Kalıp başkası mı olmalı, gidip kendisi mi?
Türkçe'de kalıbının adamı olmak gibi bir laf ediyoruz. Kadın da olsa erkek de olsa aynı.
Çocuk gittiği ana okulu, ilkokul, kazandığı ortaokul ile ölçülüyor. Ana okulu... İroni burada başlıyor. Anasının yerini dolduracak daha prestijli bir kalıp var orada.
Sonra gençlik... Serseri olma deniyor. Öte yandan, bir şarkı "serserim benim, deli dolu sevgilim" diye haykırıyor. Aşk aslında ancak deli dolu yaşanıyor.
Ama istisnalar kaideyi bozmaz ya, hele bizim toplumda, çoğu erkek düşüp kalktığı kızla evlenmek istemiyor. Halbuki ne tatlı anlar o yaşananlar! Ama racona uymuyor iste, aile kalıbı var, etraf var El neder sonra?
Yuval Noah Harrari, Sapiens kitabında "biyoloji izin verir, kültür sınırlar" diyor Bu kültür denilen şey de toplumdan topluma değişiyor. Beyinler toplanıp ruhu hapsediyor adeta.
Keza işyerindeki kalıplar. İşte gördüğü insanı, dışarıda görünce bazen tanıyamıyor insan. Neden diyor bu koca, ağır maske? Sen sen ol, ben ben olayım, işimizi yapalım.
Yaradanın verdiği biyolojiyi el için değiştirmeye çalışıyoruz. Ama olmuyor işte. Birgün patlıyor.. Kavgalar, gürültüler, kaçamaklar. Hatta kaçamamaklar. Zira kendi kafamızdaki kalıplar var sırada.
Sözü, klip çekimlerinde çıraklık ettiğim bir Kenan Erer şarkısıyla bitirelim. Yüzük.. https://youtu.be/LJGuiwJZROM
Sevgiyle kalın.