"Sevdiği ebeveynini reddetmek zorunda kalan bir çocuk aslında yarı benliğini inkar etmeye zorlanır. Ebeveyn yabancılaşması, çocuğun gelişmekte olan kişiliğini zedeler ve ruhunda derin yaralar açar, dolayısıyla anne babalar tarafından çocuğa karşı uygulanabilecek en kötü istismarlardan biridir."
Başımıza gelebilecek en kötü durum çocuğumuzu kaybetmektir, hepimiz buna katılırız. Ancak, bir anne veya bir baba ebeveyn yabancılaşmasına maruz kaldığında ve çocuğu ile bağlantısı koparıldığında, buna kimse müdahale etmez. "Ebeveyn yabancılaşması", ebeveyn ile çocuk arasındaki en aşırı bağlantı kopuşunu tanımlayan bir terimdir. Bu terim, ihmal eden veya istismar eden ebeveyni ile artık görüșmek istemeyen çocukları kapsamaz. Bu terim aksine, sevdiği ve benimsediği ebeveyninin etkisi altında, diğer sevdiği ve benimsediği ebeveyni ile irtibatını tamamen koparmak zorunda bırakılan çocukları kapsamaktadır.
Boșanmalarda çocuklarda 'Ebeveyne Yabancılaşması Sendromu" gelișir. Bu özellikle çekişmeli boşanmalarda ve velayet davalarında sıklıkla karşımıza çıkan çocukları psikolojik açıdan ciddi şekilde etkileyen bir durumdur. Çocuğun beyni yıkanarak diğer ebeveyne karşı yabancılaştırılması sonucu oluşan psikolojik bir rahatsızlıktır.
Eşimden ayrıldım ama çocuğumu göremiyorum" cümlesini sadece duymak bile çok acı… Pekala, öfkemize yenik düşerek çocuğumuzu annesi veya babasından koparmaya hakkımız var mıdır?
Çözüm aslında çok basit. Yasal olarak hakim tarafından takip edilmesi gereken bir ikamet düzenlemesi belirlenir. Aile mahkemesi tarafından belirlenen ebeveyn ve çocuk arasındaki kişisel iletişimi reddetmenin hukuki cezası vardır. Biz bir hukuk devletinde yașıyoruz ve yasalar ihlal edildiğinde adli mercilerin duruma müdahale edeceğine inanırız.
Ancak, ebeveyn yabancılaşma durumunda, çoğu yetkili kișiler kısmen iktidarsızlıktan ve kısmen yașananlara bir anlam yükleyemediğinden, olayları kendi akıșına bırakıp duruma müdahale etmezler. Çocuğu ile bağını kaybeden bir ebeveyn duruma itiraz ettiğinde sürekli 'çocuğu zorlayamayız' sözleriyle karşılaşır. Özellikle, çocuk 12 yaşından büyük ise ve yasalarca "davranışını yönlendirme yeteneği" gelişmiş bir çocuk olarak görülüyor ise çok fazla müdahale edilmez.
Davranışlarını yönlendirme yeteneği sorgulanabilir bir kavramdır. Bu durumda çocuğun kendi kararının sonucunu taşıyabileceği veya üstlenebileceği varsayılır. Iste tüm sorunlar tam da bu noktada başlar. Çocuk kimliğini ve öz güvenini geliştirmek için her iki ebeveyni ile sıkı bir bağ kurmaya ihtiyaç duyar. Sevdiği ebeveynini ve onun aile fertlerini reddeden bir çocuk benliğinin yarısını inkar etmeye zorlanır. Reșit olmayan çocuklar zihinlerinin gelişimi ve şekillenmesi sırasında böylesi üzücü kopmalara anlam yükleyebilecek güce sahip olmadığından ebeveynini reddetmek gibi sert bir kararın sonucunu taşıyamaz.
