Gent’e Gelin Gidiyorum
Biraz sonra gelecekler. Heyecanlı mıyım? Evet, çok heyecanlıyım. “Ahh kalbim!” Sessiz çığlıklarını sadece ben duyabiliyorum. Kaç bahar gördüm? Yirmi altı tam yirmi altı bahar. Boyum 1.60 Ne fark eder ki? Hem uzun boylu olsam ne işe yarayacak? Üstelik miyopum. Gözlük takıyorum. Vücudum vasat sayılır. Altmış üç kiloyum. Saçlarım kumral, uzun, kıvır kıvır. Üç kardeşiz, en küçükleri benim. İki abim var evlendiler bizden uzakta yaşıyorlar. Annem ve babam yaşlılar, babam sigortadan emekli maaşının çoğu ev kirasına gidiyor. Ben de geçici işlerde çalışarak eve destek oluyorum.
Kışını, sert ayazını, karını, deli esen rüzgârını seviyorum. Bozkırın ortasında kendine has yurtsun. Türkülerin ayrı güzel, havan, suyun, dağların her şeyinle güzelsin; ama dar geliyorsun artık bana güzel kasabam. Küçük yerlerde herkes birbirini tanır. Komşularımız dedikodu etmeyi çok severler. O gözlerindeki acıma “ Bu yaz da geçiyor yine evde kaldın zavallı kız kurusu” bakışları boğuyor beni. Komşu komşunun -ne olduğunu istermiş ne öldüğünü- derler ya öyle işte. Aslındaözünde iyi insanlar.
Bu mahallede bu evde boğuluyorum boğazımda düğümleniyor nefesim. Rol yapmaktan bıktım. Karnımdan başlayıp beynime kadar sızan ağrılarım var, bir böcek gibi eşeleniyorum olduğum yerde, ruhumu boş bir çuvala doldurup ağzını sıkıca bağlamışlar gibi hissediyorum; buhranlarım, nasıl sonlandırmalıyım bilmiyorum. Böyle giderse sıkıntıdan sanrılarım olacak biliyorum. Bir şeyler olmalı diyorum artık ne olacaksa olsun razıyım, yeni bir kapı yeni bir yer, yeni insanlar, yeni kışlar, yeni olsun her şey hayatımda.
Liseyi terk etmeyecektim. Hep o başımda esen deli rüzgâr, dünya benim etrafımda dönüyor zannetmelerim, ahhh o çocuksu aşkım, kabuk bağlayan yaralarım, keşke okusaydım, farklı olabilirdi belki her şey. Ama şimdi başka çarem yok.
Bugün cuma iki göz evimizi temizledim hemencecik bitti temizlik. Bahçenin taşlık kısmını yıkadım, kral ağacının altına naylon masayı ve sandalyeleri koydum. Masanın üzerine kırmızı çuha bezini örttüm; belki bahçenin duvar kenarındaki zambaklardan bir iki tane koparıp cam bardağın içine bırakmalıyım. İçeriye almaya gerek yok misafirleri. Evin içi temmuzda çok sıcak oluyor. Biraz sonra ikindi gölgesi düşer kral ağacının altına. Zavallı annem ne dersem “Olur.” diyor. Ya babam çaresiz “Evet.” diyecek hiç düşünmeden biliyorum.
Yan komşumuz Safiye Teyze demiş ki bizimkilere “Her biri otuz gramlık on bilezik, beşi bir yerde ayrıca en ağırından yirmi iki ayar set takacaklarmış.”Ne istersem alacaklarmış hiç sorun değilmiş. Beni uzaktan görmüşler beğenmişler. Babama da ne isterse vereceklermiş masraflar için. Bize hiç para harcatmayacaklarmış. Oğlan akıllıymış çalışıyormuş mersedesi varmış evini almış ayrı girecekmişiz kaynana ile oturmayacakmışım. “Daha ne olsun, bundan iyisi Şam’ da kayısı” demiş.
Erkekler cumadan çıkmışlardır. Gelmek üzeredirler babam da geldi namazdan. Annem Safiye Teyze’den fincan takımını almış bizimki az gelecek belli ki. Gelsinler bakalım oğlan nasıl birisi acaba? Bu çağda görücü usulü evlilik mi olacak yoksa benim ki? Yıllar önce bu yolla evleneceksin deseler “Rüyanızda görürsünüz.” derdim. Hatta bu görücü usulü evliliğin daha sağlıklı olduğunu söyleyenlere kızardım. “Hangi çağda yaşıyoruz gözünü aç biraz, görücü usulü evlilik mi kaldı; hem üstelik internet çağındayız herkes önce oradan tanışıyor; sonra evleniyor.” derdim. Büyük lokma ye büyük söz söyleme derler ya konuşurken dikkatli olmak lazım. Bak yaşıyorum dediklerimi.
