Bahardan Hoşnut Olmayan Var mı?
Hoca ve arkadaşları bahar mevsiminde bir çınarın altında oturmuş, çaylarını içerlerken
aralarından biri Hoca'yı sözüm ona imtihan etmek ister:
“Yahu Hocam, bu insanlar yaz aylarında sıcaktan, kış aylarında ise soğuktan şikâyet
ederler; sizce bu şikâyetin sebebi nedir?” Hoca bu, hemen cevabını veriverir:
“Komşu, komşu, sen onlara kulak asma, bak içinde yaşadığımız bahardan hiç hoşnut
olmayan var mı? Sen hayatını yaşamaya devam et.”
Başını Pencerede Unutmasın
Hemşerileri bazen candan, bazen de sahte olarak Hoca’ya saygı gösterirler. Günün birinde sahte
saygı gösterenlerden biri Hoca’yı evine davet eder. Hoca da konumu gereği davete gider. Gider
gitmesine de eve yaklaşınca ev sahibinin başını pencereden içeriye doğru çektiğini görür.
Hiçbir şey olmamış gibi evin kapısına çalan Hoca;
“Komşu, komşu ben geldim.” deyince, kapının arkasından değiştirilmiş bir ses duyulur:
“Ah Hocam, ah! Evin sahibi buradaydı, az önce gitti, bensizin geldiğinizi söylerim,
mutlaka çok üzülecektir.”
Hoca bu söz karşısında iyice sinirlenir ve;
“Ev sahibine söyleyin, bir daha bir yere giderken başını pencerede unutmasın.” der.
Belki de Barışmışlardır
Nasreddin Hoca evinin bahçesindeki ağacın gölgesinde namaz saatini beklerken telaşlı bir
şekilde kapısının tokmağına vurulduğunu işitir. Hoca, kapıyı açınca komşusunu görür ve;
“Buyur komşu, nedir bu telaşın?” deyince komşusu;
“Sorma Hocam, karımla baldızım saç saça, baş başa dövüşüyorlar.” der.
Bunun üzerine Hoca merakla;
“Komşu, ayıramadın mı?” deyince, komşusu sızlanarak cevap verir:
“Ne mümkün Hocam, bırak ayırmayı yanlarına bile yaklaşamadım.”
“Pekiyi, bu hanımlar ne diye kavga ediyorlar?” deyince komşusu;
“Bilmiyorum Hocam!” der.
Hoca bir defa daha sorar:
“Sakın, ‘sen yaşlısın, ben yaşlıyım’ diye kavga etmesinler?” deyince komşusu;
“Yok Hocam, yok başka bir konuda kavga ediyor olmalılar!” der.
Bunun üzerine Hoca rahat bir şekilde konuyu çözüverir:
“Komşum, o zaman telaşlanmaya gerek yok! Konu yaş değilse çabucak barışırlar, belki
de şimdiye barışmışlardır bile.” der.
Ben de Birisini Tıraş Ediyorlar Sanmıştım
Nasreddin Hoca tıraş olmak için berber koltuğuna oturduğunda ustanın olmadığını anlar, fakat
iş işten de geçmiştir. Çünkü berber çırağı çoktan Hoca’yı tıraş etmeye başlamıştır bile. Berber
çırağının hareketleri, aletleri kullanmadaki beceriksizliği artınca Hoca’nın da keyfi kaçar.
Tam bu sırada komşu dükkândan garip garip sesler gelmez mi? Sanki orda bir öküz böğürüyor.
Hoca, berberi biraz oyalamak için;
“Bu ses nedir?” deyince berber çırağı;
“Önemli bir şey değil, komşumuz nalbanttır; herhâlde öküze nal çakıyor.” der.
Bu sözleri işiten Hoca rahatlar;
“Oh, çok şükür, ben de birisini tıraş ediyorlar sanmıştım.” der.
Ben Senin Delikanlılığını da Bilirim
Günlerden bir gün Nasreddin Hoca, alışveriş yapmak için şehre gidecektir.
Ahırdan eşeğini çıkarır, evin önüne getirir. Şehirden siparişi olan komşular Hoca’nın başına
toplanırlar.
Hoca, eşeğine binmeye çalışır, fakat her çaba boşunadır. Bir kez daha denemek ister "Ha
gayret” deyip bir daha eşeğin üstüne sıçrar ama bu kez de eşeğin üzerinden öbür tarafına
düşüverir.
Komşuları Hoca’nın gayretlerinin bu şekilde bitmesine bir taraftan üzülürler, bir taraftan da
ellerinde olmadan gülmeye başlarlar.
Bu durum karşısında canı iyice sıkılan Hoca komşularına dönerek;
“Yahu komşular, benim delikanlılığımı görmediniz. Ben, bir sıçrayışta değil eşeğe
binmek damın üzerine bile atlardım.” der.
Hoca, böyle der demesine de bir yandan da kendi kendine;
“Hey gidi Hoca, ben senin delikanlılığını da bilirim.” deyiverir.
Yorum Yazın
Facebook Yorum