Her iki taraf anne, baba olmanın ne demek olduğunu ve mutlaka bunun bilincine varılması gerektiğini anlamalıdır. Bu bilinçle uygar bir ilișki içinde olabilmelidir Çeșitli kanun belirleyicileri araya sokmadan bir anne baba olarak çocuğunu ne zaman isterse görebilme hakkına sahip olmalıdır. Çocuğun iki ebeveyn arasında seçim yapmak istediği düșüncesiyle yola çıkılırsa eğer, tüm sorumluluk çocuğun omuzuna yüklenmiș olur. Bu böyle olmasa da bile, çocuklar zaten anne babalarının boşanmalarından kendilerini sorumlu tutarlar. Çocuklar ebeveyn yabancılaşması durumunda, ayrı düştüğü ebeveynine ve onun aile fertlerine vermiş olduğu üzüntünün farkındadır. Sevdiği ve benimsediği ebeveynini reddetmek zorunda kalındığında, çocuklarda başlayan suçluluk, utanç ve kendi kendini kınama duygusu tahammül edilemez bir hal alır. Bu çocuklar düşük bir öz güven geliştirmis olmakla beraber, yașadığı ızdırabın uzun süre devam etmesi sonucu psikolojik sorunlarla mücadele ederler. Bu mutsuzlukları yaşam boyunca devam eder. Ebeveyn yabancılaşması bu nedenle kișiliği henüz gelişmekte olan bir çocuğun ebeveyni tarafından maruz kalabileceği en kötü istismarlardan biridir.
Boşanmalarda çocuğun velayet savaşlarının kazananı yoktur. iyi bir ebeveyn boșanırken ilk etapta çocuğun en az zarar göreceği durumunu hedefler. Kendi çıkarı için çocuğunu kullanmaz. Çocuk onunla aynı evde veya farklı bir evde de yaşasa, her iki tarafla sağlıklı bir ebeveyn-çocuk ilişkisi yaşama hakkına sahiptir ve buna kesinlikle ihtiyaç duyar.
Öfkemize yenik düşerek çocuğumuzun adına böylesi sert kararlar almayalım anneler, babalar. Soruyorum, bizler bu yașımızda bile hala annemize babamıza ihtiyaç duyar iken, henüz ergenlik çağına gelmemiș çocuğumuz, böylesi ağır bir yükle nasıl bașa çıkar? Bir evlilik doğru gitmediğinde boșanmak haktır. Davamızda haklı da olabiliriz haksızda ama ne olursa olsun, çocuklarımızın anne veya babalarıyla ilișkilerine müdahale etmeyelim. Buna hakkımız yok. Çocuklarımızın iç dünyasını karartmayalım. Çalıștıktan sonra mal mülk her zaman kazanılır ama çocuklarımızı psikolojik çöküntüye uğratırsak eğer topluma kazandırmak yerine onları ebediyen kaybederiz. Boșanırken maddi veya manevi birçok kayba uğrayabiliriz, Allah'a havale edelim ve sağlıklı bir zihinle hayatımıza devam edelim ... Toplumumuzda, bırakın boşanmış veya boşanmak üzere olan çiftleri, sorunsuz devam eden evliliklerde bile böylesi tutumların ciddi oranda varolduğuna inanıyorum. Özellikle annelerde bu eğilim biraz daha fazla gibi...
Çocukların iki ebeveyn arasında bir seçim yapmak zorunda kalmaması için hakim tarafından belirlenen ikamet düzenlemesi var. Bu tarafsız bir hakimin dayattığı hükümlere dayanır. Ebeveynlerden biri hakimin hükmettiği velayet düzenlemesini umursamayıp kendi öfkesinin dozuna göre hareket ettiğinde çocuğun ihtiyaç duyduğu korunurluk hissi tamamen yok olur. Ebeveyn yabancılaşması tespiti yapıldığında adli merciler ve sosyal yardım hizmetleri duruma derhal müdahale etmenin bir yoluna bakmalıdır fakat gerçekte bu çoğu zaman görmezden gelinir.
Bu makalemle sadece tek bir ebeveynin boșandığı eşine karşı duyduğu kin ve nefretini yenmesini bırak sadece konu hakkında uzun uzun düşünmesini ve ağır engellere maruz bıraktığı çocuğunun yerine kendini koymasını sağlayabilmişsem eğer ne mutlu bana… Öfke etkisi altında işlenen kasıtlı eylemler mutlu bir geleceğe yol açamaz. Öfke, öyle bir hastalıktır ki, ne eşler arasında, ne de evlat ile ana-baba arasında huzur bırakır. Sonunda eyvah dememek için (bu kolay olmasa da) öfkemizin önüne geçelim ve hem kendimize hem çocuklarımıza huzurlu bir ortam olușturalım…. çünkü ebeveyn yabancılaşmasından kendini ifade edemeyen ve çok yalnız hisseden yüzlerce binlerce çocuk var.
Sevgiyle kalın