyorlardı. Her gün düzenli olarak Kerimle yürüyüş yapıyorlardı. Aylin, kendini yormadan, zorlamadan uzun bir
aradan sonra sporunu da yapmaya başlamıştı. Uzun zamandır kaybettiği gücünü tekrar topladığını düşünüyor, kendini çok daha iyi hissediyordu. Tedavilerini de hiçbir zaman aksatmıyordu.
Manzarası muhteşem bu çiftlikte, Aylin ve Kerim birbirlerine her geçen gün daha çok aşık oluyor, birbirlerine daha çok bağlanıyorlardı. Bütün bir günü birlikte gülerek, oynayarak ve eğlenerek geçiriyorlardı. Aylin hayata sımsıkı tutunup Allah'a her daim duacı oluyordu.
*
Aylar yılları kovalarken Aylin tekrar hastalanır ve Kerim büyük bir endişe ve korku içinde Aylin’i hastaneye yetiştirir. Özel bir odaya alınır. Doktorların biri çıkıp odadan diğeri telaşla içeriye giriyordu.
Dışarda tedirgin bakışlar içinde bekleyen, olan bitenden haberi olmayan Kerim, bitap
düşmüştü. Sanki tüm bedeninden kanlar çekiliyormuşçasına teni soğumaya başlamıştı.Kalbi hızlı hızlı atıyor, endişeli ve korkak bakışlarla ne olup bittiğini bilmek istiyordu. Aylin “daha mı kötü olmuştu acaba, yada onu kaybediyor muyum”, diye kendi kendine
konuşuyor, bir yandan da alnından oluk oluk terler akıtıyordu. Tam kendini
kaybedecekken bir elin omzuna dokunduğunu hisseder ve dönüp hızla arkasına bakar.
Güler yüzlü bir doktor ; "Hayırlı olsun baba oluyorsun. İçeriye girebilirsin ama hastamızı yormuyoruz" diye seslenir. Sonra doktor Kerim’in yanından ayrılır. Kerim şaşkınlık içindedir. Bu bir rüya mıydı acaba diye bir an düşünür. Tedavi sırasında böyle bir şeyin olması imkânsızdı. Çünkü, Aylin için çok sakıncalı bir durumdu diyerek, hemen doktorun
peşinden koşmaya başlar. Kerim, neler olup bittiğini öğrenmeliydi. Aylin’in doktoru ona çok şaşırtıcı mucizevi bir durumla karşı karşıya olduklarını dile getirerek, Aylin’in tüm hastalığının tamamen kaybolduğunu eski sağlığına yeniden kavuştuğunu söyler. O anda
Kerim ne yapacağını şaşırır ve büyük bir mutluluk ve heyecanla koşarak Aylin'in bulunduğu odaya girer. Aylin içerde tüm olanları öğrenmiştir. Artık hayallerini ve ümitlerini yok edecek bir nedeni kalmamıştır. Mutluluktan ağlıyorlardı. Sımsıkı birbirlerine sarılarak birlikte atlattıkları zor günleri, bundan sonra ki yeni bir hayata merhaba dedikleri
o anı ölümsüzleştirirler.
Aylin tamamen eski sağlığına kavuşur ve anne olacağı günü iple çekmektedir.
***
Hayat buldukları bu çiftliğin kendilerine mutluluk ve huzur getirdiğini ve ömürlerinin sonuna kadar burada yaşayacaklarına dair karar verirler.
Aylin ve Kerim hiçbir zaman mücadele etmekten vazgeçmediler. Hep azmettiler ve kararlılardı. Her Gün Allah'a bol bol dua edip ibadetlerini yerine getirdiler. Sağlıklı
beslenip, sağlıklı uyuyup sağlıklı uyandılar. Allah’tan hiç bir zaman ümit kesmediler.
“… Bir kerede karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, ( Ona dayanıp güven ). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. “ (Ali İmran/159)
***
Aşkları, heyecanları, birbirlerine bağlı olmaları, acılarını, mutluluklarını paylaşmaları onlara güç vermişti. Bu zorlu mücadeleyi birlikte başarmışlardı.
Sonra nemi oldu ?
Aylin ve Kerim çiftinin, dünyalar güzeli kızları oldu. Adını Hayat koydular. Hayat, onların hayatına can katıp, hayatta kalmaları için bir neden, dünyalarına bir ışık yüreklerine sıcaklık, ömürlerine ömür kattı.
Yıllar sonra bu güzel çifttin bir kızları daha oldu. Onun ismini de Neşe koydular. Sağlıklı ve mutlu olmaktan doğan duygularını sevinçle dile getirebilmek için. Yaşamlarına, bir renk daha katılmıştı. Mutlu ve huzurlulardı.
Aylin profesyonel olarak spora devam edemedi. Tüm hayatını ve zamanını sevdikleriyle ve ailesiyle birlikte geçirmeye karar vermişti. Böyle çok daha mutluydu. Bu mutluluk sihrinin bozulmasını asla istemiyorlardı.
Huzurlu, sağlıklı ve mutluluk içinde çocukları ile birlikte bundan sonra ki hayatlarını da bu çiftlikte yaşayarak devam ettirdiler.
***
Her yaşanan gerçek hikâyelerden ders almamız ümidiyle...
Sevgiyle kalın…
Fikriye Ayrancı Keper
Belçika-Genk
Yorum Yazın