BRUXELLES KORNER
Kadir Duran
UNDP’NİN KONFERANSINDA DAYANIŞMA KAVRAMINA VURGU
UNDP tarafından Türkiye’deki depremin etkileri dayanışma kavramıyla ele alındı.
https://youtu.be/71TYdofHNS8
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından düzenlenen Türkiye’deki Depremler: Etki ve Tepki” konulu konferans Brüksel’de gerçekleştirildi.
UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton’un moderatörlüğünü yaptığı konferansa Türkiye'nin Avrupa Birliği Daimî Temsilcisi Faruk Kaymakcı, Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Yücel Yılmaz, Kilis Belediye Başkan Yardımcısı Mustafa Tohumcu, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yrd. Dr. M. Abdullah Aksoy ile İhtiyaç Haritası Kurucu Ortağı Güler Altınsoy konuşmacı olarak katıldı.
Konferansta, şubat ayında Türkiye'de meydana gelen depremlerde 50 bin 700 kişinin öldüğü, 3,3 milyon kişinin evsiz kaldığı, 710 binden fazla ev ve apartmanın çöktüğü veya oturulamaz hâle geldiği belirtildi.
Konferansta deprem anında ve sonrasında yaşananlar, temel kurtarma, depremin yarattığı yıkımın etkilerini azaltma yönündeki çalışmalar, depremde sağ kalanların sağlık, barınma ve beslenme ihtiyaçlarının karşılanması, enkaz kaldırma, bölgedeki 1,7 milyon Suriyeli mültecinin durumunun yanı sıra, normal yaşam koşullarının eski hâline gelmesi için gereken kaynaklar konuları ele alındı.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın önceliğinin iyileştirme görevlerine odaklandığı belirtilen konferansta şu çalışmaların yapıldığı aktarıldı: Yaşlılar, engelliler ve mülteciler gibi savunmasız kişilerin ihtiyaç duyduğu bakımı almasını sağlamak, hayati kamu hizmetlerinin eski hâline getirilmesine yardımcı olmak, sismik kalıntıları çevreye duyarlı bir şekilde yönetmek, geçim kaynaklarını ve işletmeleri canlandırmak ve zarar görmüş kültürel mirası korumak.
Katılımcılar dayanışma kavramına dikkat çekerken felaketten sonra 90 devletin Türkiye’ye yardım ettiği belirtildi.
“UNDP kentimize önemli destekler veriyor”
Kilis Belediye Başkan Yardımcısı Mustafa Tohumcu konferansta yaptığı konuşmada UNDP’nin Kilis iline yaptığı katkılardan söz ederek “Suriye’deki olayların yaşandığı 2010 yılından itibaren UNDP, Kilis’e değerli desteğini hiç eksik etmedi. Bu çerçevede, Kilis’e 2011yılından itibaren kendi nüfusundan daha fazla Suriyeli gelince özellikle atık konusunda çok büyük sıkıntılarımız oldu. UNDP’nin kentimizde çöp başta olmak üzere sıfır atık konusunda çok büyük destekleri oldu. Kilis şu anda sıfır atık konusunda önde gelen illerinden bir tanesi. UDPD ayrıca kadın meslek edindirme merkezlerimizle ilgili restorasyonu sağladı, pandemi döneminde maske ve dezenfektan konusunda çalışmalar yaptı, itfaiye aracı alımı konusunda destek verdi. UNDP Yetkilileri, deprem olduktan sonra da çok büyük bir nezaket göstererek hemen bizi ziyarete geldi, “İhtiyaçlarınız ne?” diye sordu. Yüzde 40 nüfusumuz arttığı için çöp süpürme aracı ve çöp konteyneri olarak destek sağladı, bunlarla ilgili kendilerine teşekkür ediyorum.”
