Haydar’ın Güzelleri
İşte yeni bir gün. Sıcak, temmuzda biraz daha sıcak. Bir metre boyundaki o yuvarlak tabure. Ben alttan baktıkça daha büyüyordu gözümde. Eski toprak bir ev. İçeriye girerken bir hol, sağda solda birkaç tahta sandalye. Dip odada bir demir divan, eski püskü bir divan örtüsü, bir dolap, dolabın içinde yıpranmış eskimiş maşalar. Bir yedek tüp. 1980’lerin gelinlikleri. Belliki daha önce giyilmiş sonra yıkanmış ütülenmiş. Solgun birer yaprak gibi. Duvardaki çivilere tek tek asılmış, bir güzelin narin bedenini sarmayı bekliyorlar. Oysa gelin olacak her kız yeni bir gelinlik ister gıcır gıcır, parlak, el değmemiş.
Bu temmuzda bu sıcakta saç kestirmeye gelinir mi? Sıra sıra oturmuş güzeller sırasını bekliyorlar. Hepsi kız evinden olmalılar. O sade duru güzellik biraz sonra makyajla başkalaşacak, saçlar maşalanacak. Saçlarına küçük yapma güller takılacak, tel tokaların uçlarında saflığın, masumiyetin birer simgesi olacak. Saçlar sıkı olmalı, tel tokalara güller iyice tutuşturulmalı, düşmemeli, bugün eğlence var, düğün var. Bugün bir yuva kurulacak.
Bunaltıcı sıcak içerideki tüpün alevi ile daha da bunaltıcı bir hal alıyor. Bekliyoruz bize sıra gelir mi? Karşı duvarda kocaman bir Sophie Loren asılı. Ve Türkan Şoray, Filiz Akın. Bu kadar güzel olunur mu?
Anlaşıldı sıra bize gelmeyecek ama annemin ısrarlı davranışı sayesinde azıcık olan ve uzadığında bir şeye benzemeyen saçlarımdan kurtulacağım biraz sonra. İşte o taburedeyim. Haydar ağabey’in ellerinde makasla kısalan saçlarım. Aşağıya dökülen saçlarım gibi takvimden birer birer düşen yaşlarım. Her genç kızın yolu düğünden önce bir kuaför dükkânına çıkar. Bizim oralarda da Haydar abinin dükkânından geçer.
Yıllar onu pek değiştirmemiş. Dükkânı şimdi betonarme olmuş. Duvarlardaki fotoğraflar değişmiş, bir de Haydar abinin ağaran saçları. O yine küçük tüp üzerinde el maşaları kullanıyor saçları yapmak için. Beş yıl öncesinin ücretini alıyor emeğinin karşılığı. Gözü tok, gönlü tok. Düğün gününe hazırlıyor güzelleri.
Her yıl aynı temmuz sıcağı. Aynı kalabalık. Gurbetçilerle artan kalabalık. Önceden görücü usulü evlilikler vardı, ya da âşık olurdu kız oğlana, oğlan kıza. Gizli saklı buluşulurdu, konuşulurdu. Ölümüne aşklardı.
Şimdi bir de internet evlilikleri moda olmuş. Bak şu dijital dünyanın yaptıklarına. Evimizi de kuruyor artık! Ne kadar yazık internet evlilikleri yüzünden biraz daha artacak boşanmalar. Bizim burada o kadar normalleşmiş ki boşanmak. Bu en çok Haydar abiyi üzüyor galiba. Bir sene önce allayıp pulladığı güzeller bir sene sonra bir de bakmış boşanmış. Yuvalar daha kurulmadan yıkılmış. Gençlerin yaptıkları evlilikler bazen formalite olmuş bazen para kapısı. Evliliğin kutsallığı kalmamış, örfler, adetler yok olmuş yozlaşma dedikleri bu olsa gerek. Boşanmak artık yemek içmek gibi bizim oralarda ve tabi buralarda. Gerçi bu yeni dünyanın düzeni, (çağdaş dünyaya!) ayak uyduruyoruz biz de.
Evlilik kolay değil tabi ki sabır ister, hoşgörü ister, evlilik karşılıklı taviz ister, sıkıntılara beraber göğüs germeyi gerektirir, en önemlisi evlilik saygı ister. Biraz özveri, biraz sağduyu, biraz gerçekçilik. Yazık olmasın gül yüzlü gençlere, gençliklerine. Yıkılmasın yuvalar, ağlamasın çocuklar. Her günleri düğün tadında olsun.
Ne olur yazık olmasın Haydar’ın güzellerine.
Yorum Yazın
Facebook Yorum