Bizimle büyüyen hikayeler
Hepimizin bizimle büyüyen, bizde saklı kalan bir çocukluk hikayesi vardır. Masallar vardır gerçek gibi inandığımız. Benim mesela ağaçlara bir zaafım vardır. Hikayelerde ağaçlar olmazsa olmaz. Benim için önemli bir fiğürdür ağaç. İnsanlarla özleşir hep nedense. Ağaçlar aklımda şekillenir, değişir, farklı yaratıklara dönüşür. Yol gösterir ve hayat felsefesi olur. Çocukluğumda duyduğum hikayelerden aklımda kalanlar hep ağaçlar, ormanlar ve bu ormanlardaki yaşam olurdu. Her hikayenin tipik veya atipik bir ağacı vardı. Benim aklımda öyle kalmış bir kere.
Bu hikayeler ağızdan ağza anlatıldığı için yüzlerce versiyonu vardır haliyle. Bu hikayeleri anlatan kadınlar genellikle okuma yazma bilmiyorlardı ve yalnızca hatırladıklarını anlatabiliyorlardı. Aralarında kendi hayal gücünü katarak hikayeleri zenginleştirenler de olmuştur haliyle. Her zaman yeni hikayeler böyle yaratılırdı fikrimce. Var olandan yola çıkarak hayali bir dünyaya geçiş derken, hangisi gerçek hangisi hayali artık seçmesi zor oluyordu çocuklukta. Geçmişte okuduğum kitaplarda sık sık ağaçların insanla eşanlamlı olduğu hikayeler vardı. Sessizlik ve gece olduğunda konuşan ağaçlar bir çok masalı süslüyordu mesela.
Ormanın duyguları vardı, duygularıyla yaşardı. Belki de bu yüzden benim de yazılarımda ağaçlar, yapraklar sık sık yer alıyor. Çizimlerimde ve resimlerimde çok fazla ağaç, bitki ve çalı kullandığımı yıllar sonra fark ettim. Gençliğimde bana baya etki yapmış, dokunmuş olmalı. Her zaman benim kullandığım ağaçlarım farklıydılar, kaprisli ve bazen neredeyse insansıydılar. Kendimi ve duygularımı içinde gizliyordum belkide.
Ne kadar çok ağaçların hakkında düşünürsem, bana o kadar çok dokunurdu. Hikaye okurken belki en çok ağaçlar bu yüzden büyüleyebiliyordu beni. Her yerde vardılar, gerçekten her yerdeydiler. Yokluklarında da vardılar. Oksijen kaynağıydılar bizlere. Yaşam için gerekliydiler. Tıpkı o öğretmenimin bizlere yıllar önce bahsettiği ağaçtaki harfler ve kelimeler gibi gerekliydi ağaçlar hayatımızda.
Yere düşen her bir yaprağında, bize bir şeyler anlatmak isteyen mektuplar vardı sanki. Her yaprak kendi içinde bir sır gizliyordu. El izi gibi görünümünde bir çok şey yazıyordu yaprağa iyi bakınca. Rüzgarla sürekli başka başka yerlere taşınan mektuplardı sanki o yapraklar. Başka gözlerinde aynı kelimeleri okuyabileceği bir yere uçuruyordu rüzgar onları.
Benim için bu böyleydi ve her nedense her gün bir kız gelip ağacın altına düşen kelimeleri topluyordu rüyamda. Uyuduğu yastığının altına saklıyordum sonra topladıklarını. Daha sonra her gece bu sözleri tekrar kitaplaşmış halde rüyasında görüp ve bu sayede hiç duymadığı, görmediği yerlere gitmiş gibi oluyordu. Sanki daha önce oralara gitmiş ve görmüş gibi oluyordu her seferinde. Uyandığımda ben de o küçük kızla birlikte bir çok yere gitmiş gibi olduğumun farkındaydım.
Okumak işte böyle bir şeydi. İnsanı hep alıp götürürdü başka yerlere. Her okuduğumuz masal veya hikaye bizimle kalır ve bizimle büyürdü. Bazen de o hikayelerden esinlenip yazmaya başlardık. Yastığın altında böyle böyle bir çok gerçek hazineler birikirdi. Gerçeklerden uzaklaşmak istediğimizde bize sığınak olurdu hem orası. Bazende gerçeğimiz olurdu o dünya.
Hayatımızda masallar ve hikayeler hiç eksilmesin diyelim...
Nerkiz Şahin
Yorum Yazın
Facebook Yorum