Bahattin GEMİCİ
Eğitimci-Yazar
ATATÜRK, CUMHURİYET ve AYDINLAR
Aydın kimdir? Aydın kime denir? TDK sözlüğüne göre aydın: “Öğrenimi, bilgisi ve görgüsü olan kimsedir.ˮ Biz bu tanımı yeterli görebilir miyiz? Her bilgisi, görgüsü olan kişi aydın sayılabilir mi?
İlber Ortaylı aydını şöyle tanımlar: Aydın, dünyaya, atalarından devraldığı değerlerle veya tartışmasız bir tavırla değil; kendi kavram ve araçlarıyla bakan kişidir.
Macit Gökberk: Aydınlar, düşünceleri ve değer ölçüleriyle topluma öncülük etmek görevini yapan ya da bunu yapmaları gereken kişilerdir.
Emre Kongar’a göre: Aydın, aklı ve bilgisi ile toplumuna öncülük eden kişidir.
Melih Cevdet Anday: “Aydın, akıllı, zeki ve bilgili olmanın yanında, sadece aydınlanmış değil, aydınlatıcı olmalıdır.” der.
Aydın insan, düşünen, sorgulayan, ülke ve dünya gerçeklerini araştıran ve bilen, bildiğini topluma anlatan kişidir. Aydın; aydınlık üreten, ışık saçan kişidir, Aydın insan, kendi toplumunu ve dünyayı değiştirmek, iyiye götürmek için çabalayan kişidir.
Aydın insan, aklı ve bilimi kendine rehber edinen, dünyanın gidişatından sorumluluk duyan ve sorunlara çözüm arayan insandır. Aydın; karşısına çıkan engellerden yılmayan, karanlıktan şikâyet etmek yerine bir ışık yakan, büyük ozanımız Nâzım Hikmet’in dizelerinde ifade ettiği gibi, “Ben yanmasam / Sen yanmasan / Biz yanmasak / Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…” diye haykırandır. Usta yazar Aziz Nesin’in deyimiyle, “Aydın; kendi çıkarlarıyla toplumun çıkarlarını eş gören, toplumun demokrasiye kavuşması için kendini borçlu ve sorumlu sayan kişidir.”
7 Aralık 1979’da faşistler tarafından çapraz ateşe tutularak katledilen değerli aydınımız Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil; “Hiçbir diploma aydın olmanın belgesi değildir. Aydın olmak, bir dünya görüşü olmak, bir yarın umudu taşımak ve idealleri olmak, kişisel çıkarlarını bir yana bırakarak yurt sorunlarını kendine dert edinmek, onlara çözüm yolları aramak özelliklerini gerekli kılmaktadır.ˮ
AYDIN SORUMLULUĞU
Ülkemizin emperyalizm tarafından giderek daha bağımlı hale getirildiği, cumhuriyetimizin kurum ve kuruluşlarının gerici çevreler tarafından kuşatıldığı, etnik çatışmanın ve terörün körüklendiği, ülke ve ulus bütünlüğümüzün tartışmaya açıldığı, ABD ve yandaşları tarafından ülkemize “Ilımlı İslamˮ modelinin dayatılmak istendiği şu dönemde aydınlarımıza büyük görevler düşmektedir.
Durum böyleyken aydın geçinen bazılarının ABʼnin ve ABDʼnin çıkarları doğrultusunda çalıştıklarını, kişisel çıkarlarını ülke ve ulus çıkarlarından üstün tuttuklarını, Cumhuriyetimize, Mustafa Kemal Atatürkʼe, ordumuza karşı haksız ve düşmanca suçlamalar yönelttiklerini görüyoruz. Oysa yurttaşlarımız, yoksul halkın parasıyla okuyan aydınlarımızdan, ülke ve ulus çıkarları doğrultusunda çaba göstermelerini bekliyor.
Prof. Dr. Barış Doster 23 Eylül 2020 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan “Soldan Geçinen Müflis Aydınlarˮ başlıklı yazısında şu görüşlere yer veriyor:
“Kalpaksız Kuvayi Milliyeci Uğur Mumcu, ülkemizde Kemalist, Atatürkçü, Cumhuriyetçi olmadan, sosyalist olunamayacağını vurgulardı. Aydınlanma bilgesi İlhan Selçuk, “tatlı su entelleri” olarak nitelerdi, eskinin hızlı solcusu dönekleri. “Ali Kemalistler” dediği bu tipler arasında, geçmişte tanıdığı tipler de vardı; “günahlarımız” diye anardı. Cumhuriyet şehidi Ahmet Taner Kışlalı ise aydın ile entel arasındaki farka dikkat çekerdi: “Aydın, kendini toplumundan sorumlu sayar. Gerçeği arar. Entel için ise toplum, sadece araçtır. Amaç, kendi kendini tatmindir. Entel, moda olan düşüncenin peşindedir.”
Ülkemizin içinde bulunduğu bu ortamda laik, demokratik cumhuriyetimizi yaşatmak, ulusal birlik ve bütünlüğümüzü savunmak, ülkemizi mahvetmek isteyen emperyalizmin türlü tuzaklarına karşı halk yığınlarını uyarmak ve harekete geçirmek elbette aydınlarımızın görevidir. Bu görevi üstlenen Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu gibi nice yurtsever karanlık güçler tarafından katledilmiştir. Onları saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz.
