BİREYİN ŞEYSELLEŞMESİ VE BİR İTİRAZ ANI
Aydınlanma Felsefesinin, Fransız Aydınlanma Felsefesi olarak adlandırılan ekolü, Rousseau haricinde, Montesquieu, Voltiare, Diderot, d'Alembert gibi düşünürlerin etkisi altında insanı mutlak ilerlemeci, akılcı ve bilimsel bir nosyonla ele alır. Bu düşünürlere göre birey, bütünüyle kendisini, toplumu ve doğayı kontrol edebilen, en doğru ve uygun yaşam modelini oluşturabilen varlık olarak tanımlanır. Sürekli ilerlemeye, aklı yaşamın tüm noktalarında hâkim kılacak şekilde denetlemeye evrilmiş bu birey anlayışı sonuçta; insan için hemcinslerini ve doğayı mutlak bir iktidar mekanizmasına hapseden otoriter ve baskıcı modelini almış, ilk zamanlardaki özgürlükçü ve devrimci niteliğinden sıyrılarak tutuculaşan Burjuva sınıfının ideolojisi hâline dönüşmüştür.
Kapitalizmin doğuşu, tarih içerisindeki evrimi ve günümüzde edindiği çok parçalı yapı, Burjuva sınıfının dünya üzerindeki mutlak hâkimiyetini daha da artırmış görünüyor. Toplumların ve bireylerinin “yönetilebilir ve denetlenebilir” aygıtlar olarak tasarlandığı ve şeyselleştirildiği bu süreç; günümüzde yalnızca ekonomik hegemonya biçiminde değil ama gündelik hayatın hemen her alanında popüler kültürü ve tüketim kültürünü eşsiz biçimde harmanlayarak etkin ideolojik güç olarak kullanmasıyla parçalı, esnek ama süreğen bir iktidar anlayışını daha da güçlendiriyor.
Bu tabloda birey için kendisi ve doğa, toplum ve yaşam öngörülebilir, tasarlanabilir ve dönüştürülebilir olmaktan çıkarılmıştır. Yalnızca kendi ölçekli dünyasında, sistemin izin verebileceği ölçüde sınırsız tüketime yönelmesi ve belleğinin sürekli deformasyonu sonucunda zafiyete uğratılmasıyla birey, iktidar mekanizmasının hemen her an bilincini hegemonyasının bir parçası konumuna getirdiği bir unsur haline gelmiştir.
Bireyin kendisi için oluşturulan bu şeyselleşme ve tabi olma süreçlerini en azından bir itiraz boyutuna getirmek hem bireyler ve toplumlar hem de doğa için kaçınılmaz bir hâl alıyor. İtirazın tek başına anlam kazanabileceği bir an vardır ama bu an, öncelikle dayatılan ve özümsetilen yaşam modelinin yanlış olabileceği kuşkusunu, bireyin kendisinde oluşturmasıyla başlar. Hemen her an yönlendirilen ve etkisizleştirilen bilinçlerin, iktidarın sınırsız etki mekanizmalarından sıyrılarak bu soruyu tek başına var edebilmesi de önemli bir çıkış sayılabilir.
Yorum Yazın
Facebook Yorum