Kıyamet günü gibiydi”
Depremle ilgili yaşananları da aktaran Tohumcu “Ben de yedinci katta oturuyordum deprem olduğunda. Saat 04.17’de bir sarsıntıyla uyandık ama böyle bir şey olamaz. Bizim ilimizde, geçmişte ufak tefek depremler olur ama birkaç saniye sallanırsınız, dururdu. Biz de öyle zannettik yani birkaç saniye sallanıp duracağımızı. Gittikçe şiddetini artırması hem şiddetinin büyük olması hem süresinin uzun olması ve bitmemesi yıkımda etken oldu. Yere kapaklandık. Aşırı derecede sallandık. Bina şimdi çöktü, çökecek, dedik. O durumdaydık. Odada sabit olmayan ne varsa ya üzerimize ya yere döküldü. Şimdi bitiyor, dedik. Yavaşlıyor, ondan sonra bir daha hızlanıyor, tekrar. Bittiğine inanamadık. Herkes apartmandaki merdivenlerden uçarak aşağıya inmiş. Bir kıyamet günüydü inanır mısınız? Bağıranlar, çağıranlar, koşanlar… Böyle bir şey belki binlerce yıl belki hiçbir şehirde yaşanmaz ama biz bunu yaşadık. Bir insansınız ve mesleğinizin verdiği bir sorumluluk var. Bir belediyeci olarak “Kilis’in durumu nedir?” diye hemen valilikle AFAD’la irtibata geçtik. Çöken binaların başında hem itfaiyenin hem AFAD kurtarma ekiplerinin kurtarma çalışmalarına nezaret ettik. İnsanlar feryat içerisinde, bir an önce yakınlarına sağ salim veya vefat etmişse ulaşmak istiyor. Kilis’in 230 bin nüfusu sokaktaydı. Ayakkabısını almadan çıkanlar, ceketini almadan çıkanlar vardı. Kimisi arabanın içerisine binmiş, arabayı çalıştıracak, hava soğuk, bir yere gitmeye çalışacak. ‘Arabanın deposunu doldurayım.’ diyordu. Petrol istasyonlarının önünde kuyruklar vardı. Deprem olduğunda biz depremin diğer illeri o kadar etkilediğinin farkında değildik. Deprem, genelde bir kenti etkiler, çevredeki kentler hemen o kentin yardımına gelir fakat bu deprem, tüm bölgeyi etkileyince kimsenin kıpırdayacak yeri kalmadı doğal olarak. Çevre illere gitmeye kalkışanlar geri döndü, şehirde bir insan kalabalığı, bir insan seli oluştu, kıyamet gibi bir şeydi. Belediyenin ve AFAD’ın çadırlarını kurduk. Tek katlı, sosyal hizmetlerde kullandığımız binalara insanlarımızı gönderdik. Bir kısmını ise bağ evi dediğimiz sayfiye yerlerine gönderdik. Bu insanlar evine giremiyor. O kadar korkunç bir şey ki bir dakika eve girip evden bir malzemenizi alamıyorsunuz. Böyle bir korku vardı insanlarda, hepimizde.”
“Kriz üstüne kriz yaşandı”
Gaziantep Büyükșehir Belediyesi Genel Sekreter Yrd. Dr. M. Abdullah Aksoy ise yaptığı konuşmada depremden etkilenen 11ilin, Türkiye’ye gelen 3,7 milyon olan şu anda 3.3.milyona düşen Suriyeli nüfusunun yüzde 70’inin yaşadığı bölge olduğuna dikkat çekerek “Zaten bir kriz var. Kilis, kendi nüfusundan fazla geçici koruma altındaki Suriyeliyi barındırıyor. Gaziantep’te ise nüfusumuzun yüzde 25’ine denk gelen Suriyeliyi barındırıyoruz, Hatay ve Urfa’da da durum aynı şekilde.” ifadesini kullandı.
6 Şubat depremiyle birlikte 11 ilin kriz üzerine kriz yaşadığına dikkat çeken Aksoy “Depremden en fazla Nurdağı ve İslâhiye ilçelerimiz zarar gördü. Nurdağı’ndaki evlerin yüzde 90’ı yıkıldı, 2 bin 400 civarında vefat eden insanımız var. İslahiye’deki binaların ise yüzde 50’si çöktü, bin 300 civarında, merkezde de 1250 civarında insanımız vefat etti. Mezarlık da bana bağlı olduğu için ölülerin olduğunu duyar duymaz mezarlıklarda önlem almaya başladık çünkü cenazeler gelecekti hem de insani yardım boyutundaki çalışmaları sürdürdük. Depremden hiç zarar görmemiş insanlar bile bir ay evlerine giremedi. Ben de 15 gün boyunca işleri mezarlıkta yürüttüm. Gaziantep’te 4 binden fazla insan öldü. Bir yandan cenazelerle bir yandan da battaniyeden ısıtıcıya kadar ayakkabıdan elbiseye kadar insani yardımlarla ilgilendik. O gece ve ertesi iki gün doğalgaz da yoktu, elektrik de yoktu, sıcak yemek de yapılamıyordu. Meyve suyu ve sandviçle insanlara ulaşmaya çalıştık.” şeklinde konuştu.
