Kos gezimizden
Cuma 1 eylül
Sabah telefonun alarmı çalmadan güneş ışığının içeri girmesiyle uyandım. Acıkmışım baya, inip bir şeyler yemeliyim deyip ardından düşündüğümü yaptım. Kaldığım otelin şirin bir bahçesi vardı ve açık havada kahvaltı yapmanın keyfine vardım. Evde de minnak bir terasım vardı ama hava bir musait olsa bir olmuyordu Belçikada ve haliyle açık havada kahvaltı yapmak öyle sıradan bir şey değildi benim için. Zaten hava iyi olsada terası temizleme işlerinde tembelliğim yüzünden yine dışarda oturup kahvaltı yapamazdım. Hatta daha da ileri gidip, itiraf edeyim bir kaç aydır terasta masa veya sandalye bile yok çıkıp otursam. Yemeyi bırak, oturmakta sorun şu an orada. Neyse döneyim ben açık havadaki kahvaltıma. İnsan acıkıyor be hava güzel olunca. Her şeyin tadı bir ayrı güzel geliyor nedense insan tatilde olunca.
Kahvaltıya inmeden hazırladığım valizimi tekrar çıkıp yanıma alıp resepsiyona indim ve bir çay söyleyip ekip arkadaşlarımın uçaktan iniş saatlerini sabırsızlıkla bekleyip onların yanına geçmeye hazıroldaydım.
Kos belediyesi Türkiye gönüllü tanıtım grubunu Kos adasında bulunan en güzel otellerden biri olan Kipriotis panorama otelinde misafir edecekti. Ekip arkadaşlarım uçaktan inmiş ve belediyenin ayarladığı VİP araçla otele doğru yola çıkmışlardı. Beni de Serap Yenici ve Samis Paizanoğlu gelip aldılar ve Kipriotis Panoramaya yola çıktık. Serap Yenici TGTG nin Türkiye sorumlusu aynı zamanda, Avrupa Bağımsız Basın Birliği Başkanımız Kadir Duran, siyasetçi Belma Tek, Schaerbeek eski belediye başkan yardımcısı ve işadamı Sait Köse, gazeteci ve radyocu Fikret Aydemir ve ben deniz şair yazar Nerkiz Şahin yer almaktayız TGTG grubunda.
Ne yazık ki ailesinde yaşanan sağlık sorunları sebebiyle
Fikret Aydemir'in katılamadığı gezimizin iki amacı vardı bu defa.
Hem Bodrum komşumuz Kos'u tanımak ve aynı zamanda tanıtmak hem de grubumuzun üyesi olan Serap Yenici'nin Kos'da iki yakayı Samis Paizanoğluyla olan evliliğiyle birleştiren düğününe katılmaktı.
Kipriotis otelde grubumuz Fikret Aydemir'in yokluğunda bir eksikle tamamlandı ve hiç vakit kaybetmeden sahil yakınlarında bulunan Gia meze restorana geçtik. Belediyenin yol yorgunu olan misafirlerine bir jestiydi yine bu restoran. İstediğinizi seçebilirsiniz dedikleri mutfaktan Yunan peyniri, Yunan salatası, ciğer tava, patates kızartması, fasülye ve iki kişilik ızgara istedik dördümüz için. Porsiyonların büyük olduğunu duymuştuk ve böylece kendimiz de tespit etmiş olduk. Mezelerden sonra neredeyse iki kişilik ızgara bile fazla gelecekti. Neredeyse deyim, çünkü sofrada ben vardım. Tabakların sonunu ekmekle sıyırmadan edemiyordum. Arkandan ağlar tabakta yemek kalmasın gibi hikayelerle büyünce böyle oluyor işte. Tabakları silip süpürdükten sonra çıktık oradan. Biraz yürüyüp yediğimiz yemekleri eritmeye karar verdik ve limanın kıyısından çarşıya doğru ilerledik. Yoruluncaya kadar dolaştıktan sonra otelde biraz dinlenip akşam belediye başkanıyla buluşmaya hazırlanmak en mantıklısı geldi. Ne de olsa yol yorgunuydu arkadaşlar. Ben uykumu iki gündür almıştım fazlasıyla. Ama havuz başında dinlenmeye hayır diyemezdim.
