Muhafazakar Kesimin İktidar Sınavı
Muhafazakar kesimin günümüzde bilinen bilinmeyen pek çok sorunu bulunuyor. Bu sorunlara karşı günü kurtarma, slogan ve hamaset dışında getirilebilen herhangi bir çözüm önerisi de bilinmiyor.
Sorunları dert edinmesi gerekenlerin ise dikkatli bakıldığında daha büyük dertlerinin olduğu öngörülüyor. İhale alma, siyasi kazanımlar elde etme, kamuda yükselme, nüfuz sahibi olma ve zenginleşme gibi dünyevi koşuşturmalar bu dertlerin en başında sıralanıyor.
Câmianın sorunlarını çetrefilli ve çözümsüz hale getiren farklı başka sorunların olduğu da görülüyor. Sorunları tartışacak bir ortamın bulunmayışı, sorun konuşulmasından hoşlanılmaması ve sorunları dile getirenlerin hemen dışlanması bunlar arasında yer alıyor.
Tarihte Müslüman olmayan unsurları bile içinde barındıran ve onlardan yararlanacak bir mekanizma kuran Müslümanların şimdilerde çoksesliliğe geçit vermediği, farklı düşüncelere müsamaha göstermediği ve birbirini taşıyamadığı tecrübe ediliyor.
Hatta istişare müessesesinin işletilmemesi, eleştiriye tolerans gösterilmemesi ve hemen niyet okumasının yapılması da genel bir müşkil durum olarak karşımızda duruyor.
Günümüz davet metodunda sorunlar bulunuyor...
Davet ve tebliğ için girilmesi gereken mahalle, sokak ve kıraathanelerin yerine, artık belediye ve parti binaları, lüks restoran ve oteller tercih ediliyor.
Temsil ve tebliğ konumunda olanlar gariban ve sıradan insanlarla değil, nüfuzlu ve zengin insanlarla birlikte fotoğraf karesine giriyor.
İftar programları ve sosyal etkinliklere fakirler ve muhtaçlar değil, nüfuzlular, makam sahibi ve zenginler öncelikli olarak davet ediliyor.
Dini özümseme ve yaşama alanında da sıkıntıların olduğu âşikardır...
Vakıf, dernek ve cemaatlerin dini çalışmalarını yürüttükleri platformlarda, toplantı, kermes gibi etkinliklerde, hatta gündelik hayatta protokol kuralı, âmir-memur, ast-üst ilişkisi gibi durumlar bahane edilerek haremlik/selamlık anlayışı terk ediliyor. Kadın-erkek ilişkilerinde sahip olunan değerler çiğneniyor.
Her geçen gün İslamî muhalefet anlayışı yitiriliyor...
Kuran ve sünnete aykırı meselelerde dahi şaz durumda kalmamak adına sükut edilebiliyor. Haramlar karşısında helalin, haksızlık karşısında ise hakkın tarafında çoğu zaman durulamadığı görülüyor.
Siyasi parti, cemiyet ve cemaat önceliğinden, İslam’ın tevhid ve davet önceliğine olması gerektiği gibi geçilemiyor. Çünkü ince hesaplar yapılıyor, mevcut kazanımların kaybedilmesinden endişe ediliyor.
Dini anlatma ve aktarma boyutunda da arızaların olduğu görünüyor...
Çoğu davetçi din anlatımında karşısındakini cemiyetine kazanmayı hedefler. Böyle olunca da anlatıma yorum girer. Yorum merkezli din anlatımı ile de insanlar hızlıca ötekileştirilir. Anlatıcının yorumu tasvip edilmediğinde ise muhatap hemen kategorize edilip, dışlanır. Bu tektipleştirici ve ayrıştırıcı tutum ise dini yaşamaya çalışan ve dinle ilişkili olan insanları dahi dinden soğutur ve uzaklaştırır.
Toplumun ahlaki düzeyine pozitif katkı yapması beklenilen câmianın, kendi içinde zafiyet göstermesi, sosyolojik bir sorundan öte tuzun kokması anlamına gelir.
İşte bu minvalde muhafazakar kesimin iktidarla olan imtihanı, diğer bütün imtihanlardan çok daha güç ve son derece çetindir. Sonuçları da ayan beyan ortadadır.
İslam dininin doğduğu çevrede kabul görmesi, yayılıp, yaşanmasındaki en önemli etken, peygamberimizin "El Emin" yani güvenilir olması ve örnek alınası güzel bir ahlaka sahip olması idi.
Günümüz toplumunda ise en büyük sorun, ‘güven’ ve ‘ahlak’ sorunudur. Güven ve ahlakın olmadığı bir toplumda doğru bir din anlayışının yerleşmesi ve yaşanılması oldukça zordur. Ahlâkı da güzel olmayanın, dini ve dünyevi hayatı başta olmak üzere her şeyi sorunludur.
İslam'ın güzel ahlakını uygulamalı göstermeye, peygamberimizin örnek yaşamını ve davranışlarını anlatmaya toplumca nâil olamadık.
Mütedeyyin kesim olarak yakın zamana kadar kamusal alan mücadelesi yaparken özel hayat Müslümanlığında bile sınıfta kaldık.
Farklı İslam coğrafyalarını kurtaracağız derken kendi ailemizi ve yanı başımızdaki çocuklarımızı dahi kurtaramadık. Onları İslam’a ve geleneklerimize göre yetiştiremedik.
Dolayısıyla bugün kalpleri İslam’a ısındıracak bir iklim ve insanları İslam'la buluşturacak bir ortam çok özlense de, karnımız tok, sırtımız pek ama inandığımız değerleri hayata geçirmekten oldukça uzağız.
Müslümanlık özü/sözü bir olmayı gerektirir.
Dini tanımaya ve öğrenmeye çalışanlar, dini öğretenlerin söylem ve yaşamlarındaki çelişkileri gördüklerinde kırılma ve kopma yaşarlar.
Dolayısıyla temsil ve tebliğ konumunda bulunanların, temsil ve tebliğ etmeye çalıştıkları dine leke bulaştırmamaya azami derecede dikkat göstermeleri gerekir. Çünkü bu konumda olan her Müslümanın dini açıdan bir misyonu olduğu kadar aynı zamanda sorumluluğu da vardır.
İslam dini örnek alınası bir dindir.
İslam dininin asr-ı saadet döneminde bile peygamberimizin ve ashâbının güzel ahlâkı, adaleti, merhameti ve örnek yaşantıları karşısında filizlenip, yayıldığını unutmamak gerekir. Bilinç sahibi her Müslümanın da yaşamını buna göre tanzim etmesi gerekir.