DİL VE YAZININ KAPANI: GERİYE DÖNÜŞ OLANAKLI MI?
Dil üzerine düşünmek, bir üst-dil kurmaktır. Üst-dil, dili yeniden düzenler ve kurar ama bu düzenleme ve kurma sırasında, dilin canlılığı zarar görebilir çünkü tanımlanan şey, bir daha tanımlanamayacak şeydir aynı zamanda ve düşünmenin en önemli araçlarından biri olan tanımlama dile uygulandığında, dilin yaygınlaşmış ve süreğen birtakım öğeleri belirsizleşir, silinir, geçersizleşir. Düşünce, dil aracılığıyla gerçekleştiği için; dili düşünmek, düşüncenin kısmi olarak yoksullaşmasını göze almaktır.
Düşüncenin yoksullaşması, biçimselleşmedir. Bir dil, gündelik hayata ne kadar çok sözcük sunarsa o derecede içeriksizleşir. Dil üzerine düşünülen toplumlarda, gündelik yaşamda kullanılan sözcüklerin sayısının fazlalığının dilin zenginliğini ifade ettiği kanısı bütünüyle aldatıcıdır. Postmodern dönem adı verilen son 25 yılda başta yazın olmak üzere, sanatın birçok dalının ölümünden söz edilebilmesinin nedeni budur. Dil ne ölçüde gündelik hayata hizmet ederse yaratıcılığı, canlılığı ve dinamizmi o ölçüde azalır.
Ulysses gibi büyük modern yapıtların dilbilim başta olmak üzere, göstergebilim ve anlambilim gibi disiplinlere öncülük etmesi, esin kaynağı oluşturması boşuna değildi. Bu tür disiplinler, büyük yazın yapıtlarının içerik ve biçim çözümlemesini yaparak kuramlarını geliştirirken o yapıtların temel taşı olan dili de yeniden üretmeye çalıştılar ama bu tür kuramsal yaklaşımların, yazın açısından ne yönde etkiler oluşturduğuna dair sorular hala çok kesin ve belirgindir. Yazın üzerine düşünmek, yazının eleştirel çözümlemesini gerçekleştirmek ne yazık ki yazının ilerlemesini sağlamadı. Yalnızca onun metalaşmasını daha da kolaylaştırdı.
Bu tespit, eleştiriyi topyekûn reddetmek anlamına gelmiyor elbet ama özellikle yapısalcı dilbilim ve yazınbilimin metni bütünüyle yapıya indirgeyen o gösterişli hamlesinin ne yazık ki yazarların yapıtlarıyla kurduğu organik ilişkinin kutsallığını yitirmesine geçit verdiğinin de belirtilmesi gerekiyor. Yapısalcılık sonrası dili yapıtta yeniden canlandırmak ve geliştirmek üzere söze dönülmesi çabaları da en azından yazın dünyası için olumlu sonuçları verememiştir.
Bir daha Suç ve Ceza, Ulysses, Dava, Molloy, Niteliksiz Adam, Gecenin Sonuna Yolculuk, Elsa’ya Şiirler, Ben Ruhi Bey Nasılım, Tragedyalar ve Üvercinka yazılamadı ve yazılamayacak. Bunun en önemli nedeni, dilin bütünüyle olmasa da büyük oranda popüler kültürün hizmetine sunulması oldu. Popüler kültür, her an dil üzerine düşünür ama bunu dili öldürerek yapar. Yazına da bu öldürülmüş dille yeni yapıtlar oluşturma görevi kaldı. Ulaşılan noktada, yazının ölümünden söz ediliyor artık. Yazın yapıtlarının yapıya indirgenerek biçimselleştirilmesi ve donuklaştırılması, yazını popüler kültür düzeyine geriletti. Yazın için geriye dönüşü olanaksız bir süreç başladı. Yazının yeniden ilerleyici ve dönüştürücü bir rol üstlenmesi ancak bu gerçeğin kabullenilmesiyle olanaklıdır.
Yorum Yazın
Facebook Yorum