Alışveriş çılgınlığına kapılmak, anlıkta olsa kendimizi daha iyi hissetmemize yardımcı oluyor, öyle değil mi? Bize anlık hazlar sunuyor, ancak yapılan araştırmalar materyalizmin bizi uzun vade de olduğumuzdan daha da huzursuz hale getirdiğini kanıtlıyor
Biz bu yılın son ayında da indirimli satışların başlamasıyla, çılgınlar gibi alışveriş yapmaya basladik. Şehrin yeraltı otoparklarında trafik kuyruğu oluşturan araçlar ve sürüler halinde alışveriş merkezlerine yürüyen insanlar... Yerinde bir alışveriş olması için hep iyi bir sebep buluruz ya? Black Friday (Kara Cuma) çılgınlığını, ama aşkım 12 ay taksitle yhaaa diyerek satın almaya gözümüze kestirdiğimizi iyi kötü aldık ve ay sonuna kadar indirimli satışlar bize anlık hazlar sunmaya devam edecek. Bak, sevgililer günü de yaklaşıyor, için için yașadığımız memnuniyetsizliğimizi bastırmak için iyi bir sebep daha.
Alışveriş çılgınları kapitalizmin direğidir
Biz, son yılllarda bolluk ve zenginlik hissiyle ihtiyacımızdan fazlasını alıp tüketmeye çalışıyoruz. Boş zamanımızı bilim ve kültür ağırlıklı uğraşlara harcamaktansa, büyük alışveriş merkezlerinde geçirir olduk. Çarşılarda, marketlerde bir alışveriş çılgınlığı aldı başını gidiyor.
Eşyalara bakış açımız değişti. Artık eşya dedigimiz bir takım ihtiyacımızı giderdiğimiz bir araç olmaktan çıktı, hedefimiz haline geldi. Her hangi bir eşyaya ulasmak için çok çalışmayı göze alabiliyoruz. Yeni bir araba ve yeni eşyalar hedefimiz oldu. Sanki dünyaya sadece bunun için gelmişiz gibi. Her seferinde alışveriş listesinin 3 katıni alıyoruz, ne zaman sorulsa giyecek bir giysimiz bile yoktur.
Kolektif alışveriş çılgınlığına kapılmamız aslında bizim mutsuz olduğumuzun gerçeğini kanıtlıyor. Toplumca tüketim bağımlılığına kapılmısız. Fazladan tüketmeyi seviyoruz ve bunu nefes almak kadar sıradan hale getirmișiz. Çok az insan kendini kontrol etmeyi bașarırken, çoğulugu alışveriş esnasında kendini gerçek anlamda kaybediyor. Kredi kartları da alışveriş çılgınlığını tetikleyen, hatta içinden çıkılmaz bir hal almasına sebep olan çok önemli bir faktördür. Özellikle tv, medya, bankalar ve kredikart satıcıları tarafından motive edilen alışveriş çılgınlığı, aynı zamanda kontrol altına alınamazsa kişinin ocağına incir ağacı dikebilecek bir tutkudur.
Biz günümüzde giderek yabancılaşan, stresin ve aşırılığın arttığı bir çağda yaşıyoruz. Gelecekle ilgili sendeleyip dururken etikete önem veren topluma ayak uydurmak için daha çok ve daha uzun çalışma zorunluluğu hissediyoruz. Toplumun hızına yetișememekten korktuğumuz için gergin ve öfkeliyiz. Bu olumsuz duygulardan aslında kurtulmak istiyoruz fakat bunu çok azımız bașarıyor çünkü çoğumuz diğerinden aşağıda kalmak istemiyor.
Büyüyen eşitsizlik hem yerel hem de küresel birçok gerginlik yaratmaktadır. İnsan toplumu, tarihin çok eski çağlarından bu yana mücadele halindeki birbirlerinden farklı çıkarlara sahip sınıflara bölünmüştür. Temel bölünme, her dönem, çıkarları arasında uzlaşmaz karşıtlık bulunan ve biri sömüren diğeriyse sömürülen iki sınıf arasında olmuştur. Bütün maddi değerlerin üreticisi olanlarla emek harcamadıkları halde emeğin yarattığı toplumsal artı ürünü sahiplenenler arasındaki bu bölünme, aynı zamanda, sınıflar arasında sürekli bir mücadeleyi de doğurmuştur.
Herşeyin fazlasına sahip olanlar daha da fazlasını arzuluyor ve çok az imkana sahip olanlar sadece payına düşenle yetinebiliyor. Ekonominin büyümesiyle birlikte herkese pastadan yeterince pay düşeceği sözü, yanlış hesaplandı. Pasta bu arada herkese yetecek kadar büyüdü, fakat dağıtım tuşları 'rekabet hırsı, mutsuzluk ve doyumsuzluk' hatası veriyor.
Gezegenimiz hızlı bir șekilde tüketiliyor
Cevresel yıkım yaratan ürünlerin toplu tüketimi, zaten günümüzde vahim olan ekolojik koşullarını daha da kötü hale getiriyor. Durmak bilmeyen bir hırsla sadece kendimizi değil aynı zamanda gezegenimizi de hızlı bir șekilde tüketiyoruz. Bilinçaltımızda, günden güne içimizde büyüyen o anlamsız hırs, öfke ve kırgınlığımıza karșı gereksiz alıșveriș yaparak savaş veriyoruz, umutsuz bir kısır döngü misali... ihtiyacımızdan fazlasını almanın ve tüketmenin hem aile ekonomisine hem gezegenimize vermiș olduğu zararın farkında olsak bilse, çoğumuz bunu bilmemezlikten gelmeye devam ediyor.
Daha iyi bir yaşam kalitesi ve daha iyi imkanlara sahip olmak için binbir güçlükle kazanılan paramızı nasıl ve nereye harcadığımıza biraz daha özen göstermeliyiz. Kendimizi ve gezegenimizi kurtarmak adında, para kazanmaktan çok kullanımın belirleyici olduğunu bilmeliyiz. Yeni bir ekonomik sisteme ve yeni bir dünya görüşüne bugün her zamankinden çok ihtiyacımız var...