ATATÜRK’ÜN AYDINLAR ÜZERİNE SÖZLERİ
“Aydınların görevleri oldukça büyüktür. Hiçbir ulus yoktur ki ahlâk ilkelerine dayanmadan yükselsin. Aydınlarımız, yurt ve ulus düşüncelerini vermekle birlikte rakip uluslara karşı varlığın korunması için gerekli olan şeyleri (hususları) sağlarlarsa görevlerini daha geniş biçimde yapmış olurlar.ˮ (Atatürk Cep Kitabı, 2000, s. 104)
“...Kısaca, aydın sınıfının halka aşılayacağı ülküler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalı. Oysa bizde böyle mi olmuştur? O aydınların fikirleri ulusumuzun ruhunun derinliklerinden alınmış ülküler midir?
Kuşkusuz hayır! Aydınlarımız içinde çok iyi düşünenler vardır. Ancak, genellikle şu yanılgılarımız vardır ki, inceleme ve araştırmalarımıza ortam olarak çoğunlukla kendi ülkemizi, kendi tarihimizi, kendi geleneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve gereksinmelerimizi almayız. Aydınlarımız belki bütün dünyayı, bütün öteki ulusları tanır, ama kendimizi bilmeyiz.
Aydınlarımız ulusumu en mutlu ulus yapayım, der. Başka uluslar nasıl olmuşsa onu da tıpkı öyle yapalım, der. Ama düşünmeliyiz ki, böyle bir kuram hiçbir dönemde başarıya ulaşmış değildir. Bir ulus için mutluluk olan şey, başka bir ulus için yıkım olabilir. Özdeş neden ve koşullar birini mutlu ettiği halde ötekini mutsuz edebilir. Onun için bu ulusa gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü biliminden, buluşlarından, ilerlemelerinden yararlanalım; ama unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak zorundayız.
Ulusumuzun tarihini, ruhunu, geleneklerini doğru, sağlam, düzgün bir bakışla görmeliyiz. Açıkça söyleyelim ki, bugün bile aydınlarımızın gençleri arasında halka uygunluk kesin değildir. Ülkeyi kurtarmak için bu iki anlayış arasındaki ayrılığı durdurmak, yürümeye başlamadan önce bu iki anlayış arasındaki uygunluğu yaratmak gerektir. Bunun için de biraz halk yığınının yürümesini ivedileştirmesi, biraz da aydınların çok hızlı gitmesi gerekir. Ama halka yaklaşmak ve halkla kaynaşmak daha çok aydınlara yönelen bir ödevdir.
Gençlerimiz ve aydınlarımız ne için yürüdüklerini ve ne yapacaklarını önce kendi beyinlerinde iyice kararlaştırmalı, onları halkça iyice sindirilebilir ve benimsenebilir bir duruma getirmeli, onları ancak ondan sonra ortaya atmalıdır.
...Arkadaşlar, Bizim halkımız çok temiz yürekli, çok soylu ruhlu, ilerlemeye çok yetenekli bir halktır. Bu halk bir kez karşısındakilerin özdenlikle kendilerine hizmet ettiklerine inanırsa her türlü devinimi hemen benimsemeye hazırdır. Bunun için gençlerin her şeyden önce ulusa güven vermeleri gerektir.ˮ (ASD, II 1952,8. 140-142)
CUMHURİYETİ YAŞATMAK VE SAVUNMAK
18 Ekim 2020’de sonsuzluğa uğurladığımız Cumhuriyet aydını; yüreği insan, doğa ve hayvan sevgisiyle dolu, basınımızın aydınlık yüzü gazeteci - yazar Bekir Coşkun ne güzel söylemiş:
“Ben Atatürkü sevmeyenleri sevmem. O, bir insan değildir bizler için. Bir ilkedir, bir idealdir, bir rejimdir, bir ülkedir, özgürlüktür, bağımsızlıktır, medeniyettir. Biz hepsine birden “Atatürkˮ deriz. Bu yüzden dilimizden düşmez...
Babalar, anneler birer okul olun. Okul artık sizsiniz... Çocuklara laik çumhuriyeti, Cumhuriyet sevdasını, Cumhuriyet devrimlerin öğretin. Mustafa Kemal’i anlatın... Unutmasınlar.ˮ
Büyük ozanımız Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde: “Milletler büyük evlâtlarıyla soluk alırlar.ˮ diyor. Aydınlarımız, Türkiye’nin yüz akıdır; onurudur, gururudur. Kalemini iktidarlara satmadıkları için aç bırakılan, baskıya, zulme boyun eğmeyen; zindanlara atılan, hain tuzaklarda katledilen, ülkemizin kurtuluşu, halkımızın mutluluğu için mücadele etmekten vazgeçmeyen, Cumhiriyet değerlerimizi savunan aydınlarımıza, yazarlarımıza, ozanlarımıza ve sanatçılarımıza, onlara sahip çıkan yurttaşlarımıza selam olsun.