İtalyan Yazar Daphnis Boelens, Türk asıllı Belçikalılara bakınca muhafazakar ve modern kavramlarını birarada gördüğünü belirtiyor. Boelens şöyle devam ediyor: “Türk toplumu oldukça modern ve yeni fikirler üretebilen bir toplum, bunu özellikle sinema alanında görüyorum. Türk sinemasında çalışanlar modern toplumun sorunlarını ele alıyor. Mesela Fatih Akın gibi. Ancak bunun yanında din ile çok güçlü bir bağları var. Bu benim için çok doğal zira insanları geçmişe, tarihe, iyinin ve kötünün ne olduğunu ayırt etmek için ihtiyaç duyuyor.
Boelens, Türklerin kültürlerinin ve dini inançlarına bağlılıklarının yanı sıra, bulundukları ülkeye gelecek kaygısıyla uyum sağlamak istediklerini belirtiyor:
“Türkler çocuklarını Frankofon veya Flaman okullarına yazdırmanın kaygısını yaşıyor. Belçikalılar bu soruyu kendilerine sormuyor bile. Türkler geleceğe dönük planlar yapıyor, bir şeyler inşa etme isteği bulunuyor. Güney Avrupalılar hala büyük ailelerde yaşamayı tercih ederken Kuzey Avrupa’da çoğunluğun geleceğe dönük planları olmadığı gibi çocuk dahi yapmak istemiyorlar. Bu inanç meselesi. İnanan insan geleceğe dair daha iyimser oluyor. Eğer Allah’ın iyi olduğuna ve birşeylerin yolunda gitmediği halde hayatımıza müdahale edebileceğine inanırsak, imparatorluk kurmak daha kolay olur. İnsan yalnız kalırsa uçuruma yuvarlanır. Yaşam tarzı, davranışlar kimileri için ışık olan kimileri için ise karanlık olarak nitelendirilen inanca bağlı.”
Daphnis Boelens senarist olarak bir Türk yönetmenle birlikte çalıştığını, bu sürecin dayanışma ve yardımlaşma çerçevesinde gerçekleştiğini belirtiyor. İtalyan yazar: “İşbirliğimiz güzel meyveler verdi. Türk yönetmen hem etkiliydi, hem de insanlara değer veriyordu. Bu tür insanları etrafımda görmeyi seviyorum. Çalışkan ve mükemmeliyetçi olması bana uyuyordu. Onunla hiç bir sorunum olmadı. Çok çalışıyorduk. Evet İtalyanlar ile Türkler olumsuz ön yargılara rağmen çalışkan insanlar. Çalışırken saatlerin nasıl geçtiğini anlamayan insanlar. Gece geç saatlere kadar çalışıyorduk ama mutluyduk. Bu çalışmadan dayanışma doğdu. Biz artık iki dostuz.” diyor.
Brüksel’de doğup büyüyen, ve kendini Türkçe olarak güçlükle ifade eden Murat Çelik, Emirdağlı olmanın kendisi için bir şey ifade etmediğini belirtiyor. Çelik değerlerine sahip çıktığını, Emirdağ‘daki yemek kültürünü sevdiğini, Türkiye’ye gelip gittikçe Emirdağ‘ını ziyaret ettiğini söylüyor. Ancak bu konunun abartılmaması gerektiğini, yer yüzündeki bütün insanların eş değerde olduğunu, dinimizi, ırkımızı, ülkemizi kendimiz seçmediğimizi, hoşgörü ve anlayış içinde yaşamamız gerektiğini belirtiyor.
Yıkılan yuvalar tüm toplumu yıpratıyor
Belçika’da göç ağırıklı olarak evlilik yoluyla devam ediyor. Emirdağ‘dan yapılan evliliklerin çoğu ise yürümüyor. Murat Çelik Belçika’ya yerleşmek uğruna kurulan ailelerin giderek parçalandığına dikkat çekiyor: “Aile düzenimizin yıkılmasının sebebi ana prensiplerimizi unutmamızdan kaynaklanıyor. Dizilerin bunda büyük rolü var. Sevmeyi unutturdular bize. Aileler evliliğe ihtiyatlı yaklaşan gençlere oğlum evlen olmazsa boşanırsın diyorlar, evlenmeden önce boşanmak bilinç altına yerleştiriliyor, bir seçenek haline geliyor. Bir aile yıkılınca ise tüm toplumu yıpratıyor. ”
Brüksel’de yönetmen olarak çalışan ve Emirdağlılar hakkında belgesel çeken Rabia Kaçar ilk nesilin zorluklara göğüs gerebilmek için ikinci nesli yakın akrabalarıyla evlendirerek kurban ettiklerini belirtiyor. Ancak bunun artık gerçekleşmediğini, gençlerin Avrupa ülkelerinden insanlarla evlenmeyi tercih ettiklerini söylüyor.
İtalyan yazar Daphnis Boelens İtalyanlar ile Türkleri buluşturan noktanın aile değerleri olduğunu belirtiyor. “Gerçek Belçikalılarda” ailenin bir an önce kurtulması gereken bir yük olarak görüldüğüne işaret ediyor. Boelens, 18 yaşına basan gençlerin ailelerinden cüzzamlı gibi kaçtıklarını, İtalyanlar ile Türklerde ise aile herşeyin başı olduğunun altını çiziyor. Boelens: “Aile olmayınca, topallıyoruz. Geçmişten gelen gerçek değerleri aile aşılıyor.” diyor.
Geri dönüş imkansızlaştı
Türkiye’de yaşamak çoğu için bir hayali gerçekleştirmek gibi. Erasmus öğrenci değişim programlarının son yıllarda yaygınlaşması ile üniversiteler öğrencilere Türkiye’de bir süre yaşama olanağı tanıyor. Ancak gençler kısa sürede Türkiye’dekiler ile aynı mantaliteye sahip olmadıklarını farkediyor. Birçok dil konuşan Avrupalı Türkler, Türkiye’de aksan sorunundan dolayı ötekileştiriliyor, sisteme ve kültürel kodlara hakim olmadıklarından ötürü bunalıma giriyorlar. Sonuç itibari ile doğduğu ve büyüdüğü ülkeye dönüş yapmak istiyorlar.
Emir Kır dünyadaki ekonomik krize ve Türkiye’deki olumlu gelişmelere rağmen Belçika’daki Türk toplumun artık buraya ait olduğunu kabullenmesi gerektiğini, zira Türkçeyi Türkiye’dekiler kadar iyi konuşmadıklarını, Türkiye hakkında yeterince bilgiye sahibi olmadıklarını, oraya yerleşseler bile uyum sağlamak için ekstra çaba göstermeleri gerekeceğini, bunun yanı sıra çocukları ve torunlarının Belçika’da bulunmasının anavatana geri dönüşü zorlaştırdığını söylüyor.
Giderek yaşlanan birinci nesil Belçikalı Türklerin çoğu, Türkiye’ye kesin dönüş yapmayı düşünseler bile, gelişlerinden 50 yıl sonra onlar da Türkiye’de bir takım sıkıntılar yaşayacaklarını biliyor. Bu riski göze alarak geçen yıl Türkiye’ye yerleşen Türk asıllı Belçikalı sayısı 130 civarında.
Yorum Yazın