HAYALİMDEKİ TÜRKİYE
Ailem Hollanda’ya Gurbete ilk giden Türklerden, bende ailemle birlikte sekiz yaşımda gittim. Çoğu gurbetçiler gibi ailem Hollanda’da bol para kazanıp kesin dönüş yaparak Türkiye’de çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak ve kısa sürede geldikleri yere geri dönmek isteyenlerdendi…
Hani: “Evdeki hesap çarsıya uymamış.” Diyorlar ya…
Evdeki hesap çarşıya uymamıştı. Böylece haftalar ayları, aylar yılları kovaladı. Negatifler pozitifler uyum sorunu dil sorunu derken zamanın neleri getireceğini, neleri götüreceğini hesaplamadan verilmiş bir karardı. Hollanda’da doğan kardeşlerim, Türkiye’den gelen kardeşlerim, anam babam yıllarını bu ülkeye vermiş insanlarız. Hayatın Gurbetin Diyarında yaşamın bize neleri kazandırdığını, neleri kaybettirdiğini gördük, görüyoruz ve göreceğiz…
Ben kardeşlerim tıpkı diğer Gurbetçi çocukları gibi anavatanımızı Türkiye’yi ailelerimizin anlattıklarından duyduk öğrendik. Ülkemizdeki yaşamın, akrabalık bağlarının, komşulukların ve insan ilişkilerinin Hollanda’dan farklı olduğunu yaşayarak gördük ve öğrendik…
Komşuluklar anlatılırdı bize, bir tas çorbanın komşu olmadan içilmediği. Bir lokma ekmeğin komşu olmadan boğazdan geçmediği, her Cuma akşamları yaşlıların kapısının çalındığı, bayramlarda dargınların barışarak gönüllerin alındığı…
Peri masalı hikayeleriyle dolu, yaz tatilini heyecanla beklerdik. Bir an önce Türkiye’ye gitmek. Sıcak ülkemin sıcak insanlarını, yüreğimizde hissetmek adına 4000 km bize uzak gelmezdi, gitmeliydik…
Köyümüzün meşe ardıç palamut çam ve kavak ağaçlarının oksijeni bol temiz havasını ciğerlerimize çekmeye, gitmeliydik…
Dağlarından gelen kuyu, ırmak suları dertlere deva hastalara şifa oluyormuş içmeliydik, gitmeliydik…
Anavatana hasret-özlem ve Gurbet gitmeliydik…
Anavatana vardığımızda hasreti-özlemi buruk bir sevinçle birlikte yaşıyorduk. Komşular eş dost akraba derken zaman çabuk gelip geçiyordu ve geri dönme vakti gelip çatıyordu. Bagajımız valizimiz bavulumuz ve yüreğimiz dolu gidiyorduk dolu dönüyorduk. Arkamızda nereye gitsek bizimle birlikte giden ince bir sızı bırakıyorduk...
Böylece günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovaladı. Yıllar sonrada ailem Türkiye’ye kesin dönüş yaptı. Babam nihayet kararını vermişti ve canı kadar çok sevdiği anavatana kavuşmuştu. Bense ailemden dolayı çocukluğumdan itibaren yaşadığım Hollanda’da Gurbeti yaşıyordum. Bende yıllarca yüreğimde özlemini çektiğim anavatanda olmaya, anavatanda
kalmaya karar verdim ve kısmi olarak Antalya’da yaşamaya başladım. Baştan her şey güzel her şey hoş her şey farklı ve farklılıklar. Bu farklılıkların arasında kendimi fark etmeye başladım...
Ufacık sandığım küçücük sorunlar artarak çoğalmaya başladı. Aynı zamanda etrafıma karşı yüreğimdeki çember daralıyordu. Mutlu görünen insanların aslında mutsuz olduklarını görüyordum. Çünkü mutsuzluğu kabul etmedikleri için mutsuzlardı…
Ya herkes gibi bende sorunlarımı halının altına süpürerek mutluluk oyunları oynayacaktım. Ya da gerçeklerle ve kendimle yüzleşmek zorundaydım. Evet, ne acıdır ki, kendi anavatanımda uyum sorunu yaşıyordum…
Hakim oluyorum…
Savcı oluyorum…
Davacı da ben davalı da ben oluyorum…
“Kızım sen önyargılısın. 42 yıllık Hollanda geçmişin seni ya Hollandalı yapmış ya da Türklüğü unutturmuş.” Diyordum…
Belirli bir süre sonra bir sonuca vardım. Benim yıllarca yüreğimde sakladığım anavatanım Türkiye ve Türk insanı artık yoktu. Hoşuma gitse de, gitmese de, İstesem de istemesem de bu durumu kabullenmek zorundaydım…
İlk önsezilerimde merhabalar sahte, insan ilişkileri sahte, komşuluklar sahte, size yaklaşan kadın erkek kim olursa olsun bilinçli ya da bilinçsiz mutlaka çıkarının peşinde. 42 yıllık geçmişi geride bırakıp sıfırdan mı başlamalıydım? Yoksa her şeyi oluruna mı bırakmalıyım?
Maalesef ben farkında olmadan ben farkına varmadan anavatanımı Gurbet, Gurbeti anavatanım yapmıştım…
Peki, öz anavatanımda ikinci bir Gurbeti daha yaşamaya 42 yıllık ömrüm var mıydı?
Evladımın ve doğacak olan torunlarımın hasretini-özlemini çekmeye sağlığım yerinde miydi?
Maddi durumum nasıldı, geçimimi sağlayabileceğim imkanlar elimde miydi?
Manevi olarak zor durumda kaldığımda, bana el uzatacak eş dost akrabalar hala yaşıyor muydu?
Doğa harikası vatanımın güneşi denizi, tarihi zenginlikleri asırlar boyu farklı kültürleri bir arada barındırmış geçmişi, benim olumsuz ilk izlenimlerimi yok edebilecek miydi?
Sorular... Sorular... Sorular...
Hani: “Ya bu deveyi güdeceksin ya da bu diyardan gideceksin.” Diyorlar ya… Öyle kolay pes edenlerden değilim ve olmadım…
Bu develeri gütme gibi bir niyetim yok…
Bu diyardan gitme gibide bir niyetim yok…
Yok olanları var olanlarla paylaşmak adına benim vatanım hem doyduğum hem doğduğum ülkeler!..
Hayalimdeki Türkiye rüyalarımda kalan kalkan ve ok!.