Sevgili okurlarım, 06-07 Mayıs 2017’de Burdur Belediyesinin düzenlediği kitap fuarına katıldım. İlk kez gittiğim İlin ilginç gölü, yerleşim alanının etrafını saran muhteşem dağları, Yeşil Tepenin tepesine çıkınca altında kalan ilin eşsiz manzarası görülmeye değer. Serenler Otelden gölün manzarası eşliğinde ince belli bardakta demli çay yanında Burdur’un meşhur ceviz ezmesi ve cevizli tulum peynirinin tadına doyum olmuyor. Bölge halkının beklentisiz gösterişsiz katıksız sımsıcak misafirperverliğinden çok etkilendim. Çoğunluk her ne kadar: “Türkiye’de kitap okuyan yok” dese de kitaplara ilgi büyüktü.
On beş gün süren etkinlikte Öykü Sahaf Kitapevinin emeği azımsanamayacak kadar fazlaydı. Ne mutlu bize ki, okurlara kitapları yazarları ulaştırmak adına emek harcayan insanlar var. Ne mutlu bize ki, bu tür etkinliklerle okuyanların çoğalmasını sağlamaya uğraşan ve çok çalışan emekçiler var!..
Lakin bu emeği kötüye kullanan insanlarda var. Etkinlikte farklı ilgi alanı olan bir yazarla tanıştım kitaplarıyla atik konuşmalarıyla dikkatimi çeken yazar öğretmendi. 15 Temmuz 2016 sonrası açığa alınmıştı. Üç diğer yazarla birlikte Belediyeye ait mekanda öğlen yemeğine çıktık. Açığa alınan öğretmenimiz sözleri ustaca kullanmaktaydı. Ülkemizde yaşanan olayları kendi lehine çevirmekteyse gayet ustaydı. Ta ki, “Katil Devlet” sözcükleri dilinden dökülene kadar saygımı bozmadım…
Eli kalem tutan herkese saygım var. Fakat makamını kalemini kötüye kullanan bu tür insanların farkında olmadan veya bilinçli olarak ülkeye verdikleri zararı öğretmen bir kişilikten duymak beni fazlasıyla üzdü: “Doğrumu duydum, siz gerçekten öğretmen misiniz yoksa ben mi yanlış anladım? Yaptığınız bu densiz konuşmaları ülkemin geleceği olan çocuklara damı aktardınız? Ülkeyi bu hale getirenler sizin zihniyetinizdeki insanlar, bu konuşmadan sonra anladım ki, sizi boşuna açığa almamışlar.” Dedim.
Bu sözlerim karşısında zıvanadan çıkan iks öğretmenimiz: “Doğuda ve Güney Doğuda evler yakıldı kadınlar tecavüz edildi çocuklar ölüme terk edildi Kürtçe yasaklandı yaşam tarzları ellerinden alındı.” Dedi.
Tanıdık iddialar bildik itamlar yalan iftiralar boldu: “Öğretmenim ben bu ülke vatandaşıyım. Doğusundan Batısından Güneyinden Kuzeyinden bu topraklar adına can veren yaklaşık kırk bin şehitten de bahsedin öğretmen olduğunuza inanayım. Devletten maaş alarak ülkenin geleceği çocukları ülkeye düşman yetiştirip acı gerçekler su yüzüne çıktıktan sonrada karalamaya kalkışmayın. Yıllardır ülkeyi kan gölüne çeviren cani canavarlar kadar sırtınıza sırtlandığınız teröristler kadar taşımış olduğunuz Türkiye Cumhuriyeti kimliğinin hakkını verin bizde ciddiyetinizi cibilliyetinizi anlayalım. ” Dedim.
Bu konuşmalara sessiz kalmayan diğer arkadaşlarda söze karışınca beyefendi iddialarında yalnız kaldı. Yetinmedi Avrupa ülkelerini örnek vermeye yeltendi oysa konuşmuş olduğu her kelime Avrupa ülkelerinde suç teşkil ediyordu!..
Bu türden insanların kendilerine özel tüzel ve uydurma tüzüklerini başkalarına yutturmaya çalışmalarıysa tehlikenin bir başka boyutuydu. Elbette ülkemde değiştirmemiz gereken pek çok şey var. Eğer ki, pozitif değişim istiyorsak önce vicdanımızı ve kapımızın önünü temiz tutmaktan başlamalıyız!..
Hani: “Ayvaz kasap hep aynı hesap” Diyorlar ya…
Maalesef ülkemizi yok etmek adına maşa görevi yapanları gittiğim her yerde görüyordum. Gerçekleri görme sorunu yaşayanlar uyanın artık neslimizin devamı çocuklarımızı bizimle hesapları olan canavarların pençesine tekmesine keyfine bırakıp kendi taşlarımızla kendi başlarımızı yardırmayalım. “Burası Türkiye her şey beklenir.” Anlayışını arkamızda bırakıp bilinçli vicdanlı evlatlar yetiştirerek etraftaki densizlere dengesizlere meydanı bırakmamalıyız!..
Sevgi ve saygılarımla Zekiye Doğan
29 Mayıs 2017