Günler geçiyor
Yine ışık hızında ilerliyor hayat. Daha dün yılbaşına dair bir şeyler yazmıştım, ne ara ilkbahar'a geçtik? Saatler alındı yine ve metabolizma zor alışıyor deselerde gün ağardıkça bir değil iki saat önceden uyanıyor insan. Bu aralar güneşli günler de çoğaldı sanki. Biten D vitaminini depolama zamanı tam. Günler geçtikçe ve mevsimler kendini yeniledikçe bir şeylerin geride kaldığını iyice fark ediyor insan. Gençlik gibi, esneklik gibi şeyler tarihe karışırken kabullenmekten başka çare kalmıyor. Bu dünyada her şey geçici. Başta ömür olmak üzere, baba ocağı, kardeşlik, arkadaşlıklar, hepsi birer birer yok oluyor veya şekil değiştiriyor. Babalar ölüyor ve ocağı dediğimizin yerinin ısısı değişiyor. Kardeşler hayat mucadelesinde kayboluyor, arkadaşlıklar son kullanım tarihi yazan ürünler gibi tükeniyor günü geldikçe.
Sonra bir gün geliyor senin kendi evin bir baba ocağına dönüşmesi gerekiyor. Babasız olunca bu zaten mümkün değil, hadi ana kucağı diyelim, bir yer yaratmaya çalışıyorsun kendi imkanlarınca. Oradan bakıyorsun bir bir değişenlere ve gidenlere. Yetişemiyorsun sanki bir türlü yapmak istediklerine.
Bazen de düşünüyorsun, yapmak istediğin gerçekten istediklerin mi? Ya da sadece alışmışlık mı?
Bir kaç gün önce üst üste gittiğim yerlerde bu günlerde içlerinden hep ağlamak geldiğini söyleyenler vardı. İşim gereği bulunduğum ortamlardı ama etkilemedi değil. Hepsi de ömrün ellerinden kayıp gittiğinden yakınıyordu. Hayatı ne geçmişte ne bu günlerinde yakalayamadıkları doğrultusundaydı anlattıkları.
İster istemez kendin de sorguluyorsun, yeterince hayatı yaşadın mı? Yakaladın mı mutluluğu? Kendin için ne yaptın? Başkaları için ne yaptın gibi sorular çoğalıyor. Veya yapmadıkların, atmadığın adımlar, söylemediğin sözler.
Işık hızında ilerleyen hayatımızda arada durup kendimize soru yöneltmek gerekli bence. Cevapları belki sözlü almayacağız ama eminim yaşadıklarımızda gizli olacaktır.
Hoş geldin ilkbahar, iyi okumalar...
Nerkiz Şahin
Yorum Yazın
Facebook Yorum