Aynı gün saat 18.45
Resepsiyona çağırdığımız taksinin hala gelmediğini söyledim en iyi ingilizcemle. Tekrar aramasını söyledim. Senin ingilizcen ne güzelmiş dediklerinde arkadaşlar inanasım vardı ama çok da iyi olmadığını düşünüyordum kendim. Yinede bana verdikleri gaz ile soluğu resepsiyonda almıştım.
Resepsiyondaki bayan yanımda telefon görüşmesi yaptı ama yunanca olunca hiç bir şey anlamadım diyebilirim. Hızlı gelmelerini söyledim ve yoldalarmış dedi. Fast fast diye ekleme yaptı ingilizce. Zaten aramızdaki bütün görüşme ingilizceydi. Başkan Theodosis Nikiritas ile görüşmemize on dakika kalmıştı ve taksimiz henüz gelmemişti. Tam stres seviyemiz tavan yapacaktı ki gelen taksi bize derin bir nefes aldırdı.
Sağolsun fast fast deyince bizi saat 18.57 de belediyenin önüne indirdi. Hangi kapı, merdiven mi derken Serap arkadaşımız yanımıza gelerek bize yolu gösterdi ve ekip olarak başkanın odasına geçtik nihayet. Seçim öncesi onca işinin arasında bize vakit ayırdığı için kendisine teşekkürü borç bilip görüşmeyi kısa kesmenin daha doğru olduğunu dile getirdik ekip olarak.
Tanışma ve hoş sohbetten sonra kendimizi dışarda deniz havasını soluyarak bulduk.
Agkyra Fish isimli restoranda yine bizim için bir masa ayrıldığını öğrendik belediyeden çıkarken ve oraya yavaştan geçtik gezerek.
Balık restoranında en gözde masalardan birine götürdüler bizi ve büyük dalgalar geldiğinde su damlacıkları sıçrıyordu. Her su damlası yüzümüzde bir gülümsemeye yol açıyordu. Hiç bir yorgunluk kalmamıştı bizde. Deniz havasını soludukça çıktığımızı fark ettik.
Garson bütün yemeklerin önceden söylendiğini anlattınca merakla masaya neler gelecek diye düşünürken yan masalarda bulunan tabaklara bakınıp her şeyin çok güzel göründüğüne karar verdik.
Balık restoranı olunca haliyle deniz ürünleri gelmesi normaldi.
Önde meze, salata, kızarmış peynir derken masaya gelen çeşitleri takip edemez olduk. Artık daha fazla bir şey yiyemeyiz dememize rağmen fazlasını yedik. Son tabaktan sonra ayaklandı ve giderken garson bizi geri çevirdi. Tatlımızı yemeden olmaz deyince dört tane değil de iki tane getirin diye rica ettik.
Böylece arkadaşların ilk gününe ve benim ikinci günüme bir son gelmişti.
Belediyenin önünde bize teslim ettikleri araca bindik ve Kipriotis otele doğru yol aldık.
Yarın büyük gündü. Serap ve Samis'in düğünleri vardı. Uykumuzu alıp yarına dinç olmamız lazımdı. Sirtaki oynayamasakta bizim yörenin müzikleri üzerinde oynamaya kararlıydık.
Hem Yunan müzikleri zaten çok güzeldi ve Yunanca olanların üzerinde de çok keyif alarak oynayacağımız kesindi.
Gelsin yarın biz hazırız düşüncesiyle uykuya dalmışım...
Nerkiz Şahin
Yorum Yazın
Facebook Yorum