Belçika'da insan haklarının ihlal edilmesi normallești
18 Ağustos 2018
Bruxelles Korner
Zehra Özer
İnsafsızlığın normalleşmesi Belçika'da da artık sıradan hale geldi...
On yıldan sonra çocuklu bir aile, bu hafta Salı sabahı Steenokkerzeel'deki yeni 127bis kapalı barınma merkezlerinden birine zorunlu olarak kapatıldı. Belçika hükümetinin, insan haklarını açık ve sistematik bir şekilde sürekli ihlal etmesine rağmen bu acımasız politikasını sürdürmeye devam ediyor.
Ekvadorlu 11 yaşında bir kız olan Angelica'nın "Beni buradan çıkarın, korkuyorum" sözleri 2007 yılına dayanmaktadır. Angelica'nın bu sözleri Belçikalı politikacılarının, çocukların ve ebeveynlerinin artık kapalı merkezlerde tutulmamasına karar almalarını sağlamıștı. Belçika'nın daha önce bu konuda birkaç kez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından yargılanması böyle bir kararın alınmasını tabii ki tetiklemiști.
Yıl 2018. Mevcut hükümet on yıl sonra çocukları tekrar ebeveynleri ile birlikte bu merkezlere kapatmaya bașladı. Bu hafta, 1 ile 6 yaș arasında dört çocuğu olan bir anne Steenokkerzeel'in kapalı merkezine kapatıldı.
Cocukların kapalı merkezlerde tutulması çocuğun temel haklarına aykırı olduğu gibi, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 3. maddesi ihlal edilmesi demektir. Bu zorunlu kapatılma çocuk temel haklarının bir ihlalidir. Bu durumda bilimsel araştırmacımaların çocukların kapalı yerlerde tutulmamasına yönelik sağladığı argümanlar, göz ardı edilemez.
Böylece ebeveynlerin hakları da ihlal ediliyor ve daha spesifik olarak AİHS'nin 8. maddesinde belirtilen aile hakları. Bu tür alıkoymalar, ebeveynlerin onurunu kırdığından dolayı insanlığa karsı bir saldırı olarak nitelendiriliyor.
Mevcut hükümetin insan haklarını ihlal ettiğine dair birçok örneği vardır. Örneğin, Brükselin Maximilian Park'ı üç yıldır Belçika hükümetinin başarısız politikasını gözler önüne sermektedir.
Üç yıldır bu parkta yașama tutunmaya çalıştığı gözlenlenen mültecilerden hiçbiri devletten herhangi bir yardım almamaktadır. Sığınma ve göçten sorumlu olan eski devlet bakanı Francken’ın tek bir hedefi vardı oda yabancı kilitleyi biran önce sınırdıșı etmek. Bu çözümünü daha geçtiğimiz 8 Ağustos'ta Terzake programında dile getirmiști.
Francken bu insanları Sudan veya Eritre gibi ülkelere geri göndermek istiyor. Francken ve Belçika hükümeti Sudan başbakanı Ömer El-Beşir ile ișbirliği yapmaktan birkaç kez uluslararası basınında yer aldı. Sudan başbakanı Ömer El- Beşir, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde insanlığa karşı işlenen suçlardan ve Darfur'daki savaş suçlarından yargılanmakta olan bir diktatördür. Bu savaş sırasında 300.000 kişi öldü ve üç milyon vatandaş ülkesinden kaçmak zorunda kaldı. Bu içler acısı bu durum, Belçika hükümetinin Maximilian Parkı'na Sudanlı bir kimlik tanınma heyetini getirmesini engelleyemedi? İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göre, güvensiz, zulüm edilen ve işkence uygulanan bu ülke, Francken’a göre Sudanlı mültecileri sınır dışı edecek kadar güvenli bir yerdir.
Aynı durum, diktatör Isaias Afewerki'nin 25 yıldır iktidarda olduğu Eritre ülkesinden kaçıp gelen mültecilerin bașına da geldi. 2014 ve 2016 yıllarınada Birleşmiş Milletler'inin çeşitli raporlarına göre, bu ülkenin vatandaşlarına işkence, zulüm ve çeşitli kölelik türleri uygulanmaktadır. Bu yüzden nüfusunun yüzde 12'sinin ülkeyi terk ettiği bilinmektedir. Wall Street Journal gazetesine göre, Eritre uygulanan ișkenceler yüzünden dünyadaki en hızlı boşalan ülkelerden biridir.
Mültecilere temel ihtiyacı olan hizmeti sunmamak ve onları sınır dışı etmek, uluslararası mülteci hukukunun temel ilkelerinin ihlali anlamına gelmektedir. Non-Refoulement - Geri göndermeme ilkesinde, mültecinin zulümden korktuğu veya hayatının veya güvenliğinin tehlikede olduğu bir ülkeye geri gönderilmesi yasaktır. Bu ilkenin iltica başvurusunda bulunmayanlara da geçerli olduğu açıkça belirtilmiştir. Mülteci Sözleşmesinin 2.maddesinde yer alan 'Geri Göndermeme' ilkesi mutlak olarak bir insan hakkıdır.
İnsan haklarının aleni ve sistematik ihlallerine rağmen, Belçika hükümeti bu politikasını sürdürmeye devam ediyor. Belçika politikası büyük ölçüde, yıllardır el-Beşir ve Afewerki gibi diktatör rejimlerle pazarlık eden Avrupa Birliğinin politikasına bağlıdır. AB 2015 yılında mültecilerin Yunanistan güzergahı üzerinden Avrupa ya yol almasını engelleyen Türkiye ile üç milyar euroluk bir anlaşma imzaladı. 2016 yılında Libya ile bir anlaşma yapıldı. Libya'da insan haklarının ihlal edildiği ve köle pazarlarının bile bulunmasının gerçeği AB için bir sorun değildir.
İnsanlık dışı politikalar ve insan haklarının ihlal edilmesi normalleşti. Aşırı sağın iktidara gelmesi artık normal karșılanıyor. Mültecilerin suç diktatörlüklerine geri gönderilmesi de artık normal karșılanıyor. Belçika ve AB'nin ișkence uygulayan diktatörlerle anlaşma yapması da normaldir. Annesinin kucağında olan üç yaşındaki mülteci çocuğunun Belçika polisinin kurșunuyla vurulup ölmesi de normal karșılanır hale geldi. Çocukların kapalı merkezlere kapatılması da artık normal karșılanıyor.
Belçika'daki insan haklarının sistematik ve büyük ölçekli ihlalleri dikkate alınarak, Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde insanlığa karşı işlenen suçlardan dolayı bir soruşturma bașlatılmalıdır. Sadece El-Bashir ve Afewerki değil, vatandaşlarına işkence uygulayan bu diktatörlerle işbirliği yapan Viktor Orban ve Theo Francken gibi politikacılar da Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesinin huzuruna çıkarılmalıdır. Belçika'daki insan haklarının artık ihlal edilmemesi için bu gereklidir, böylece çocuklar zorunlu olarak kapalı yerlerde tutulmayacaktır ve böylece insan haklarının sürekli ihlal edilmesi normal hale dönüșmeyecektir.
Burada her birimize önemli iș düșüyor. Her yurttaş insani sorumluluklarını ve görevini keşfetmeli, geliştirmelidir ve insanlık dışı tutumların normalleştirilmemesini sağlamalıdır.