BİR ERKEĞE DÖRT KADIN
Sen Şeriatı Savunuyorsun adlı makalem GazeteHamburg’da yayınlandı. Aynı zamanda dijital ortamda yayınlanıyor. Yukarıdaki makalemin altına yapılan yorumu aynen paylaşıyorum: “Bu ülke bir asırlık Türkiye Cumhuriyeti’nin laik düzenidir. O Alevi kardeşimiz laik düzenden bahsetmiş Alevilerden değil, sizinle Anlayışlarımız farklı olabilir. Fakat sizde orada kendinizi ifade edememişsiniz. Bakın burada şeriat kelimeleriyle siyah beyaz ve diğer renkleri çok güzel ifade ediyorsunuz. Şeriat ya siyahtır ya da beyaz. Şeriat harici bütün renkleri içine alan Mustafa Kemal’in Türk kadınına seçme seçilme hakkı verdiği tarihin üzerinden bir asır geçti. Siz şeriat düzenden bahis edeceğinize keşke bu hakları anlatsaydınız. Şeriat düzenin olduğu o kara renkte kadınlar birer kapatmadır. Bir erkeğe dört kadın, işte şeriat ülkelerinin yönetimi ve kadını erkeği göz önündedir. Sevgilinizle eşinizle yolda yan yana yürüyemezsiniz, boğazınıza kadar toprağa gömülürsünüz toplum tarafından taşlanarak öldürülürsünüz.” Diyordu.
Makaleme yorumcu arkadaşın son sözleri ilk sözleriyle tezattı şaşırdım. Lakin bir o kadarda mutlu oldum. Önemli olan bazı sözlerle aynı noktada buluşmuş olmamızdı: “Allah tüm yaratıkları senin benim tüm renklerin Allah’ıdır. Müslümanlık da bir yoldur. O yolda giden gider gitmeyen gitmez. Buna girersek karşımda kimse konuşamaz. Dolayısıyla Alevilik felsefesi de güzel bir yoldur. Lütfen malzeme yapmayın.” Diye yorumunu bitirmişti.
Yorumcu arkadaşım makalemi yüreğiyle anlayarak okumamıştı yorumu bunu gösteriyordu. Yalnızca son sözlerini dikkate alarak kırmadan yorumuna cevap yazdım: “Sevgili H. A makalemde o kadar değer ifade ettim. Bu değerleri yok sayıyorsanız size söyleyecek sözüm yok. Yazınızda ne yazık ki, Müslüman düşmanlığı seziyorum. Oysa ben bütün renkler diyorum. Bütün renkler siyah ve beyazı da içeriyor. Ayrıca Alevi Kültür Derneği’ne kendimi ifade etmek için ikinci kez gittim ve olumsuz sonuçlandı.” Dedim.
Üzülerek görüyordum ki, zabit fikirlere takılı kalıyorduk. Anlık görsellere hiç düşünmeden ön yargımızı ortaya atıyorduk. Oysa yorumcu arkadaşımın son sözlerinde ortak noktayı buluyorduk. Bizim ortak noktamız ortak değerlerimiz ortak yaşam alanımızdır. Gelin hanımdan düğünde oynamasını istemişler oda: "Yerim dar. Kollarım kısa.” Demiş.
Oynayacak yerimiz çok dar olabilir, kollarımız her yere uzanamayabilir. Doğu ve Güneydoğu halayını, Antalya’nın efeler oyun havasını, İzmir’in zeybeğini, Ankara oyun havalarını ve Afyonkarahisar’ın tabandan oyun havasını biz düğünlerde yöre ayırt etmeden birlikte oynuyoruz. Ülkemizde il ilçe köy ayırt etmeden yaşadığımız çevrede yanlışları neden birlikte göğüslemiyoruz?
Edirne'den Emirdağ'a Afyonkarahisar'dan Antalya'ya Ankara'dan Ardahan'a kadar bu topraklarda herkese ekmek var. Bizler yeter ki, bu altın değerindeki
toprakları işlemesini öğrenelim ve genç nesillere öğretelim. Orta doğudaki kan gölü ateş çemberini, Akdeniz sahiline vuran bebeleri, Afrika’da açlıktan susuzluktan ölen insanların akıbetinin sebeplerini neden araştırıp ona göre birbirimize sahip çıkmıyoruz?
Aynı bayrak altında yaşayan azınlık ya da çoğul neden Müslümanları öcü tüh kaka gösteriyoruz?
Yorumcu arkadaşımın dört kadın hikayesine ben dedelerimi örnek verebilirim, köyün ağası olmalarına rağmen ölene kadar ebelerime sadık kaldılar ve dört kadın almadılar. Badem gözlü yiğit babamı örnek verebilirim, her zorluğa göğüs gerip bizleri büyüttüler iş aş sahibi yaptılar. Elleri nasırlı güzel anamı severek aldı, bir ömür sadık kaldı, dört kadın almadı. Beş vakit namazını kılan atalarımın evlatları torunları dört değil tek kadın sahibidir!
Dedelerim gibi badem gözlü yiğit babam gibi milyonlarca Müslüman çocukları sayabilirim dört kadın almadılar. Kendinizi ifade etmek istiyorsanız Ecdadımızı kullanmadan kendi tezlerinizle gelmelisiniz ki, ne kadar doğadan doğallıktan yana olduğunuzu öğrenelim. Ecdadımızı bu türden insanların savunması bana çok acı veriyor…
Atalarımın kemikleri sızlıyor…
Çanakkale İzmir Afyonkarahisar ve Samsun’da anavatanın her bir köşesinde Kurtuluş Savaşı başladığında Ecdadımız atalarımız sen Müslümansın, sen şusun, sen busun bu vatanı savunamazsın demedi. Vatanı bayrağı devleti milleti savunacaksanız dedelerimizin gittiği yoldan gitmeniz yeterli. Yaşam tarzı farklı olduğu için ayrımcılık yapanlara kılığı kıyafeti üzerinden insanları rencide edenlere yeter artık dememiz gerekmiyor mu?
Bizleri ayrı gayrı tutanlara karşı bütün renklerde birleşip ülkemiz için bizleri temsil edecek genç neslimiz adına birlik olmamız gerekmiyor mu?
Ecdadımızın atalarımızın bizlere bıraktığı mirasın kat kat fazlasını genç nesle çocuklarımıza torunlarımıza hazırlamamız gerekmiyor mu?
Gerekeni yapmıyorsak söz hakkına sahip değiliz, anavatanı kulaktan dolma laflarla yakıp yıkmaya hakkımız yok…
Yorum Yazın
Facebook Yorum