Aksoy, Gaziantep’te depremzedelerin şu andaki durumu ile ilgili şu bilgileri verdi: “İnsani yardım süreci bitti, çadırlar süreci başladı, arkasından hızlı bir şekilde konteynerlere geçiş oldu. Şu an Gaziantep’in yüzde 95’inden fazlası konteynerlerde yaşıyor. Evi yıkılan vatandaşlarımız kiraya geçmek isterse devletimiz ya konteyner desteği veriyor ya kira desteği veriyor. Yüzde 2-3 civarında çadırlarda kalan insanımız var. Hatay ve Kahramanmaraş’ta bu rakam çok daha fazla. Havaalanı zarar görmeyen tek kent Gaziantep. Kahramanmaraş ve Hatay havaalanları bir hafta kullanılamadı. Belediyeler olarak Adıyaman’a Maraş’a Hatay’a gelen kurtarma ekibi ve gelen yardımlar için lojistik destek sağladık. Yollarda üç metre boyutunda çukurlar açılmış, araçlar gidemiyor, yollar kapanmış. Yolların açılmasını sağladık. İnsani yardım çalışmaları bittikten sonra uzun vadeli süreçler başladı. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi olarak İslâhiye ve Nurdağı ilçelerinde Afet Sonrası İyileştirme Daire Başkanlığı kuruldu. Bunun altında da Yapı İşleri ve Teknik Hizmetler Şube Müdürlüğü açıldı. Psikososyal hizmetler de verdik çünkü kurtarma süreci atlatılsa da bu psikolojiyle yaşamak çok zor. Şu anda tespit ettiğimize göre annesi, babası veya tüm ebeveynini kaybetmiş 500’den fazla çocuk var. Bu çocuklara psikososyal destek verme, rehabilite etme konusunda şube müdürlüğü kurduk. Bir de sosyal yardımların dizayn edilmesi için sosyal yardım şube müdürlüğü kuruldu. Ayrıca enformasyon şube müdürlüğü açıldı. Bu şekilde iyileştirme çalışmalarımız sürüyor. Umut ediyorum ki kısa sürede bu dönemi atlatmış oluruz.”
Yüzyılda 6’nın üzerinde 62 deprem
Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Yücel Yılmaz da konferansta yaptığı konuşmada, “Deprem hayatın bir gerçeği. Türkiye açısından da bilinmeyeni az olan bir olgu çünkü son yüzyılda 6’nın üzerinde 62 tane deprem olmuş. Her bir buçuk yılda bir deprem oluşuyor. Bu, bizim gerçeğimiz. Devlet bu konuda çok bilinçli ve alt yapısını çok güzel hazırlamış. İşin en zor tarafı 11 il ve birçok Avrupa ülkesinden daha büyük alanda olması, depremin olduğu bölgede iklim şartlarının çok zor olması, bu işin yönetilebilir olmasını engelledi.” şeklinde konuştu.
9 yıldır belediye başkanlığı yaptığını, dünyada ve Türkiye’de çeşitli sivil toplum kuruluşlarında çalıştığını aktaran Yılmaz “Böyle büyük bir afeti yönetebilecek sistem, çok hazırlanmış bir sistem değil. Biz çok güçlü bir yerel yönetimiz. 7 bin çalışanımız var. 4 binin üstünde de iş makinesi ve aracımız var. Yetişmiş köpeklerimiz, arama kurtarma ekiplerimiz ve Balıkesir’de bulunan devlet dairelerini temsilen koordinasyon şansımız var. Biz yerel yöneticiler, halkın seçtiği insanlar olarak genel ilişkilerimiz ve bütçe harcama yetkilerimiz var. 1 milyar euronun üzerinde bir parayı belediye olarak harcıyoruz. Şehirdeki birçok yapıyı planlıyoruz. Biz depreme hazırlık yapan bir ülkeyiz. 1999 depreminden sonra devlet bu konuya çok büyük yatırım yaptı. Yaptığı yatırımlardan bir tanesi de binalar yapılırken iç denetimle binayı depreme dayanıklı hâle getirecek, bina yapanlara kullanacağı demirinden statik hesaplamalarının belirlenmesine kadar çok ciddi düzenlemeler getirildi. Devlet kendine ait olan bütün binaları yeniledi. Balıkesir’de iki yıl önce bütün devlet okullarını, spor salonlarını, hükümet binalarını resmi binaların hepsini yeniledik ama Türkiye çok demokratik bir ülke olduğu için insanlara ‘Sizin eviniz dayanıklı değil. Bu evi yıkacaksın ve yeniden yapacaksın.’ zorlamasını yapamıyoruz. Hatay’da yaşanan da aslında bunun bir sonucu. Devlet halka ‘Bu binalar depreme dayanıklı değil. Deprem bölgesi, kentsel dönüşüm yapalım.’ dedi.” ifadelerini kullandı.
