« Olacak oğlan gelişinden belli olur » dermiş atalarımız… 5-6 yaşlarındayken tanıştığı sazı bir an olsun elinden düşürmeyişinden belliydi, iyi ki de düşürmemiş.
Âşıkların, ustaların türküleri aile meclisinde havalandırılırken, şair amca Şemsettin Kubat’ın deyişlerini duyarak büyüyen küçük Kubat’ın yüreğinde taa o zamanlar uyanmış türkü sevdası. Ailesine ait restoran da sahne alarak başlattığı sanat hayatı, 1995 de “ben Istanbul a gidiyorum » demesiyle, belki de kendinin bile ummadığı, bir başarı öyküsüne dönüştü…
Ilk albümünü 1996 da “Kubat” sahne adıyla çıkarttıktan sonra artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktı. Belçika’da yaşayan Emirdağ’lı gurbetçi bir ailenin ferdi olmanın ona kattığı kültürel zenginliği ve batı müziğine olan ilgisini albümlerine yansıtan Kubat halk müziğine yeni bir nefes getirerek, kendine has yorumu ve güçlü avazı ile kısa süre de tüm dikkatleri üzerine çekmeyi ve Türkiye’nin en gözde mekanlarının aranan bir sanatçısı olmayı başardı. 2002 yılında, Senfoni orkestrası, etnik çalgılar ve halk oyunları topluluğu eşliğinde Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayında Kültür Bakanlığının sponsorluğunda « Anadolu Güneşi » isimli görkemli bir konser gerçekleştirdi. Daha sonra TRT1 ekranlarında yayınlanan “Kubat’la Anadolu’nun Sesi” adlı programın sunuculuğu falan derken, başarılarının ardı arkası kesilmedi… Son olarak, 1890 yılında Japonya açıklarında batan Osmanlı fırkateyni Ertuğrul’un hikâyesinin anlatıldığı, « Ertuğrul 1890 » adlı filmin türküsünü seslendirdi.
« Herşey iyi hoş da, yaş kemale erdi, vakti gelip geçmeden bir yuva kurmak gerek » dedi, ve 40ncı doğum gününde Ingiltere’de yaşamını sürdüren gazeteci sevgilisi Eylem Eraydın’la yaşamını birleştiren Kubat, « hayatımın en önemli misafiri » dediği kızını kucağına almasına sayılı günler kaldı.
Gurbet te yaşayanlar iyi bilirler, türküler bir başka dinlenir burada… Memleket havasını içine çekercesine, öyle derin öyle içten. Işte bu yüzden Başkanımız Emir Kır beyin öncülüğüyle, Kubat sanatta 20nci yılı ve 10uncu albümü « Al Ömrümü » nü kutlamak için, öykünün başladığı yere, Brüksel’e geliyor… 1 nisan cuma günü Théâtre Saint-Michel de sevenleri türkülere doyacaklar.
Daha nice sanat dolu 20 senelere… yakın dostu Beyazıt Öztürk’ün deyimiyle « Ooo… artık bir marka »
Bazı şeyler tesadüf değildir… biz buna « su aktı yolunu buldu » diyelim.
Ayşe Namlı