CHP'lilere Göre PYD Terör Örgütü Değil mi
Gelişen teknolojiyle birlikte artık devletlerin birbiriyle savaşması, ülkeleri her bakımdan yıkıma uğratır. O nedenle soğuk savaş izlerinin halen daha görüldüğü günümüz dünyasında emperyalist ülkelerin, menfaatleri söz konusu olduğunda savaşa hiç girmeden, hedef aldıkları ülkede kargaşa, kaos ve karışıklık çıkartarak, zarar vermek için başvurdukları en birinci yöntem her zaman için "terör" oluyor.
Emperyalist ülkelerin terör konusundaki iki yüzlü ve çıkarcı yaklaşımları terörü; hayatın her anında karşılaşılan bir sorun haline getiriyor. Terörü; tasnifi zor, tarifi de mümkün olmayan bir olgu yapıyor. Global boyutuyla da şu an olduğu şekil üzere yaygın ama mekanı olmayan, ebedi fakat zamanı bulunmayan bir platformda tutuyor.
Terörün bütün dünya devletleri tarafından kabul gören ve üzerinde konsensüs sağlanmış bir tanımının yapılamaması ise terör olaylarının son bulmasını ve bitmesini zorlaştırıyor. Terörizmin birden fazla çeşidinin bulunması da ahlaki ve siyasi değerlendirmelerde farklı yaklaşımların olmasına, bir tarafın "terörist" olarak nitelendirdiğini, diğer tarafın "özgürlük ve bağımsızlık savaşçısı" olarak nitelendirmesine yol açıyor.
Bu yaklaşımın sonuçlarının yakın tarihten pek çok örnekleri bulunuyor.
Misal; Irak'ta ABD askerlerinin esirlere uyguladığı insanlık dışı işkenceler emperyalist güçler tarafından doğal karşılanırken, ülkesini ABD işgalinden kurtarmak isteyen Iraklıların eylemleri terör eylemi olarak nitelendirilebiliyor.
Çeçen mücahitlerin Ruslara karşı bağımsızlıklarını elde etmek için verdikleri mücadele, Müslüman dünyası tarafından haklı bir eylem olarak görülürken, başka bir kesim tarafından terör eylemi olarak görülebiliyor.
İşgal altında bulunan Kudüs ve Filistinlilere yapılan insani yardımlar Türkiye gibi bazı ülkeler için özgürlük mücadelesi veren halka yapılmış bir görev olarak telakki edilirken, bu durum İsrail ve ABD'ye göre, bir devletin zarar görmesi için yapılmış devlet destekli terör olarak algılanabiliyor.
Görüldüğü üzere güçlünün, haklı olduğunu düşündüğü adaletsiz bir dünya düzeninde yaşıyoruz. Kimin terörist kimin özgürlük savaşçısı olduğunu yine güçlü olanlar, çıkar ve menfaatlerine göre belirliyor. Terörizmin siyasi bir amacının oluşu, şiddeti bir yöntem olarak kullanması, terörün tanımını yapmada sürdürülen tartışmaları uzlaşmayla bitirmiyor. Sonuçta emperyalist ülkelerin başka ülke toprakları üzerindeki varlığı terörü de bitirmiyor, aksine olabildiğince körüklüyor, daha da besliyor.
Dolayısıyla günümüzde terörü bitirmek sloganıyla ortaya çıkan bazı ülkelerin ve parlamento çatısı altında anayasaya bağlılık yemini eden politikacıların samimiyet derecesini artık ölçmek durumundayız.
Yıllardır terörden çekmiş Türkiye'de terörün neden sonunun bir türlü gelmediğini sorgulamak zorundayız.
ABD'nin, kara kuvvetleri olarak kullandığı ve özgürlük savaşçısı olarak gördüğü PKK'nın Suriye uzantısı olan YPG/PYD'nin, Türkiye tarafından terör örgütü olarak nitelendirilip, sınırlarının hemen ötesinde Türk Silahlı Kuvvetleri ile fiili olarak karşı karşıya geldiği ve güvenliğine tehdit olarak algıladığı bir terör oluşumunu, HDP'lilerin ve Cumhuriyet Halk Partili Erdal Aksünger gibi geçmişte milletvekili de yapmış partililerin, "PYD'nin terör örgütü olmadığı" yönünde açıklamalarına dikkat etmeliyiz.
Dışarıdan ve içeriden terörü besleyen, himaye eden ve koruyan zihniyetin varlığı devam ettiği müddetçe terörün de devam edeceğini ve sonunun gelmeyeceğini iyi bilmeliyiz.
Bir de bu söylemlerde gerçek anlamda bir cehalet ve bilgisizlikten ileri gelen bir safdillik yok ise art niyetli mi olunduğu hususunu da asla göz ardı etmemeliyiz.