KENDİN OL! BAȘKALARI ZATEN DOLU....
Kendimiz olmak... Ne kadar da kolay söyleniyor, değil mi? Oysa biz, çoğu zaman başkaları gibi olmayı hedefliyoruz. Başkalarının başarıları, sahip oldukları, dış görünüşleri ya da hayat tarzları o kadar göz önünde ki, kendi benliğimizi arka plana atıyoruz. Kim olduğumuzu unutup, kim olmamız gerektiğine odaklanıyoruz. Ve böylece bir başkasının hayatına yerleşmeye çalışırken, kendi evimizi terk ediyoruz.
Sosyal medyada parlayan her yaşam, bizde bir şeylerin eksik olduğu hissini doğuruyor. Filtresiz gerçeklik, yerini abartılmış mutluluklara bırakıyor. Kıyaslamak, farkında olmadan bir alışkanlığa dönüşüyor. Oysa unutmamalıyız: Herkesin hikayesi farklı. Herkesin mücadelesi, inişi, çıkışı, zaferi ve yenilgisi kendine özgü. Hayat, bir yarış değil; bir yolculuk. Ve bu yolculukta sen, sadece kendin olduğunda anlamlısın.
Peki neden bu kadar zordur “kendin olmak”? Çünkü sistem, sıradanlığı yüceltmez. “Benzemek” daha kolaydır. Kalabalık içinde görünmemek için, başkalarına benzemeye çalışırız. Oysa gerçek özgürlük, benzer olmakta değil; kendin olabilmektedir. Kusurlarınla, artılarınla, inançlarınla, duruşunla... Kendin gibi.
Bu dünyada milyonlarca insan olabilir ama senin gibi biri yok. Senin bakış açını, kalbini, hayallerini kimse tekrar edemez. O yüzden “başkası gibi” olmaya çalışmak, sana sunulmuş en değerli şeyi—kendiliğini—boşa harcamaktır.
Belki birileri senden daha önde, daha popüler, daha başarılı olabilir. Ama bu, senin değerini azaltmaz. Unutma, güneş de parlıyor, ay da. Ama kimse hangisi daha önemli diye sormuyor. Her biri kendi zamanında, kendi yerinde güzelliğini sergiliyor.
Kendin ol. Çünkü başkası zaten dolu.
Hayat, bir yarış pisti değil; bir yolculuktur. Ancak biz bu yolculukta çoğu zaman rotayı şaşırıyoruz. Neden mi? Çünkü gözümüzü yoldan ayırıp, etrafımıza bakmaya fazla zaman harcıyoruz. Kim, nerede? Ne kadar yol almış? Neye sahip olmuş? Neyi başarmış? Derken, kendi adımlarımızı unutuyoruz. İşte tam da burada başlıyor zehir etkisini göstermeye…
Başkalarının hayatını kendi hayatımızla kıyaslamak, modern zamanların en görünmez ama en yaygın hastalıklarından biri haline geldi. Özellikle sosyal medyanın sunduğu parıltılı dünya, bizde bir şeylerin eksik olduğu duygusunu perçinliyor. Oysa o parıltılar çoğu zaman bir filtreden ibaret. Gerçekler, ekranların dışında saklı.
Kimi zaman bir arkadaşımızın kariyer basamaklarını hızla tırmandığını görüp kendimizi yetersiz hissediyoruz. Bazen bir tanıdığımızın evliliği, çocukları ya da maddi imkanları bize kendi hayatımızın eksiklerini fısıldıyor. Ve zamanla şunu unutuyoruz: Herkesin hayat hikâyesi kendine özeldir. Kimse aynı şartlarda başlamaz bu hayata. Aynı yolda da yürümez. O halde neden aynı noktada olmaya çalışıyoruz?
Kendi içsel gelişimimizi, başkasının dışsal gösterişine bakarak değerlendirmek en büyük yanılgıdır. Oysa asıl ölçü şudur: Dününle bugünün arasında nasıl bir fark var? Ne kadar değiştin, büyüdün, olgunlaştın? Hangi hatadan ders aldın, hangi yarayı sardın, hangi hayalini hâlâ canlı tutuyorsun?
Kıyasladıkça tükeniyoruz. Kendi değerimizi unutur hale geliyoruz. Oysa kendin olmak, bu dünyadaki en özgün eylem. Ve sen, ancak kendin olduğunda güzelsin. Benzemeye çalıştığın herkes zaten “dolu”; senin yerinse yalnızca sana ait.
Unutma, çiçekler aynı anda açmaz. Ama her biri zamanında açar ve güzeldir.
Yorum Yazın
Facebook Yorum