Biliyorum kaderimde ne yazılıysa o olur. İnstagramdan baktım çocuğa. O da benim gibi gözlüklü. Boyu 1.75 olmalı. Oldukça sıska görünüyor, saçları dökülmüş alnı açılmış biraz. Yakışıklı mı? Hayır değil. İnşallah huyu güzeldir. Doğum tarihi 1989 yazıyor. Benden dokuz yaş büyük. Neden evlenmedi acaba bu zamana kadar? Ya da Gent’te kendisi gibi orada doğup büyüyen birisini bulmadı.
Çok heyecanlıyım. Kalbim küt küt atıyor heyecandan sağ gözüm seyriyor. Bizim burayla Gent arası kaç kilometredir acaba? Temmuz ayı gurbetçi ayı. Her mahallede kırmızı plakalı son model arabalar var. Safiye Teyze’nin kızı Selma abla da Gent’te. Hem öyle kötü bir aile olsa Selma abla bilir değil mi? Annesine söyler benim başımı yakmazlar, canım.
Genelde gençler orada evleniyor artık. Sonuçta onlar o kültürün içine doğup büyüyorlar aynı dili konuşabiliyorlar. Aslında çok korkuyorum çooook. Ne Fransızca, ne Flamanca biliyorum. İngilizcem ise çok zayıf. Bizim buradaki kızların, çoğumuzun rüyasıdır Avrupa’ya gitmek. Özellikle de benim gibi üniversite okumayan mesleği olmayanlar için bir kurtuluştur Avrupa. Ya da biz öyle zannederiz. Bilemeyiz orada neler yaşayacağımızı. Aslında biliriz ben de biliyorum az çok. Uyum sağlamakta zorlanacağım, yalnız dışarı çıkamayacağım bir süre. Dil okuluna gitmem gerekecek. Belki de hemen bir temizlik işi bulup çalışırım. Ya da çocuk doğururum çocuk parası almak için. Neler söylüyorum Allah’ım. Hayatımın en önemli detayını söylemekten korkuyorum. Sevebilecek miyim evlendiğim kişiyi ya o beni sevebilecek mi? Ne zor bir durum bu bizimki. Çaresizlik mi? Bilmiyorum; ama bildiğim- bile bile lades- benimki.
Dedim ya her mahalleden gurbetçi doldurur sokakları yazın, diye. Kasabanın nüfusu yetmiş bini buluyormuş. Dile kolay tam altmış yıl olmuş bizimkiler işçi olarak oraya gideli. Artık eskisi gibi değil sürekli uçak seferleri var. Eski gurbet kavramı bu çağda değişti. Bu yıllar içinde bizimkiler orada çalışıp iş yeri açmışlar, her sektörde yer almışlar. Üçüncü nesil orada meslek sahibi olmuş. Hatta belediye başkanları var, orada doğup büyüdüğü halde Brüksel sokaklarının o ışıltılı hayatından çıkıp köyünün toprağının havasını koklamaya geliyor. Hatta Belçika’da bizim buradan o kadar çok insan varmış ki Belçikalılar “Emirdağ mı büyük Türkiye mi büyük.” derlermiş.
Aslındaannem bana “İstiyor musun emin misin? Bak halanı düşün neler yaşadığını biliyorsun.”demişti. Ben de “Eminim, zaman değişti; her şey değişti anneciğim. Halam kötü kaderinin kurbanı oldu. Oraya giden herkes mutsuz değil .”dedim.
Canım halam.1994 ‘te evlenerek gitmiş Gent’e. Eniştemin Flaman sevgilisi varmış. Çoğu zaman eve gelmezmiş. Halam mutfaktan hiç çıkmazmış. Aile kalabalık olduğu için sürekli yemek yapar, temizlikle uğraşırmış. Kaynanası kayınbabası eniştemle kavga eder bir süre eve gelir tam halam her şey güzel olacak, yoluna girecek dediği zaman gene gidermiş. Bu böyle yıllarca devam etmiş. O arada halamın üç tane çocuğu olmuş. Çocuklardan sonra zaten hiç dışarı çıkamamış. Bunalıma girmiş intihar etmiş midesini yıkatmışlar zor kurtulmuş. “Sadece çocuklarım için yaşıyorum ben.” derdi eskiden. Yıllarca kasabaya da getirmemişler. Şimdilerde kuzenlerim sayesinde biraz rahatladı. Onlarla gidip geliyor.
İşte annem sesleniyor. Geldiler galiba. Sakin olmalıyım. Allah’ım sen yardım et. Biliyorum her şey güzel olacak. Her şey güzel olacak. Her şey güzel olacak…
Ayla Coşkun Ceren
Yorum Yazın
Facebook Yorum