Çok konuşulmayan kahramanlar
Depremde, çok konuşulmayan, kahramanları olan bir gelişme olduğuna değinen Yılmaz” Balıkesir’de kar yağmaz. Senede bir defa yağar. O da altı-yedi saat yeryüzünde durur ve erir. Biz de vatandaşımız kara alışık olmadığı için karın yağacağı ve donma olayları olacağı için bütün ekiplerimizle teyakkuzda, alarmda dururuz. Deprem günü Balıkesir’e kar yağdı. Biz de alarmda duruyoruz. Saat gece 3’e kadar karın etkisini kontrol altına aldığımızı düşündük, herkes evine gitti. Saat 6.45’te bizi valimiz aradı. Biz ikili yönetimiz. Hükümeti vali temsil ediyor, yerel yönetimi ben temsil ediyorum. Valimiz “İçişleri bakanımız aradı. Deprem çok büyük. İkimiz birden tüm deprem tedbirlerini alarak Osmaniye’ye gidiyoruz.” dedi. Bizim şöyle bir tedbir anlayışımız var. Valilik koordinasyonun, kriz merkezinin başıdır. Altında bütün yerel yöneticiler, mülki idareciler olur ve kriz yönetilir. Biz Osmaniye’de görevlendirildik. Ben uçakla hızlı intikal etmek için İzmir’e gittim. İzmir’den uçakla depremden 12 saat sonra Osmaniye’ye vardım. Beş saat sonra da bizim ilk araçlarımız Osmaniye’ye gelmeye başladı. Bin kalifiye personel ve 400 iş makinesiyle Osmaniye’ye gittik. Oradaki yerel yönetimleri ele aldık. Benimle beraber o bölgeye görevlendirilen Ankara’dan da İzmir’den de belediyeler vardı ve valilik kontrolüne girdik. Bu deprem, çok büyük olduğundan dolayı saat 7’de bakanlar görevlendirilmiş. Bizim bölgede o dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Dr. Mehmet Muharrem Kasapoğlu vardı. 12 kaymakam, üç vali görevlendirilmişti. Onlar da personeli ve tüm olanaklarıyla bölgeye geldi. Bir depremde 72 saat içerisinde en önemli şey arama ve kurtarma çalışmalarıdır çünkü insanlar açlıktan, üşüyerek ölmezler ama binanın altında kan kaybından, nefessizlikten ölürler. Bizim şehrimizde maden çok var. Madenciler ciddi arama ve kurtarmacıdır. Biz o ekipleri de götürdük. 50 kişinin üstünde olan her iş yerinde arama ve kurtarma ekipleri zorunlu olarak kurulur. Onlarla beraber gittik. Bin personelin 250’si tesisatlı arama ve kurtarma ekipleriydi. Biz gittiğimizde binaların altındaki insanlar belirlenmiş, hangi binaların altında kimlerin olduğu biliniyor. AFAD, çevreyi güvenliğe alıyor. Panik olan yerlerde yeme ve içme ihtiyaçları karşılanıyor. Milli eğitim bakanlığının bütün öğretmenleri, çevre ve mühendislik bakanlığının bütün mühendisleri, orman makinelerinin bütün iş makineleri, valiliğin diğer unsurlarına bağlı sağlık vs. personel göreve davet edildi. Diğer şehirlerde görevlendirmeler yapıldı. İlk 72 saat boyunca iş makineleriyle şehirde bir şey yapamıyorsunuz çünkü titreşimler gerçek manada binada nefes alma boşluklarını öldürebilir. Elle ve sadece vinçle molozları kaldırıyorsunuz. Şu gözler 970 kişinin cenazesinin binaların altından çıkışına şahit oldu. 970 kişinin gömülme operasyonunu yönetti. ‘Nasıl yaptınız?’ diye sorarsanız gerçekten Türkiye Cumhuriyeti, birbirine çok bağlı insanlardan oluşuyor ve olağanüstü durumlarda yardım seferberliği yaşanıyor. Çok ciddi de yöneticilerimiz var. Her bir devlet yöneticisi 48 saat hiç uyumadan bu süreçleri yönetmek için olağanüstü gayret sarf etti.” sözlerini sarf etti.
Yorum Yazın