Avrupa Birliği'nin Terör Örgütü PKK'ya Bakışı Neden Farklı
1978’lerden günümüze kadar eylemlerine sürekli devam eden bölücü terör örgütü PKK, işlediği cinayetlerle ardında sayısız yetim ve gözü yaşlı insan bırakmıştır.
Milleti haraca bağlayarak hayatından bezdirmiş, hizmet araçlarını yakmış, yapılan kamu binalarını bombalamış, kız erkek ayırımı yapmadan çocuk yaştakileri dağakaldırmıştır.
Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, ölüm tehdidinde bulunma, halka zorla hendek kazdırma, baskıyla kepenk kapattırma, cebir kullanarak gösteri yaptırma, kamu düzenini bozma, kendisi gibi düşünmeyen ve örgütü desteklemeyen aydın, entellektüel ve kanaat önderlerine suikast gibi daha birçok kanunsuz, illegal faaliyetleri vardır.
Dahası bölge halkını yanında göremedimi, karşısında görerek acımadan katleden bir ölüm makinasıdır.
Hiç şüphesiz PKK, dış ülkeler tarafından kullanılan taşeron ve maşa bir örgüttür. Birçok ülkeden silah, para ve istihbarat desteği almadan ayakta kalabilmesi, yaşayabilmesi yahut operasyonlar yapabilmesi mümkün değildir.
Öte yandan PKK, uyuşturu işi yaparak kendisini finanse eden Avrupalıları da zehirlemektedir. Avrupa devletlerinde yaşayan Güneydoğu kökenli vatandaşlarımıza da hayatı zehir etmekte, onlardan da zorla haraç toplamaktadır. Kurşun sıkmaktan, bomba patlatmaktan ve öldürmekten başka hiçbir şey bilmeyen, ellerinden marifetli hiçbir iş gelmeyen bu katil ve caniler sürüsü, Avrupa’nın orta göbeğinde misler gibi yaşam sürmektedir.
O kadar zaman bu eli kanlı örgüte düzenli yardım yapan ülkelerin, Türkiye üzerinde bir takım emelleri, plan ve politikaları yoksa mevzubahis terör örgütüne neden göz yumsunlar?
Bölücü terör örgütü PKK’nın sivil kanadıolan HDP ise örgütün sadece siyasi bir uzantısı olan alelade bir siyasi parti değildir.
Teröre doğrudan yataklık yapan, canlı bomba cenazesine katılan, kuryeliğini yapan, bizzat Kandil'den talimat alarak hareket eden, bu talimatlar doğrultusunda halkı sokağa döküp, ölümlerine sebebiyet veren, silahlarını araçlarında gezdiren ve TBMM çatısı altında faaliyet yürüten bir siyasi partidir.
Kısaca HDP milletvekillerinden bu zamana kadar tutuklananlar, farklı politik görüşlerinden yahut değişik siyasi düşüncelerinden ötürü tutuklanmamış, bilakis kravatlı milisler olarak terörün odağında olduklarından tutuklanmışlardır.
HDP'nin ne tür bir siyasi parti olduğu ABtarafından iyi bilinmesine rağmen, Avrupalı diplomatlar çoğu zaman organize bir şekilde HDP’nin grup toplantılarına iştirak etmekte, bir yandan da Türkiye’ye gözdağı vermeye çalışarak eylem ve söylemleriyle terörü cesaretlendirmektedirler.
Türkiye’nin demokrasisini, hukukunu, içinde bulunduğu konjonktürel durumu göz önünde bulundurarak ilişkilerin gelişmesi, güçlenmesi bakımından seçilmiş hükümetin esas alınması ve hükümetle politika yürütmesi gereken gereken Avrupalı müttefiklerimizin, HDP’nin yanında yer almaları bir anlamda terör örgütü PKK’ya bakış açılarını da yansıtmaktadır.
Avrupa’nın, terör örgütü PKK ile kontağı eskiden bu yana sürekli olarak vardı..
Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerine dinamit koyan, kurşun sıkan ve terörist oluşu tescillenen her bireye kucak açarak oturma ve çalışma iznini değişik gerekçelerle zorluk çıkarmadan veren AB ülkeleri, buna karşılık Türkiye’nin taleplerini görmezden gelip, kırmızı bültenle aranan PKK mensuplarını dahi iade etmiyorlar?
Uygulamada bu durum DHKPC, FETÖ ve diğer radikal gruplar için de aynı işliyor.
Öyleki kendi vatandaşlarına tanımadıkları ayrıcalıkları, örgüt üyelerine tanıyorlar. 20 yıl, 25 yıl hiç çalışmadan, işe gitmeden sosyal yardım alan, AB devletleri içerisinde şehir şehir, ülke ülke gezen, sadece örgüt için koşturan ve çalışan binlerce teröristin varlıkları biliniyor...
AB ülkeleri, oturum yolunu açtıkları PKK’lı teröristlere, zaman içerisinde Avrupa’da iyi organize olma yolunu da açıyor. PKK'lılarda kendilerine sağlanan bu imkanlardan maksimum düzeyde yararlanarak, çocuklarını yüksek okullarda okutuyor. Yaşadıkları bölgenin dilini öğrenip tahsil görmelerini sağlıyor.
Dün Avrupa'da ilticası kabul edilen teröristin çocuğu, bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ve değişik AB kurumlarında, yazılı ve görsel medyada Kürtlük davası adı altında terör örgütünün savunuculuğunu yapabiliyor. PKK’yı özgürlük savaşçısı, gerilla olarak tanıtmaya çalışıyor.
Özellikle Belçika, Fransa, Avusturya, Hollanda ve Almanya’da PKK propagandası son derece güçlüdür.
Bazı kilit kurumlarla bağlantıları vardır. Avrupadaki basınla birebir ilişkileri vardır. Uzun süredir planlı yürüttükleri algı operasyonlarında da önemli bir mesafede katettiler.
Kendilerine siyasi ve diplomatik makamlardan verilen destek hiç kesilmediği gibi, ülke topraklarında yapılan faaliyetlerine de göz yumulmaya hala daha devam edilmektedir. Türkiye’nin karşısına sürekli olarak, insan hakları, özgürlükler ve demokrasi gibi söylemlerle çıkan batılı devletlerin, terör örgütü PKK’nın yaptığı eylemleri çok cılız bir sesle yadırgar gibi görünmeleri ise son derece manidardır. Avrupa Birliği, söz konusu PKK olunca çoğu zaman ketum kalmaktadır.
Türkiyenin AB süreci ve vize serbestisi meselesini bile, HDP tutuklamalarına, idam tartışmaları ve terörle mücadele kanununa endeksleyen AB, üyelik sürecinin ilerlemesinin de bir anlamda çıkmaza girmesine taraf olmuş oluyor.
Avrupalı devletlerin, Avrupa’da yaşayan sıradan Kürt vatandaşlarımıza karşı zerre miktarı bir ayrıcalığı ve toleransı olmaz iken, örgüt mensuplarını el üstünde tutması hakkaniyet ölçülerine uymamaktadır.
Bu anlamda Derin Avrupa Kürt stratejisinin değişmediği ve Kürt kardeşlerimizin kaderiyle oynandığı âşikardır.
Bütün oyunları Cumhurbaşkanı Erdoğan bozuyor..
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişte olduğu gibi itaat eden, söz dinleyen ve istekleri yerine getiren profilde bir lider değil. Dik duran, memleketinin çıkarlarını herşeyin üstünde tutan yönüyle onunla artık devam edilmek istenilmiyor.
Türkiyenin tam bağımsız olma sürecinin işletilmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem tehlike hem de tehdit olarak algılanıyor.
Ne var ki Türkiye’nin sınırları büyümese de etki alanı gün geçtikçe büyüyor. Bu durumda, Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde, Osmanlı yeniden canlanıyor paranoyası oluşturuyor. Rusya ile yakınlaşma, güvenlik alanında S-400 alımı, savunma alanında sağlanan son derece hızlı gelişmeler şüphesiz AB'li müttefiklerimizi endişeye gark etmeye ziyadesiyle yetiyor.