HAKKINIZI HELAL EDİN
Sevgili okurlarım merhaba, Yüklüdür Yüreğim kitabımın ikinci baskısına Kuytu Yayınları’yla anlaştım ve onlarla yola devam edeceğim. Yayınevi sahibi kitabı inceledikten sonra: “380 sayfa olan kitabında hem şiir hem kısa hikayeler var. Bunları ikiye bölelim Yüklüdür Yüreğim 1 şiir, Yüklüdür Yüreğim 2 hikayelerin olsun, okurların daha fazla ilgi gösterir. Böylece kitabını sıkıcılıktan çıkarır ve okurları daha çok cezbederiz.” Dedi.
Böylece kitabın üzerinde tekrar çalışmaya başladım. Çalışıp bitirdikten sonra kitapların tamamını gösteren dosyaya ekledim. Yazdığım hikayelerin olduğu iki ayrı dosya yapmışım. Biri masaüstünde diğeri kitapların bulunduğu dosya. Maalesef orada yanlış yaparak yanlış dosyayı silmişim ve çöp kutusundan da atmışım farkına vardığımda çok geç kaldım!
Mahallemizde internet kafesi olan Çakıl İnternet Kafe’ye gittim. Sahibi kızımız yoktu. Küçük kardeşi genç delikanlı: “Abla çok zor iş, ama bende program var sildiklerini geri getirebiliriz. Bilgisayarını burada bırak yarın gel al.” Dedi.
Aynı akşam telefon etti ve: “Abla hikayelerini kurtardım. Üç yüz kadar silinmiş hikaye var hangileri bilmiyorum. Gel birlikte bakalım.” Dedi.
Gittim hangileri doğru hangileri yanlış üzerinde birlikte çalışıyoruz. İçeriye şık bir bayan girdi. Resim olarak yollamış olduğu bir yazı harflerinin büyütülmesi istiyor. Gayet mütevazi delikanlı saygın bir şekilde: “Abla siz bunu bana resim olarak verdiniz. Harfleri büyütemem öyle bir imkan yok.” Dedi.
Bayan arkadaş kızdı: “Nasıl olur senden basit bir şey istiyorum. Neden boşuna bana zorluk çıkartıyorsun? Yapacağın iş çok basit, anladım mahallenin esnafı para kazanmak istemiyor. Yapma bunu bana.” Diye itiraz ediyordu.
Genç delikanlı hala aynı şeyleri tekrarlıyordu, ama nafile bayan anlamamakta diretiyordu. Fazla dayanamadım olaya karıştım: “Hanımefendi lütfen delikanlı doğru söylüyor. Resimden harf büyümüyor.” Dedim.
Bana cevap vermedi. Delikanlıya: “O zaman yazı zaten uzun değil iki dakikada yaz büyütmüş olursun. Akşam etkinliğimiz var bu yazı okul için lazım.” Dedi.
Delikanlı hala mütevaziliğini koruyordu ve: “Abla bak diğer abla senden önce geldi ve beni bekliyor. Sizden önce, onun işini yapmam gerekiyor. Ayrıca sizin istediğini biz burada yapmıyoruz.” Dedi.
Bayan hala diretiyordu. Yine dayanamadım: “Hanımefendi, delikanlı yazsa da bir harfini yanlış yazsa yine kızacaksınız. Bakın burada ne kadar çok bilgisayar var. Oturun bilgisayarın birisine kendiniz iki dakikada yazın çocuk istediğiniz kadar çoğaltsın.” Dedim.
Kızdı ve orayı terk etti. Delikanlıdan öğrendiğim kadarıyla bayan arkadaşımız ana okulunda öğretmen. Öğretmenimiz çok geçmeden on dakika sonra farklı
bir giyimle, hafıza kartıyla geri geldi. Delikanlı: “Abla işte bu, şimdi istediğiniz sayıda istediğiniz harf büyüklüğünde çıktı veririm.” Dedi.
Bayan istediğini aldı ve çıkarken bana: “Özür dilerim boşu boşuna sizi meşgul ettim. Hakkınızı helal edin.” Dedi.
Öğretmenimiz ana okul öğretmeniydi ve karşısındaki delikanlıyı nazik bir dille resmen aşağılamıştı. Güler yüzünü eksik etmese de o delikanlının morali tüm bozuk olacaktı ve diğer müşterilerine yansıyacaktı. Özür dilemesi ben değilken benden özür dileyen öğretmenimizin özrü kabahatinden çok daha büyüktü. Yine dayanamadım: “Hanımefendi benden değil delikanlıdan özür dileyin hata bana değil ona yapıldı. Delikanlıya boşu boşuna ağır konuştunuz.” Dedim.
Bayan delikanlıya hiçbir şey demeden çıktı gitti. Delikanlıya bu tavrını makale olarak yazıp gazetede yayınlayacağım dediğimde: “Abla sen buraya sık sık gel daha hangi olaylara şahit olacaksın şaşarsın.” Dedi.
Burada maksadım bir öğretmeni yermek değil, ben çocukluktan beri Hollanda gibi bir ülkede yaşamama rağmen Türkçemi unutmamışsam bunu ilkokuldaki öğretmenleri Ali Şahbaz’a borçluyum. Ayrıca eli kalem tutun öğretmenlerimin hürmetle ellerinden öpüyorum. Bizim öğrenciliğimiz, öğretmenliğimiz yaşamın her alanında bu tür insanlara yerinde gerekeni söyleyin ki nezaket kurallarının her alanda olması gerektiğini öğrensinler ömğretsinler…
Sevgi ve saygılarımla Zekiye Doğan
11 Kasım 2019